Rusya-Türkiye ilişkilerine farklı bakış - YORUM

Putin ile Erdoğan arasındaki görüşme sadece Türkiye'den değil, dünyanın her yerinden meraklı (!) izleyiciler tarafından takip ediliyor. Hiç kuşkusuz son yıllarda güç ve otoriteleri sorgusuz hale gelen iki lider ve iki büyük ülke arasındaki bu tür zirve buluşmaları, sadece kendi ülkelerinin değil, çevre ülkelerin kaderlerini de belirleyici nitelikte oluyor. Irak, İran, Suriye gibi ülkeler bu buluşmadan bölge adına ne sonuç çıkacağını kendi ulusal gündemlerinden daha fazla önemsiyorlar. ABD, Çin, İngiltere, Almanya gibi diğer önemli aktörler ise küresel dengeler açısından konunun takipçisi olmak durumundalar. Kısaca Putin ile Erdoğan'ın buluşması içeriğinden bağımsız olarak, şeklen bile olsa, tarihi ve önemli bir gelişme. Görüşme vesilesiyle Türk-Rus ilişkilerini kısaca değerlendirelim.

1- Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler yakınlık bakımından tarihin en üst noktasına çıkmış durumda. AKP 'Amerikan uşağı' diye düşünenlere pek yakında AKP 'Rus uşağı' diyerek katılan olursa hiç şaşırmam. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 35 milyar dolara ulaştı. Hedef 100 milyar dolar. Türkiye ve Rusya karşılıklı ve yüksek düzeyli işbirliği anlaşmaları imzaladıkları gibi, en son Suriye konusunda da ortak politika belirlemeye hazırlanıyorlar. Kimileri Rusya'nın sıcak denizlere inme stratejisinin Türkiye üzerinden sağlandığını söylüyor, kimileri ise Türkiye'nin Rusya üzerinden eski Sovyet cumhuriyetlerine ve Rus pazarlarına açılma imkanına kavuştuğunu. Nasıl yorumlanırsa yorumlansın, sonuç ortada. Türkiye ve Rusya arasındaki birliktelik bölgesel ve küresel dengeleri değiştirecek biçimde gelişiyor. (Bu arada küçük bir ayrıntı da verelim. Erdoğan, Putin ile bugüne kadar 30 defa görüşmüş. Buna karşın Obama ile 23, Aliyev ile 23, Berlusconi ile 27, Merkel ile 17 görüşme var)

2- Böylesine önemli bir değişimin muhalifleri yok mu? Elbette var. Üstelik hem Rusya'nın içinde hem de Türkiye'de böylesine yakın bir ilişkinin muhalifleri oldukça aktifler. Soğuk savaş mantığına göre şekillenmiş zihin dünyaları böylesine bir yakınlaşmayı eksen kayması çerçevesine kolaylıkla yerleştirebiliyor. Bu nedenle aradaki ilişkinin bozulması için açık ya da örtülü çabalar sergilemekten çekinmiyorlar. Esasen dünyadaki örneklerden farklı olarak Türkiye'de Rusya ile yakınlaşma arayışını ilk defa askerlerden duymuştuk. 2002'de MGK Genel Sekreteri olan Orgeneral Tuncer Kılınç tarafından bir konferansta dillendirilen ve AB perspektifi yerine İran ve Rusya ile yakınlaşmak gerektiğini öne süren bu ifadeler o zamanlar TSK'da ideolojik bir ayrışma görüntüsü veriyordu. Oysa bugün dış politikanın merkezi, sivil siyaset tarafından çok boyutlu bir yapıya oturtulmuş durumda. Olaylara askeri ve siyasi krizlerin gözlüğünden değil de, yapılan anlaşmaların ve gelişen ticari potansiyelin gözlüğünden bakarsak başka bir Türk dış politikası görmek mümkün.

3- Rusya ile ilişkiler bağlamındaki dönüşüm Türkiye'ye özgü değil. Obama ile Putin de aynı sıcaklıkta ilişkilere sahip. Şunu görmek gerekiyor: Soğuk savaş, eski mantığı içerisinde devam etmiyor. O bitti ve ortada eksen meksen kalmadı. NATO ve Varşova kalıbına oturan mantığın dünya çapında bir reformasyona tabi tutulması gerekiyor. Vaktiyle CIA Başkanı Petraeus'un ve bazı üst düzey askerlerin görevden alınışına paralel olarak Rusya'daki gelişmelere dikkat çekmiş, Rusya Genelkurmay Başkanı Makarov ile Rusya Savunma Bakanı Serdyukov'un görevden alınmasının önemli olduğunu söylemiştim. Şimdilerde iç muhalifler tasfiye ediliyor ve Türkiye, Rusya, ABD ittifakı kuruluyor. Krizlere rağmen gelişen bu ilişkide en önemli zaaf, sürecin esas olarak liderler eliyle yürütülmesi. Biri bile eksilirse süreç bozulabilir.