Ukrayna krizinde 2 senaryo
Soğuk Savaş yıllarını hatırlatan Kırım krizinde Rusya ve Ukrayna güçlerinin çatışması ve NATO müdahalesi, üçüncü dünya savaşını tetikleyecek bir yıkıma neden olabilir. Ancak ekonomik durgunluktan çıkmaya çalışan ABD ve Avrupa Birliği’nin böyle bir riski alabileceği öngörülmüyor. Diplomasiyle Kiev’in razı olacağı bir orta yol formülü bulunma ihtimali yüksek.
Rusya’nın Gürcistan ve Suriye’de kazandığı jeopolitik savaşa karşı hamlenin Ukrayna üzerinden geleceği 3 ay öncesinde öngörülemiyordu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 7 yılda 50 milyar dolar harcayarak hazırlık yaptığı Soçi Kış Olimpiyatları’nda 33 madalya ile elde ettiği birinciliği kutlayamadı. Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç yönetimi Kiev Meydanı’nı dolduran Batı yanlısı muhalif gruplarca devrildi. Ülkesinden ayrılmak zorunda kalan Yanukoviç, 28 Şubat’ta Rusya’nın Rostov kentinde basının karşısına çıkarak Kiev yönetimini tanımadığını açıkladı. Şimdiye dek kamuoyuna önceki yılların aksine sert bir açıklama yapmaktan kaçınan Putin, stratejik adımları telefon diplomasisi ile yürüttü. ABD Başkanı Barack Obama ile son 90 dakikalık müzakeresi dahil 3 kez telefonda görüştü. AB liderleri ve BM Genel Sekreteri başta olmak üzere birçok ülke lideri ile görüşerek Ukrayna’da Rus etnik halka yönelik güvenlik sorunu olduğunu savundu. Sonrasında da Rusya parlamentosu alt kanadı Federasyon Konseyi stratejik bir adım atarak Putin’e Ukrayna topraklarına asker gönderme yetkisi verdi. Dünya kamuoyu ayağa kalktı ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline izin verilmeyeceği belirtildi. ABD Başkanı Obama, “bunun bedeli olacağı” uyarısı yaparken, Soçi’de haziranda yapılması planlanan G-8 zirvesi ile ilgili hazırlıklar askıya alındı.
Rusya, uluslararası boyutta sürdürdüğü çalışmaların yanı sıra Kırım Özerk Cumhuriyeti’ne doğrudan müdahalede bulundu. Sivastopol’da bulunan Rus deniz üssündeki askerler, Rusya yanlısı milis gruplar, kamu binaları ve stratejik noktalarda kontrolü sağladı. Rusya’nın Karadeniz’deki varlığının teminatı olan Sivastopol üssünden vazgeçmesi beklenmiyor. Putin, Kırım ve diğer Rus azınlığın yaşadığı Ukrayna topraklarına istediği zaman istediği kadar Rus askerini gönderme yetkisini alarak elini güçlendirdi. Bölgeye gönderilen 5-15 bin civarında asker ise Rusya yanlısı Kırım yönetimine güvence sağlıyor. Gelinen noktada daha bağımsız bir Kırım ve uzun yıllar sürecek iç savaş gibi iki alternatif bulunuyor.
Ancak bunlar arasında ağırlık kazananı ise 30 Mart’ta yapılacak referandumla Kırım’ın daha özerk bir yapıya kavuşması. Güvenlik, eğitim, sağlık ve diğer kamu işlerini kendine bağlayan Kırım yönetimi, Rusya ile her türlü anlaşmayı Kiev’den bağımsız olarak yapabilecek. Şimdiden 1 milyar doları bulan mali yardıma hazırlanan Moskova, bölgedeki Kırım Tatarları başta olmak üzere diğer etnik toplulukların da yönetimde temsil edilmesini istiyor. Ukrayna ordusuna ait hava ve deniz gücünden 6 bine yakın askerin Kırım yönetiminin emrine geçtiği belirtiliyor. Kiev yönetimi ile ipleri koparmayan Moskova, ekonomik ve ticari ilişkilerin sürdürülebileceği yönünde telkinlerde bulunuyor. AGİT ve AB’nin devreye girmesi ile de Kiev’in razı olacağı orta yol formülü bulunma ihtimali var.
İkinci alternatif ise Kiev’in Kırım’ı yeniden kendine bağlamak için orduyu göndermesi. Bu durumda Gürcistan’ın Güney Osetya’ya müdahalesinden farksız bir durum ortaya çıkabilir. Putin, aldığı yetkiyi kullanarak binlerce Rus askerini bölgeye hızla sevk edebilir. NATO ve diğer Batılı güçlerin Kiev’e askeri yardıma koşması ise neredeyse imkânsız. Çok sayıda can kaybının yaşanmasının yanı sıra dünya ekonomisi krize girebilir. Bu durumda bağımsızlığını ilan edecek Kırım’ı ilk Moskova tanıyabilir. Ekonomik durgunluktan henüz çıkmaya çalışan ABD ve AB’nin böyle bir riski alabileceği öngörülmüyor. Rusya ve Ukrayna askerlerinin karşı karşıya gelmesi ve üçüncü ülkelerin müdahalesi ise üçüncü dünya savaşını tetikleyecek bir yıkıma neden olabilir.
Ancak ikinci alternatifin zorluğunu kavrayan liderler, BM Güvenlik Konseyi ve AGİT bünyesinde çözüm üretmek için diplomasiyi öne çıkarmaya çalışıyor. Rusya’nın G-8’den çıkarılmasına karşı çıkan Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in krizin çözümünde etkin rol üstlenmesi bekleniyor.