Ramazan - 11

Her Mü'min bir gönül doktoru olmalı

Sizi hayalen bir tabloya götürmek istiyorum bugün. Enfeksiyon hastalıkları uzmanıyım. Çalıştığım kliniğe gelen hastalardan birkaç tanesinde sıtma belirtileri fark ettim.

Onlara gerekli tedavileri yazdıktan sonra, hastalığın salgın haline gelebileceğini düşünüp kendim ve ailem için de tedbir almaya karar verdim. Sıtma ilacının ne olduğunu biliyorum. Bu ilaç eczanelerde satılmaz. Salgın ihtimali olduğu zaman sıtma savaş istasyonlarından alınır. Hemen 4-5 kutu ilaç getirttim. Eve gidip ailemi uyardım. Öncelikle kızıma koruyucu ilaç başlattım. Baktım oğlumun hafif ateşi var, onu da gözleme aldım. Evimin pencerelerine tüller taktım. Gönül rahatlığıyla uyuyabilirdim artık. Bu arada üç katlı bir apartmanda oturuyorum. Alt kattan 'aaah' diye bir ses geliyor. 'Ne edepsiz insan' diyorum, 'gece yarısı bağırıp bizi rahatsız ediyor.' Üst kattan da arada bir 'tak tak tak' sesleri geliyor. Ona da kızdım. 'Anne belki bir rahatsızlığı vardır gidip baksak' diyor kızım. 'Bilmiyorlar mı benim doktor olduğumu? Şikâyetleri varsa gelselerdi, sorsalardı, kapılarına mı gideceğim? Hadi al abdestini de namazımızı cemaatle kılalım. Birer cüz de Kur'an okuyup yatalım.' dedim. Gece aynı gürültülere uyanınca teheccüd namazımı da kıldım.

Birkaç gün sonra öğrendim ki, komşularım sıtma olmuş. Yukarıdan gelen 'tak tak tak' sesleri, komşumun ateş nöbeti tutunca yatağının hareketi yüzünden geliyormuş. Alt kattaki komşu da ağrılarından dolayı feryat ediyormuş.

Ne dersiniz? Davranışlarımda haklı mıydım? Bir doktor olarak, onlar çağırmasalar bile gidip bakmalı mıydım? Gitsem belki beni kapıdan çevireceklerdi. 'Gelme, senden yardım istemiyorum' dese de gitmeli miydim?

Evet, gitmeliydim.

Salgın olduğunu öğrendiğim zaman evimin tüllerini yaparken, beni ciddiye almasalar da 'bak komşum salgın var, tüllerini tak' demeliydim. Komşularımdan gelen sesleri duyduğum zaman, şahsi ibadetimle ilgilendiğim kadar, sosyal ibadetimle de ilgilenmeli, kapılarını çalıp 'salgın var, sakın sıtma olmayasınız, şu ilacı kullansanız' demeliydim. Şimdi, onlara karşı duyarsız davranarak insanlık vazifemi yerine getirmemiş olmanın ağırlığını vicdanımda taşıyorum.

Sokağa salınmış sorular zihinleri bulandırıyor

Bir hastalıktan örnekle anlattığım bu tabloyu farklı bir bakışa taşıyalım şimdi. Hayatımızdaki en büyük hastalık imansızlıktır. Sıtma insanın en fazla maddi vücuduna zarar verir. Oysa imansızlık ebedi ahiret hayatını mahveder. Sıtma olduğu halde hastalığını bilmeyip de 'bana karışma' diyen evladıma, komşuma darılıp kırılmam. Çevresindeki herkesten ve her şeyden sorumlu bir mü'minim. Yani, bir gönül doktoruyum. İmansızlık hastalığına ilaç olacak hakikatleri kendim okuduğum, evlatlarıma anlattığım ve okuttuğum gibi akrabalarıma, komşularıma da iletmem gerek. Ne olur, zihinleri bulandıran, akıllara çengel atan, imansızlık hastalığına sürükleyen sorulara perde olacak kitaplardan onlara da hediye etsem. 'Bak bu eserde, zihnine takılsın diye sivrisinek gibi sokağa salınmış soruların cevapları var' desem, belki bir gün merak edip okur. Bu vazifede benim örneğim ve rehberim Kâinatın Efendisi Peygamberim'dir (sas). O, kapıları çalmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyendir.

Dr. Fatima Barlas


Antalya'da yılda 80 yabancı Müslüman oluyor

Milyonlarca yabancı turisti ağırlayan Antalya'da her yıl ortalama 80 kişi dinini değiştirerek Müslüman oluyor.

