Trump’ın Yeni Dünya Düzeni: Üç Süper Güç, Tek Paylaşım Planı
Küresel Pazarlık: Trump, Putin ve Şi Aralarında Sessiz Anlaşmaya mı Vardı?
HABERRUS - ABD Başkanı Donald Trump’ın son dönemdeki açıklamaları ve eylemleri, dünya düzenine dair alışılmışın dışında bir vizyonu yansıttığı şeklinde yorumlanıyor.
New York Times’ın haberine göre Trump, ABD, Çin ve Rusya’nın kendi etki alanlarına hâkim olduğu, küresel güçlerin dünyayı aralarında paylaştığı bir düzeni amaçlıyor olabilir.
Bu yaklaşım, bazı dış politika uzmanlarınca 19. yüzyılın Emperyal imparatorluk tarzı yönetim anlayışına modern bir geri dönüş olarak değerlendiriliyor.
Rusya ve Çin ile Büyük Anlaşma Peşinde
Trump, geçtiğimiz haftalarda yaptığı bir açıklamada Rusya ile ticari ilişkileri normalleştirmek istediğini dile getirerek, Moskova üzerindeki baskıyı azaltma sinyalleri verdi.
Aynı zamanda Çin’le süregelen ticaret savaşının etkilerini sınırlamak amacıyla, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’e doğrudan çağrıda bulundu.
Time dergisine verdiği röportajda, “Herkesin alışveriş yapmak istediği dev bir mağaza gibiyim,” diyerek, küresel ekonomik gücünü bir pazarlık aracı olarak kullandığını belirtti.
ABD’nin Etki Alanını Genişletme Çabası
Trump’ın, Danimarka’ya bağlı Grönland’ı ABD’ye katmak istemesi, Kanada’yı ilhak etme niyeti ve Panama Kanalı üzerindeki kontrolü yeniden sağlama arzusu, Amerika’nın Batı Yarımküre’deki etkisini artırma hedefinin açık işaretleri olarak görülüyor.
Trump, bu söylemlerinin yanı sıra, NATO’yu eleştirmiş ve küresel askeri varlığı azaltma yönünde açıklamalarda bulunmuştu. Bu durum, Avrupa ve Asya’daki Amerikan güvenlik varlığını zayıflatmak isteyen Rusya ve Çin’in lehine olabilir.
Ukrayna Üzerinden Güç Paylaşımı
Trump, Ukrayna’daki savaş bağlamında Rusya ile doğrudan görüşmeler yürütüyor. Geçtiğimiz hafta Putin ile yaptığı iki saatlik telefon görüşmesi sonrası sosyal medyada, görüşmenin “harika bir ruh haliyle” geçtiğini yazdı.
İddialara göre Trump, Rusya’nın işgal ettiği Ukrayna topraklarını tanımaya istekli ve Amerikan şirketlerinin Ukrayna’daki maden kaynaklarına erişim sağlaması karşılığında bir barış anlaşması yapılmasını savunuyor.
Bu yaklaşım, küçük devletlerin büyük güçler arasında paylaşıldığı tarihsel “etki alanı” anlayışına benzetiliyor.
Amerika’nın Güneydeki Hamleleri
Trump yönetimi, Batı Yarımküre üzerindeki kontrolünü artırmak adına Latin Amerika’da da aktif rol alıyor.
Başkan Yardımcısı JD Vance’in Grönland’daki bir askeri üsse yaptığı ziyaret ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun Latin Amerika ile Karayipler’e gerçekleştirdiği diplomatik temaslar bu stratejinin bir parçası.
El Salvador lideri Nayib Bukele ile göçmenlerin hapsedilmesi konusunda yapılan anlaşma, ABD’nin bu bölgede fiili bir ceza kolonisi kurduğuna işaret ediyor.
Asya’da Belirsizlik ve Tayvan Endişesi
Öte yandan Trump’ın Asya politikası ise belirsizliklerle dolu.
Çin lideri Şi Cinping’i defalarca öven Trump, Tayvan konusundaki desteğini net bir şekilde ortaya koymaktan kaçınıyor.
Bu durum, Tayvan ve bazı ABD yetkilileri arasında kaygı yaratıyor.
Pentagon yetkilisi Elbridge Colby, Tayvan’ın ABD için “varoluşsal bir çıkar” olmadığını söylerken, Çin’in bölgesel hegemonya kurmasına karşı çıkmanın daha önemli olduğunu vurguladı.
Çinli analistlere göre, Pekin Trump’la büyük bir etki alanı anlaşması yapmayı isteyebilir; bu anlaşmanın ilk hedefi de Tayvan olabilir.
Sonuç: Yeni Bir Güç Dengesi mi?
Trump’ın söylemleri ve girişimleri, bazı gözlemciler tarafından plansız ve içgüdüsel olarak görülse de, ABD’nin dünya üzerindeki pozisyonunu yeniden tanımlamaya yönelik daha geniş bir vizyonun parçası olabilir.
ABD, Çin ve Rusya’nın kendi bölgelerinde baskın olduğu bir düzen, uluslararası ilişkilerde radikal bir değişime işaret ediyor olabilir.
Ancak 21. yüzyılın çok kutuplu, küresel etkileşimli yapısında bu tür “etki alanı” stratejilerinin uygulanabilirliği büyük soru işaretleri barındırıyor.