Aşk üçgeni; Erdoğan-Putin-Merkel
Zaman gazetesinden Mümtazer Türköne Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Batı ve Rusya arasında geliştirmeye çalıştığı politikaları ele aldı.
ERDOĞAN-PUTİN-MERKEL: Menage de trois
Bu üç ismi tipik bir menage de trois (aşk üçgeni) hikâyesinin üç sembol ismi olarak bir araya getirebilirsiniz.
Türkiye, Rusya ile AB-ABD hattı arasında son yıllarda aşk-sadakat ve entrika ilişkileri yaşadı ve bütün menage de trois hikayelerinde olduğu gibi bu ilişkilerde akla ve mantığa aykırı, şaşırtıcı çok şey ortaya çıktı. En azından Türkiye açısından.
7 Şubat 2014'te Putin ile Erdoğan Kış Olimpiyatları'nın yapıldığı Soçi'de görüştükten sonra birlikte kamera karşısına geçip verdikleri poz çok samimiydi. Rus doğalgazını Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşıyacak olan Türk akımı projesi karşılıklı aşk ilanı tonunda açıklandı. Sonrasında Putin, Erdoğan'ı "bu projenin gizli yürütülmesi gerektiği" konusunda uyardığını, Erdoğan'ın ise tersine "sert adam" havasında "kimseden korkmuyoruz" mesajı olarak hemen açıklanmasını istediğini söylemiş hatta Putin'in Avrupa ülkeleri için kullandığı "kazlar" ifadesi magazin konusu olmuştu.
Olanlar asıl bu görüşmeden sonra oldu. Erdoğan AB'yi hedef alan ve çok yüksek perdeden azarlayan açıklamalar yaptı. Türkiye'nin AB'ye ihtiyacı olmadığını ve kendi yolunu çizebileceğini söyledi. Kullandığı kelimeler duygusal olarak o kadar öfke ve küçümseme yüklüydü kü, AB sözcüleri bir süre bu aşırı tepkileri anlamakta zorlandılar ve küçük bir şok yaşadılar. Türkiye ile Rusya arasında güçlü bir aşk dalgası iki ülkenin sınrlarını aşmış Atlantik kıyılarında duyulmuştu. Belli ki Türkiye AB'den vazgeçiyor ve yoluna Rusya ile yakınlaşarak devam ediyordu.
Bu aşkı birdenbire değersizleştiren bir gelişme yaşandı: Rusya derin bir ekonomik kriz sinyali verdi ve Ruble yüksek oranlı bir devalüvasyon ile eridi. Türk akımı projesinin gerçekleşemeyeceği ortaya çıktı. Rusya-Türkiye aşkı artık imkansız bir aşktı. Önce dışişleri sözcülerinden başlayan sonra Erdoğan'a kadar uzanan bir hiyerarşi içinde Türkiye üstü kapalı özür cümleleri ile AB ile ilişkisini yeniden düzene sokmaya çalıştı.
Yaklaşık bir buçuk yılı aşkın zaman sonra benzer kalıp bu tekrar yine Erdoğan ile Putin arasında yaşandı ve sonunda Merkel ile bir ilişki tazeleme şeklinde nihayete erdi,
23 Eylül'de gösterişli Moskova Camii'nin açılışı için Rusya'ya giderken Erdoğan umut dolu sözler sarf etmişti. Konu iki ülke arasında en önemli ayrılığı oluşturan Suriye meselesiydi. Dönüş yolunda beklediği karşılığı bulamadığı ve hayal kırıklığına uğradığı belliydi. Türkiye'de tartışmalarda hiç kullanmadığı ölçüde yumuşak ve alttan alan bir ses tonuyla Putin'e serzenişlerde bulundu, kırgınlığını ve üzüntülerini dile getirdi. Bu görüşmenin hemen arkasından Rusya Suriye iç savaşında uçaklarının attığı bombalarla cevabı, Erdoğan'ın beklediğinin tam tersi olarak vermiş oldu. Üstelik bu bombalar Türkiye'nin desteklediği muhalifler üzerine atılmıştı.
Merkel'in ziyareti, bu kemikleşmiş ve eskimiş aşk üçgeninde Türkiye-AB ilişkisine geri dönüşün işareti. Merkel, tıpkı 1898'de Abdülmamid'i ziyaret eden Kayzer Wilhelm gibi, Türkiye'yi Kuzey komşusu konusunda rahatlatmış oluyor. Erdoğan'da bu jeste, Türkiye'yi dış politikada tekrar AB istikametine sokan güçlü ifadelerle karşılık veriyor.
Merkel ilişkinin iddialı biçimde yeniden başlamasına rağmen Erdoğan'ın aklının ve fikrinin Putin'de olduğunu biliyor, ama sadece onun, Davutoğlu dahil geri kalan politikacıların değil. Gerçekte Erdoğan Türkiye'yi Rusya'ya yaklaştırırken ülkenin çıkarlarına değil, doğrudan kendisinin otokrasi arayışına destek bulmuştu. Putin ile yakınlaşmak Putinleşmek ve demokrasiyi yok ederken dünyada kimseye hesap vermemek demekti. Dünya gerçekleri bu ilişkiye izin vermeyince, Erdoğan'ın dikta hayalleri de aşk üçgeni de paramparça olmuş ve çökmüş oldu.
Aşk üçgeni tekrar kurulur mu? Belki. Kesin cevap 1 Kasım'dan sonra.