İl müftülüğünün verilerine göre, tatil için Antalya'yı tercih edenlerin bir kısmı Türkiye'de İslam'ı tanıyıp ülkelerine Müslüman olarak dönüyor. İl Müftüsü Mahmut Yeleser, İslamiyet'i seçenlerin önemli bölümünü Ukraynalılar, Rus ve Almanların oluşturduğunu söyledi. İstanbul'dan sonra en fazla yabancının Antalya'da Müslüman olduğunu kaydeden Yeleser, "Antalya'ya tatile gelen turistlere İslam dinini tanıtmak amacıyla çeşitli çalışmalar yapıyoruz. Bu çerçevede İngilizce, Rusça, Almanca ve Fransızca mealli Kur'an-ı Kerim ve yabancı dilde kitaplar dağıtıyoruz." dedi. Yeleser, Müslüman olmak için müracaat edenlerin yüzde 60'ını kadınların oluşturduğu bilgisini verdi.

Yabancıların Müslüman olmasında evlilikler de önemli rol oynuyor. Tatil için geldikleri Türkiye'de Türklerle tanışıp izdivaç yapan yabancılar belli bir süre sonra din değiştirerek İslamiyet'e geçiyor. Bunun yanında bireysel olarak İslamiyet'i araştırıp Müslüman olanların sayısı oldukça fazla. Bazı yabancılar da, ezan, mevlit ve Müslüman halkın hareketlerinden etkilenerek İslam dinini seçiyor. Yeleser, Müslüman olan turistlerin en çok etkilendiği konuların başında Allah'ın varlığı ve birliğinin geldiğini aktardı. "Bunun yanında bütün peygamberlere özellikle de Hz. İsa ve Musa'ya inanmamızı hayretle karşılıyorlar." ifadelerini kullandı.


Ramazan nüktelerinden düşündüren bir demet!..

Her biri bir kitap kadar bilgi verip bir mürşit kadar yol gösteren, vaktiyle tespit ettiğim Ramazan nüktelerinden bir demeti takdim ediyorum takdirlerinize. Zannederim siz de benim gibi tebessümle okuyacak, takdirle tefekkür edeceksiniz.

Ramazan'da diliyle hep cömertlikten söz edip eliyle hiç cömertlik yapmayan cimri bir adam meşhur veli İbrahim Etem'e rica eder:

- Herkese nasihat ediyorsun, bana da nasihat et, der..Büyük veli bu cimri adama tek cümlelik nasihatini şöyle yapar:

- Sen der, açığı kapa, kapalıyı aç sana yeter! Bir şey anlamayan adam,

- 'Açık nedir ki onu kapayayım, kapalı nedir ki onu da açayım?' diye sorunca tek cümlelik şu cevabı alır:

- Açık olan hep cömertlikten söz eden ağzındır, onu kapa. Kapalı olan da yoksula hiç açmadığın kesendir. Onu aç. Bu sana yeter!

Düşünmeye başlayan hakperest adam tebessüm ederek cevap verir:

- Vallahi gerçeğin ta kendisidir bu söz. Bu güzel ikazdan sonra ben de hep cömertlikten söz eden çenemi kapıyor, hiç açmadığım kesemin de ağzını yoksula açıyorum! Sağ ol Allah'ın büyük velisi..

- Ne dersiniz, bu hatırlatmanın bize de şümulü olabilir mi? Biz de Ramazan boyunca hep cömertlikten, yardımdan söz ediyor, ama elimiz cüzdanımıza bir türlü varmıyor, bir yoksulun yüzünü güldüren yardımda bulunamıyor muyuz? Bizim de açığı kapayıp kapalıyı açmaya ihtiyacımız var mı? Bir düşünsek mi?..

Hep iktisatla yaşayan İbrahim Ethem'e; "Fiyatlar yükseldi, piyasa pahalandı." diye şikâyette bulunurlar. "Öyle ise yine ben kazandım." diye cevap verir.

"Sen nasıl kazanıyorsun, piyasa pahalanınca?" diye sorunca da şöyle açıklar kazancını:

- "Pahalanan malı bir müddet almaz, beklerim. Böylece ucuzken verdiğim para da bana kalır. Bu sebeple her pahalılıkta ben kazanır, artırdığım parayla yoksula yardımda bulunurum."

- Var mısınız İbrahim Ethem gibi her pahalılıkta kazanmaya? Bence yabana atılacak fikir değil, bir deneyin, siz de kazandığınızı göreceksiniz.

Rüyasında Hz. Cebrail'i, elinde Hak dostlarının isimlerinin yazılığı olduğu defterle gören İbrahim sorar:

- Bak bakalım benim ismim de yazılı mı Hak dostlarının içinde?

