Çözüm bulunamazsa, Yukarı Karabağ'da hâlâ çatışma riski var
Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Yukarı Karabağ sorununun çözüm sürecine ilişkin Zaman'a konuşan AGİT Minsk Grubu'nun FransızEşbaşkanı Bernard Fassier, ilk aşamada Ermenistan'ın, işgal ettiği Karabağ çevresindeki bölgeleri boşaltarak Azerbaycan'a geri verme-sinin öngörüldüğünü anlattı. Fassier, Türkiye'nin, Bakü ile yakın ilişkileri nedeniyle çözümde arabulucu olamayacağını da savundu.
Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Yukarı Karabağ görüşmeleri son dönemde büyük bir hız kazanmış durumda. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan son on üç ayda tam altı kez bir araya geldi. Buluşmaları organize eden AGİT Minsk Grubu'nun Fransız Eşbaşkanı Bernard Fassier, çok dar bir kapsamda sürdürülen müzakere sürecinde gelinen son noktayı Zaman'a anlattı. İlk plandaki hedeflerinin, Yukarı Karabağ'ın nihai statüsünü bir kenara bırakarak, tarafları belli prensipler üzerinde "yakınlaştırma" olduğunu belirten Fassier, bu çerçevede sürecin başarılı ilerlediğini savundu. Eşbaşkanlığını Rusya, Fransa ve ABD'nin yaptığı Minsk Grubu'nun objektifliğine ilişkin eleştirilere de cevap veren Fassier, Türkiye'nin barış müzakerelerine aracı olarak katılmasının mümkün olmadığını öne sürdü. Fransız Eşbaşkan, çözüm bulunamaması halinde bölgede yeni bir çatışma riskinin hâlâ var olduğuna dikkat çekiyor.
Yukarı Karabağ'la ilgili çözüm süreci, on beş civarında başlıktan oluşan Madrid Belgesi üzerinden yürütülüyor. Son on üç ayda altı kez bir araya gelen liderler, her görüşmede belirlenen fasıllar üzerinde çalışıyor. Bernard Fassier, sonuncusu geçen hafta Moskova'da yapılan müzakere serisinin bu on beş başlıktan dördü üzerine yoğunlaştığını ifade ediyor. Müzakereler büyük gizlilik içerisinde yürütülüyor. Fakat Fransız Eşbaşkan teknik ayrıntılarına girmeden masadaki planı şu şekilde özetliyor: Liderlere sunulan "çözüm şeması", Yukarı Karabağ'ın nihai statüsü sorununu şimdilik bir kenara bırakan bir süreç öngörüyor. İlk aşamada, Yukarı Karabağ'ın çevresindeki Ermenistan'ın işgal ettiği tüm bölgelerin boşaltılarak Azerbaycan'a geri verilmesi var. Azerbaycan ise bu süreçte Yukarı Karabağ'a "geçici bir statü" verecek. Azerbaycan ile Yukarı Karabağ arasındaki "hukuki bağı" devam ettireceği belirtilen bu yolla Azerbaycan, "bir parçasını" belirsiz bir süre için "geçici statü" altına almış olacak. Yukarı Karabağ'ın statüsü ise şartlar müsait hale geldiğinde, self-determinasyon oylamasıyla ileri bir tarihte belirlenecek.
"Bu durum, insanların barış içinde yaşamasını sağlayacak. Beş-on yıl barış içinde yaşadıklarında bir gün şartlar müsaade ettiğinde nihai statüye karar verecekler." diyen Fassier, bu teklifin, "hem Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü koruyan ve Yukarı Karabağ ile bağını hukuki olarak sürdürmesine müsaade eden, hem de yıllardır yeni bir savaş korkusu içinde yaşayan Yukarı Karabağ halkının güvenliğini sağlayan tek formül" olduğunu savunuyor.
HER İKİ TARAF İSTEDİĞİNİ ÜMİT EDECEK
Plan, aslında Azerbaycan'ın şu an karşı çıktığı, Yukarı Karabağ'da kısmî referandum seçeneğini ileri ve belirsiz bir tarihe ertelemiş oluyor. Projenin altında, Yukarı Karabağ'ın Azerbaycan'a katılmasının veya Azerbaycan'dan ayrılmasının yeni bir savaş haricinde mümkün olmayacağı inancının yattığını belirten Fassier, "İleri tarihe ertelenen oylama birilerinin, iki toplum belki bir gün Azerbaycan'a geri dönmeye karar verir diye ümit etmesine, diğerlerinin ise iki toplum belki başka bir çözüm için anlaşmaya varır diye düşünmesine müsaade ediyor." diyor.
2006'da Yukarı Karabağ'da düzenlenen bağımsızlık için referandum uluslararası toplum tarafından kabul edilmemişti. Ermeni nüfusun yoğunlukta bulunduğu Yukarı Karabağ'ı, toprak bütünlüğünün korunması çerçevesinde ele alan Azerbaycan, söz konusu referandumun ancak tüm Azerbaycan genelinde yapılabileceğini savunuyor. Ermenistan ise bölge halkının kendi geleceğini belirleme hakkı olduğunu iddia ediyor. Fassier, Azeri ve Ermeni liderler eğer önerilen yol haritasını kabul ederse müzakerelerde büyük bir başarı elde edilmiş olacak ve ikinci aşamaya geçilecek. Fakat, "olumlu" gelişmelere rağmen "filmin sonu" yaklaşmış değil.
