"Türk şirketleri Rusya'da çetin bir rekabet bekliyor"

Rusya’nın İstanbul Başkonsolosu Aleksey Yerhov, RS FM’e verdiği röportajda, Ukrayna krizinden Rusya-Türkiye arasındaki ticari ilişkilere, IŞİD’le mücadele için Suriye ve Irak’ta sürdürülen hava operasyonlarından Türkiye’nin tampon bölge teklifine kadar birçok konuda önemli açıklamalarda bulundu.

Başkonsolos Yerhov, Suriye’de çok büyük bir alanı kontrolü altında tutan IŞİD’in sadece hava operasyonlarıyla etkisiz hale getirilemeyeceğini söyledi. Yerhov, Suriye sınırında tampon bölge oluşturulması teklifinin Esad rejimini askeri yoldan devirmek için bir araç olarak kullanılabileceğine de dikkat çekti ve “Rusya böyle bir şeye izin vermez” dedi.

Yerhov’un RS FM’e yaptığı açıklamalar şöyle:

-Donbass’ta sağlanan ateşkes anlaşması nasıl ilerliyor? Sizce anlaşmada sorumlulukları bulunan taraflar anlaşmayı ne ölçüde uyguluyor?

Bugün gelinen noktaya baktığımızda, Minsk'te varılan ateşkes anlaşması, Donbass'taki çatışmaların yoğunluğunu ve şiddetini azalttığını kesin bir dille ifade edebiliriz. Bu iyi haber. Ancak maalesef burada sadece iyi haberlerden söz etmek mümkün değil. Silahlı çatışmaları ve ölümleri tamamen durduramamak ise maalesef kötü haber. Bazı bölgelerde ateş açıldığına her gün tanıklık ediyoruz. Özellikle Donetsk ve diğer kentlerdeki yerleşim birimlerine Ukrayna ordusu tarafından saldırılar düzenleniyor. Her gün ölüm haberleri geliyor ve bazen 2, bazen 4, bazen 6, bazen ise 10 kişi hayatını kaybediyor. Maalesef şunu da belirtmeliyim ki, Ukraynalı birlikler ya Kiev yönetimi tarafından kontrol altında tutulmuyor ya da gerçekleştirdikleri eylemler, zorlu ve koordineli strateji ile taktiğin gerçekten de birer parçası durumunda.

“YAPTIRIM KARARINI ALANLAR DA OLUMSUZ ETKİLENİYOR”

-Kırım ve Ukrayna'da yaşananlar nedeniyle Batılı ülkeler Rusya'ya yönelik yaptırım kararları aldı. Rusya da bunlara yanıt verdi. Bu adımların, Rusya ekonomisine yönelik etkileri ne kadar ciddi olabilir? Sizce Rusya'nın Batı ile giriştiği ekonomik çatışma ne kadar devam eder?

Bu yaptırımların Rusya ekonomisine hiçbir etkide bulunmayacağını söylemek, sanırım yanlış ve küstahça bir hareket olur. Elbette bir etkisi olacak. Ticari-ekonomik işbirliğine yönelik haksız ve mantıksız kısıtlamaları beraberinde getirecek olan bu yaptırımların bir etki yaratmaması beklenemez. Doğal olarak, Rusya da, bir yandan bu yaptırımların etkisini azaltacak, diğer yandan da Rus mallarının yeni pazarlara açılmasını sağlayacak yanıtlar verebilmek için harekete geçmek durumunda kalıyor. Bu arada, bu yaptırımların sadece tek taraflı etki yaratmadığını hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor. Yaptırım kararı alan ülkeler de en olumsuz etkilere maruz kalıyor. Doğu Avrupalı liderlerin açıklamalarına baktığımızda bunu daha iyi anlayabiliriz. Örneğin; Çek Cumhuriyeti Başbakanı Sobotko, "Rusya pazarından çıkarak hata yapıyoruz. Çünkü ileride o pazara dönemeyeceğiz. Rusya ile işbirliği olmadan istikrarlı bir Avrupa düşünmek mümkün değil” dedi. Avusturya Eski Başbakan Yardımcısı Hannes Androsch ise bir yazısında "Bizim Rus doğalgazına, Rusya'nın da bizim paramıza ihtiyacı var. Rusya halkındaki ülkeleriyle ilgili 'kuşatılmış kale' algısını güçlendirmek akla uygun değil. Modern Avrupalılar için ülkelerin birbirine bağımlı olduğunu anlama vakti geldi" ifadelerini kullandı. Yani, yaptırımların olumsuz etkilerini daha fazla arttırmamak gerekiyor.

‘Rusya ve Batı arasındaki bu çatışma ne kadar devam edecek?’ sorusuna gelelim. Ben bunu çatışma olarak görmüyorum. Daha çok "istikrarsız bir süreç" olarak değerlendiriyorum. Bu durumun ne kadar devam edeceği Rusya'ya bağlı değil. Süreci başlatan, yaptırımları ilk uygulayan taraf olmadığımızı birçok kez ifade ettik. Dolayısıyla, süreci başlatanların yanıtlayabileceği bir soru bu. Rusya olarak hiç kimseden yaptırımları kaldırmasını talep etmeyeceğiz."