Hz. Cebrail , 'Hayır der, senin ismin Hak dostlarının içinde değil, Hak dostlarını sevenlerin içinde yazılı!..' İbrahim bu defa teklifini şöyle yapar:

- "Madem Hak dostlarının içinde değil de, Hak dostlarını sevenlerin içinde yazılı benim adım. Öyle ise Peygamberimiz, "Kişi sevdiğiyle beraberdir." buyurdu. Çabuk benim adımı da sevdiğim Hak dostlarının yanına yaz. Peygamberimiz'in emrini yerine getirmiş ol.' Cebrail aynen uygular. İbrahim'in ismi de sevenler listesinden alınır, sevdiklerinin yanına çıkarılıp yazılır. Böylece sevdiği Hak dostlarıyla birlikte olur.

- Öyle ise biz de kendimizi bir kontrol edelim mi?. Hak dostlarını seviyor muyuz?

Seviyorsak kişi sevdiğiyle beraber olacaktır, diyerek sevinebiliriz.

İbrahim yemesiyle, giymesiyle çok mütevazı bir hayat yaşardı.

- 'Nasıl sabrediyorsun bu mütevazı hayata?' diye soranlara şu açıklamayı yapardı:

- Her şey küçük başlar, zamanla büyür. Fakat sıkıntılar tam aksine büyük başlar zamanla küçülür. Onun için ben baştan mütevazı hayatın sıkıntılarını göze alarak başladım, bu zorluğun zamanla alışarak normal hayat haline geldiğini anladım. İsterseniz siz de mütevazı hayatı deneyin. Önce zorlanacaksınız, sonra ise alışarak mütevazı hayattan hep mutluluk duyacaksınız. Çünkü enbiya'nın, evliya'nın hayatıdır (israfsız -iktisatlı) mütevazı hayat..

- İşte size, 'Nerde o eski Ramazanlar!' dedirten geçmiş Ramazan nüktelerinden bir demet. Ne dersiniz, her biri bir kitap kadar bilgi vermekte, bir mürşit kadar da yol göstermekte midir?

Ahmet Şahin



Sen, orucu, şaşılacak acaip meziyetleri bulunan bir şey olarak bil! Oruç, insana can bağıslar. Gönül lütfeder. Sen,şaşılacak bir sey görmek istersen, oruca şaş!
Hz. Mevlâna (k.s.)





Yüce Allah'ımız! Bizi affet, kusurlarımızı bağışla ve bizim hayatımızı da iyilerle beraber nihayetlendir..

Ey gizli ve sürpriz lütufların sahibi Rabb'imiz, endişe edip korktuğumuz hususların gelip başımıza üşüşmesinden bizleri muhafaza et!

Allah'ımız! Bize doğruları gerçek yüzleriyle göster ve onları harfiyyen yerine getirmeye muvaffak eyle.. yanlış ve çirkin şeyleri de yine gerçek yüzleriyle bildir ve o çirkin şeylerin avucuna düşmekten bizleri ve bütün Müslümanları muhafaza buyur...



İyilik düşüncesi

İnsanların gönüllerini fethetmeye götüren yolların en mühimlerinden biri de daima onlara iyilik yapma fırsatını kollamak ve böyle bir fırsat ele geçer geçmez de, vakit fevt etmeden hemen iyilikte bulunmaktır. Keşke, gönüllerimizi hep iyilik yapma düşüncesine göre akort edebilseydik...



Domatesli patlıcan kayığı

Malzemeler

4 Adet patlıcan, 4 Adet domates, 125 gr dil peyniri, 1 Su bardağı ufalanmış ekmek içi, 10 Adet siyah zeytin, 4-5 Diş sarımsak, 1 Çay kaşığı kekik, 1 Çay kaşığı mercanköşk, 4-5 Dal maydanoz, 3 Çorba kaşığı zeytinyağı, Tuz, karabiber

Hazırlanışı

Fırını 170 dereceye ayarlayın. Peyniri zar şeklinde doğrayın. Sarımsakları ince ince kıyın. Domatesleri soyup, küçük dilimler halinde kesin. Siyah zeytinlerin çekirdeklerini çıkarın ve küçük küçük dilimleyin. Patlıcanları yıkayıp kurulayın. Fırında 15 dakika közleyin ve ılınınca uzunlamasına ortadan ikiye kesin. İç kısmını çıkarıp, derin bir kaseye alın ve minik parçalara kesin. Ekmek içi, peynir, domates, sarımsak, zeytin, baharatlar, zeytinyağı, ince kıyılmış maydanoz, tuz ve karabiber ilave edip karıştırın. Hazırladığınız bu karışımla patlıcanların içini doldurun. Yağlanmış bir fırın tepsisine dizip, üzeri kızarıncaya kadar yaklaşık 10 dakika pişirin. Sıcak olarak servis yapın.

Afiyet olsun.

Kaynak: ZAMAN