GEÇEN YIL ÇATIŞMANIN EŞİĞİDEN DÖNÜLDÜ
Geçen her yılın, Yukarı Karabağ sorununun çözümünü zorlaştırdığını dile getiren Fassier, "Çok ümit ediyorum ki, yeni bir savaş olmaz." diyerek, geçen yıl yaşanan, otuz civarında kişinin hayatını kaybettiği olayların çatışma riskinin hâlâ var olduğunu gösterdiğine dikkat çekiyor. Mart ayında yaşanan küçük tüfek atışmalarının, havanların ortaya çıkmasıyla iki toplumu çatışmanın eşiğine getirdiğini hatırlatan Fassier "Tanrı'ya şükür taşkınlığı durdurabildik. Eğer durduramasaydık yeni bir savaş çıkabilirdi." diyor. Çözüm müzakerelerinin on beş yıldır sürdüğünü hatırlatan Fassier, sürecin uzamasının ardındaki iki mühim sebebin, iki toplum arasında savaştan bu yana oluşan "kin" ve sorunun her iki ülkede de iç siyasi malzeme olarak kullanılması olduğunu düşünüyor. "Her zaman milli bütünlüğü, komşuyu düşman göstererek sağlamak daha kolay olmuştur. Eğer iki taraf bu sorunu iç siyasette daha az kullansaydı ve daha fazla siyasi cesaret gösterseydi, sorunun çok önceden çözülmüş olacağını düşünüyorum." diyen Fassier, Azeri ve Ermeni siyasetçileri yeterli kararlılığı göstermemekle eleştiriyor.
ABD-Rusya-Fransa eşbaşkanlığının, müzakereleri sağlıklı olarak götüremediği yönündeki iddiaların gerçekleri yansıtmadığını da öne süren Fassier, şu anki ekibin 2005 yılında göreve başladığını belirterek sürecin başarılı bir şekilde ilerlediğini savunuyor. 2005'ten bu yana, tarafların görüşlerini yaklaştırmaya çalıştıklarını ve çözümden ziyade çözüm prensipleri üzerinde çalıştıklarını belirten Fassier, bu sürecin sonunda 2007'de Madrid Belgesi'nin ortaya çıktığını söylüyor. Kosova'nın bağımsızlığından dolayı geçen senenin kendileri için "zor" geçtiğini dile getiren Fransız Eşbaşkan, 2008 Haziran ayında sürecin yeniden hızlandığını, Azeri ve Ermeni liderlerin on üç ayda altı kez bir araya geldiğini belirterek, "Bu, müzakerelerin tarihinde bir ilk... Eğer söyleyecek bir şeyleri olmasaydı, her seferinde biraz ilerleme kaydedildiğini görmeselerdi, yeniden buluşma tekliflerimizi kabul etmezlerdi." diyor. Fassier, Aliyev ve Sarkisyan'ın, eşbaşkanlığa güven duyduklarını belirtiyor.
TARAFSIZLIĞIMIZI ALİYEV'E SORUN
Öte yandan Fassier; Fransa ve Rusya'nın, Ermenilere daha yakın olduğu fikrinden yol çıkarak eşbaşkanlıkla ilgili yöneltilen objektiflik eleştirilerine de karşı çıkıyor. Fassier bu konuya ilişkin, "Bunu, müzakereleri bilen Aliyev'e sormak lazım. Her iki başkentte, müzakereleri bilen beş kişi yok. Biz eşbaşkanlara gelince, başkanlarla görüştüğümüzde kaç kişiler biliyor musunuz? İki. Kendileri ve dışişleri bakanları. Dışişleri bakanları da her zaman değil. Tercüman yok. Rusça veya İngilizce müzakere ediyoruz. Gizliliği sağlamak için, eşbaşkanların eşliğinde sadece adam adama konuşuyorlar. Bu kadar dar bir grupta, arabulucuların objektif olup olmaması neye bağlı? Çoğu zaman müzakerelerde bile yer almayan kişilerin açıklamalarına mı?" şeklinde konuşuyor.
TÜRKİYE MODERATÖR OLAMAZ
Fransız Eşbaşkan, Minsk Grubu'nun bir üyesi olan Türkiye'nin, Fransa ve Rusya gibi müzakereleri yürüten aracı olarak görüşmelere katılmasının mümkün olmadığını öne sürüyor. Türkler ve Azerilerin, kendilerini iki ayrı devlette yaşayan tek bir millet olarak gördüklerini hatırlatan Fransız diplomat, "Bu düşünülemez. Bu, Fransız eşbaşkanın söylediği bir şey değil. Sağduyu böyle gerektiriyor." savunmasını yapıyor.
Fassier, öte yandan Yukarı Karabağ sorununun çözümü ile Türkiye-Ermenistan arasında sınırın açılması ve ilişkilerin düzelmesi konusunun birbirinden bağımsız süreçler olduğunu iddia ediyor. İki sorunun "aynı bölge gerçeğinde iki farklı müzakere" olduğunu belirten Fransız eşbaşkan, bu yüzden müzakerelerin birinde elde edilecek ilerlemenin, kesinlikle diğeri üzerinde 'olumlu ve faydalı' etkileri olacağını düşünüyor. Fakat, Yukarı Karabağ sorununun Türkiye'de de iç siyaset malzemesi olabildiğini ifade eden Fassier'e göre, iki süreci birbirine bağlamak, iki müzakereden de bir sonuç çıkmaması riskini doğurabilir.
Ermenistan, 1992 yılında Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sine tekabül eden Yukarı Karabağ ve çevresindeki bölgeleri işgal etmişti. Bölgenin Azerbaycan'dan ayrılmasını asla kabul etmeyen Bakü, Yukarı Karabağ'a üst seviyede bir otonomi verilmesine sıcak bakıyor.