“TÜRKİYELİ İHRACATÇILAR, MASAYA KÂRLI TEKLİFLER KOYARSA…”

-Bu "yaptırım savaşının" yakın bir gelecekte son bulduğunu düşünelim. Böyle bir durum söz konusu olursa, Rus gıda ürünü ithalatçılarının eski ticaret ortakları olan Batılı ihracatçılara dönmesi sizce güçlü bir ihtimal mi? Böyle bir durum, Rus pazarına dönük yatırımlarını artıran Türkiye gibi yeni ihracatçıların beklentilerini boşa çıkarmaz mı?

-Bu soru aslında pazarın yapısıyla bağlantılı. Biz istesek de istemesek de pazar dediğimiz, esnek bir yapı... Rusyalı ihracatçıların, yaptırımların etkisiyle Batılı devletlerden belli ürünleri almaktan vazgeçmesi ve şu anda olduğu gibi diğer ithalatçılara yönelmesinin, yalnızca ekonomik değil, siyasi nedenleri de var. Düşüncemi biraz daha açayım. Meyve ve sebzeyi eskiden sözgelimi Avrupa'dan alıyorduk ve diyelim ki gelecekte bu ürünleri Türkiye'den alacağız. Ama bu, meyve ve sebzeyi ekonomimiz için zararlı olacak koşullarda alacağımız anlamına gelmiyor. Dünyada modern ticaret yollarıyla alışveriş yapılıyor. Ve ticaretin önünde yönetimsel, katı bariyerler bulunmuyor. Ama yaptırımlar, ticaret önüne konulan bir bariyer oldu... Eğer yeni ihracatçılar, diyelim ki Türkiyeli ihracatçılar, masaya eski ihracatçılar gibi kârlı teklifler koyarsa, o zaman güvenilirliğinden şüphe duyduğumuz eski ihracatçılara yeniden dönmenin ne anlamı olur? Şu anda varsayım üzerinden konuşsak bile Türkiye gibi yeni ihracatçıların beklentilerinin gelecekte boşa çıkması için bir neden görmüyorum.

“GÖRMEZDEN GELİNMEYECEK BİR ARTIŞ VAR”

-Rusya yerli tarım üretimini geliştirmenin yanı sıra özellikle Türkiye gibi diğer ülkelerden gıda ithalatını artırmak istiyor. Ancak Türkiye'den Rusya'ya gıda ihracatında şu ana kadar büyük bir artış yaşanmadı. Sizce bunun sebebi nedir? Rusya, Türk tırları için kotayı artırır mı? Yoksa deniz ulaştırmacılığı gibi yeni transfer güzergahları mı hazırlanıyor?

-Ulaştırma konusu, karşılıklılık prensibine göre uygulanmaktadır. Tarım üretimi konusunda ise meselenin bütününe bakmak gerek. Örnek vermek gerekirse, şu an Boğaz 'a bakıyoruz. Boğaz'dan geçen dev tankerleri bir anda durduramazsınız. Tarım üretimi ticareti konusunda da aynısı geçerli. Makroekonomi koşullarında bütün bu mal akışını, bir anda farklı bir yöne çeviremezsiniz. Bunu gerçekleştirmek için hem devlet organları hem de iş dünyası tarafından ciddi ve titiz bir hazırlık çalışması yapılması gerekiyor ve şu an bu çalışmalar sürdürülüyor. Örneğin Türkiye’nin önde gelen gazetelerinden birinde dün okuduğum habere göre, bu yılın ilk ayında Türkiye'den Rusya'ya yaklaşık 50 ton beyaz et ihracatı yapıldı. Bu miktar belki de çok az, hatta hiçbir şey değil. Ama Temmuz ayındaki ihracat oranı birden beklenmedik bir şekilde 500 tona fırladı. Ağustos ayında ise beyaz et ihracatı üç bin tona ulaştı. Eylül ayı itibarıyla ise beyaz et ihracatının 7 bin tonu geçeceği tahmin ediliyor. Görülen o ki bu alanda iyiye doğru bir gidiş var. Elbette 5 bin ya da 7 bin ton gibi rakamlar, Rusya'nın dev bir pazar olduğu düşünüldüğünde bazılarına az geliyor. Ama ortada görmezden gelinmeyecek bir artış var.

“TÜRK ORTAKLARIMIZI RUSYA’DA ÇETİN BİR REKABET ORTAMI BEKLİYOR”

Türkiye'nin bir diğer saygın gazetesinde de süt ve süt ürünleri ihracatıyla ilgili benzer veriler vardı. Ama bu noktada, Türkiyeli ortaklarımıza sürekli olarak söylediğimiz önemli bir noktayı çok iyi anlamak gerekiyor. Türkiyeli ortaklarımız bize, yaptırımlar ve karşı yaptırımlar nedeniyle Rus pazarına girmesi mümkün olmayan ürünleri sunuyor. Ama bu, Rusya'nın bu ürünler konusundaki kalite beklentisini düşüreceği anlamına gelmiyor. Bu nedenle Türkiyeli ticaret ortaklarımızın, Rus pazarına girmekle çok sıkı bir rekabet ortamına adım attıklarını anlaması gerekiyor. Çünkü ürünleri, rekabete daha az hazırlıklı olan ülkelerin ürünleriyle değil; artık pazarımızda yeri olmayan Avrupalı devletlerin gıda ürünleriyle mukayese edilecek. Ve Türkiyeli ortaklarımızın da belirlediğimiz kalite standartlarına uyması gerekecek. Ürünlerin kalitesinin "gizliden gizliye" düşürülmesi ise masaya olmayan bir seçenek. Aslında, Türkiye ile ticari ve ekonomik ilişkilerimizin geleceği ve yaptırımların kaldırılabileceği göz önünde tutularak ürünlerin kalitesi artırılmalı. Türkiye'yle çalışmanın kârlı, rahat olduğunu; yalnızca ucuz değil, aynı zamanda Avrupa standartlarında ve Rusya'nın kalite beklentisini karşılar cinste olduğunu görmemiz gerekiyor. İşte bunların çok iyi anlaşılması lazım.

“HAVA OPERASYONLARI DURUMU DEĞİŞTİRMEYECEK”

-IŞİD’i durdurmak için koalisyon tarafından düzenlenen hava operasyonu sizce yeterli mi?

“IŞİD sorunu sadece hava operasyonlarıyla çözülemez. Sadece benim değil, aynı zamanda birçok uzmanın görüşü bu yönde. Bu sorun çok uzun süre zarfında, çok sayıdaki aktörün kasıtlı çabaları neticesinde oluştu. Sonuç itibariyle, dünyanın birçok bölgesinden gelen binlerce teröristin oluşturduğu IŞİD, şu anda Suriye’de çok büyük bir alanı kontrolü altın aldı. Türkiye sınırına yakın bölgelerde çatışmalar devam ediyor ve bu bölgelerden bazıları IŞİD’in eline geçmiş durumda. Son günlerde çatışmalar Kobani’de yoğunlaştı. Koalisyona ait uçaklar hava operasyonu düzenliyor; ancak bu operasyonların ne kadar fayda sağlayacağı net değil. Hava operasyonları etkili olsa bile, sorunu çözmek için tek başına yeterli olmayacağı açık. Hava operasyonları bölgedeki durumu maalesef değiştirmeyecek.”

“TÜRKİYE’NİN TAMPON BÖLGE İSTEĞİ ANLAŞILIR”

-Türkiye, Suriye ve Irak'ta tampon bölge kurma fikrini aktif şekilde dile getiriyor. Bu fikri destekleyenler olduğu gibi, fikre karşı çıkanlar da bulunuyor. Durumu normale döndürmek için tampon bölgeler yeterli olur mu sizce? Eğer yetersizse, uluslararası toplumun ne gibi önlemler alması gerekiyor?

“Tampon bölge ile ne amaçlandığını değerlendirmek için öncelikle bunu kimlerin gündeme getirdiğine bakmalıyız. Tampon bölgeyi sadece Türk dostlarımız değil, Suriyeli muhalifler de dile getiriyor. Fransa da şu anda bu konuyu gündemine aldı. Ayrıca kendilerini Suriye’nin Dostları olarak adlandıran ülkelerde de tampon bölge konusu konuşuyor. Burada Türkiye’nin çıkış noktası gayet anlaşılır. Türkiye topraklarında çok fazla sayıda Suriyeli sığınmacı var. Kobani’deki gelişmelerin ardından tam sayıyı kestirmek mümkün değil. Sığınma kamplarında ve Suriyelilerin kaldığı Türk şehirlerinde birçok problem yaşanıyor. Dolayısıyla Türkiye doğal olarak, sığınmacıların Türk topraklarında değil, Suriye topraklarında toplanması için bir takım önlemler almak istiyor.

“REJİM DEĞİŞİKLİĞİ AMACI, ULUSLARARASI HUKUKA AYKIRI”

Öte yandan birçok kişi, tampon bölgenin sadece sığınmacılara yönelik olmadığını, Esad rejimini değiştirmek için kullanılabileceğini dile getiriyor. Esad rejimi, Özgür Suriye Ordusu veya El Nusra gibi İslami cepheler yoluyla devrilemedi. Şimdi ise, bu tarz alanlar yaratılıp, bu noktalardan Şam’a saldırmak isteniyor. Burada artık amaç başkadır; hedeflenen askeri yollardan rejim değişikliğidir ve bu da hem BM tüzüğüne hem de uluslararası hukuka tamamen aykırıdır. Bu nedenle Rusya, böyle bir öneriyi kabul edemez. Peki,ne yapmalı? Ortak kanı, terörizme karşı kapsamlı bir strateji geliştirilmesi gerektiği yönünde… Bu strateji, devletlerin terörle mücadele için etkin işbirliği yapmasını öngörüyor. Bu kapsamda önleyici tedbirler alınmalı. Ayrıca, teröristlere kendi sınırlarından geçiş imkanı sunan ve bu gruplara silah ve para tedariki sağlayan ülkelerle ilişkiler kesilmeli.”