Ortak zaferimiz ve dersler
Dünya Nazizm'e karşı zaferin 65. yıldönümünü anmaya hazırlanırken, bugün bize çağın ortak tehdidini de hatırlatmalı. Terörle mücadele, Nazizm'e karşı savaş gibi uluslararası dayanışma gerektiriyor. 'Zafer Bayramı', küresel tehditlere karşı dayanışmanın pekiştirilmesi için önemli.
Rusya Federasyonu’nun Ankara Büyükelçisi, Hitler’e karşı zaferin 65. yıldönümünü değerlendirdi:
9 Mayıs tarihinde kutlanacak olan Hitler faşizmine karşı Büyük Zafer’in 65. yıldönümü, 20. yüzyılın en büyük küresel felaketine yol açan trajik olayları hatırlamak, 2. Dünya Savaşı’nın nedenlerini anlamak ve onun dersleri üzerine derin derin düşünmek için güzel bir vesile. Aynı zamanda zaferi kazanan Hitler karşıtı koalisyonun milyonlarca asker ve subayının kahramanlığını, bombalar altında ve toplama kamplarında ölen sivilleri -kadınları, çocukları ve yaşlıları- saygıyla anmak için de bir vesiledir. Savaşın aman vermediği farklı din, millet ve siyasi görüşlerden insanları da saygıyla anmak için bir fırsattır.2. Dünya Savaşı, Avrupa’nın ve bütün dünyanın halklarına muazzam acı ve ıstırap getirdi. Nazizm’e karşı zafer çok pahalıya kazanıldı. Savaşa 72 devlet katıldı. 27 milyonu Sovyetler Birliği vatandaşı olan 55 milyondan fazla insan öldü. Savaş görülmedik kayıplara ve tahribata yol açtı.
Zaferin 65. yıldönümünün derin bir simgesel anlam taşıyor. Bu gün savaş gazileri için çok özel bir bayramdır. Ne yazık ki gaziler bizi terk ediyor ama biz onları her zaman saygıyla anacağız. Zira onlar, dünyayı 20. yüzyılın vebasından kurtararak, hayatlarını bizim geleceğimiz için kaybettiler.
Dünya camiasının savaştan çıkarttığı ve bugün de güncelliğini koruyan dersleri de unutmamak gerekir. Bu konuyu tartışırken, hem Nazizm’i bozguna uğratmak için hayatlarını kaybedenlere karşı, hem de savaşı ders kitaplarıyla ve filmlerden öğrenen yeni nesillere karşı büyük bir sorumluluk taşıyoruz.
2. Dünya Savaşı gerçekten tarihi önem taşıyan bir olay. Boyutlarına bakıldığında, bu küresel mücadele dünya tarihinin hiç görmediği türden bir silahlı çatışmaydı. Bu savaşta sadece devletler ve farklı ideolojiler değil, aynı zamanda insanlığın varoluşuna karşı tamamen ters ve uzlaşmaz yaklaşımlar da mücadele etti. Tarihte ilk defa halkların bir bütün olarak hayatta kalması üzerine bir mücadele verildi. Osventsim, Buhenvald, Salaspils ve diğer ölüm kamplarının gaz odaları ve krematoryumları, faşizmin beraberinde neler getirdiğini ve sözde ‘yeni düzen’in dünya için neler hazırladığını açık bir şekilde gösterdi. Bazıları bazı ülkelerde bugün zaferin öneminden ve Sovyetler Birliği’nin zaferdeki rolünden şüphe duyuyor. Fakat onlar şunu unutuyor: Sovyetler Birliği olmasaydı, bazı devletler o savaşta haritadan silinebilirdi. Winston Churchill’in de yazdığı gibi, ‘Alman savaş makinasının bağırsaklarını aldıran ordu Rus ordusuydu’.
Büyük Zafer bölünemez
Biz zaferi 1945 yılında yüzdelerine bölmüyorduk, şimdi de bölmüyoruz. Müttefiklerimizle ikinci cephenin açılışının 65. yıldönümünü kutladık, 9 Mayıs tarihinde zaferin yıldönümünü de Moskova’da birlikte kutlayacağız.
2. Dünya Savaşı’nı Hitler karşıtı koalisiyonun bütün müttefikleri kazandı. Bu zafer hepimizin zaferidir.
Savaşın ana sonucu yalnız bir devlet koalisyonunun diğer koalisyonu mağlup ettiği bir zafer değildir. Asıl olarak bu zafer, yaratıcılık ve medeniyet güçlerinin tahribat ve barbarlık güçlerini mağlup ettiği bir zaferdir. Hayatın ölümü mağlup ettiği bir zaferdir.
Savaş, Avrupa’nın ve Dünya’nın halkları açısından, devletler hangi tarafta savaşmış olursa olsun, büyük bir trajediydi. Bu trajedinin sonuçlarından mağdur olmayan hiçbir aile, hiçbir insan kalmadı.
Hitler karşıtı koalisyonunun oluşturulmasını, ‘dönemin en büyük diplomatik açılımı’ diye nitelemek tam da yerinde olacaktır. Koalisyon, farklı ideolojileri ve siyasi sistemleri olan devletlerin ortak ölüm tehdidinin karşısında birleştiklerinin ve dayanışma içine girmelerinin güzel bir örneği haline gelmiştir. Aynı zamanda bugün, 65 yıl sonra, tarihi basite indirgemeye veya süsleyerek abartmaya gerek yoktur. Tabii ki, Hitler karşıtı koalisyonuna üye olan her devlet, kendi amaçlarını ve kendi milli çıkarlarını gözetiyordu. Fakat yine de koalisyon ülkeleri, anlaşmazlıklarını ve ikincil önemdeki işlerini kenara bırakarak ana amaç olan ortak zafere ulaştılar.
Savaş yıllarında kazanılan uluslararası silah kardeşliği tecrübesi, insanlığın küresel bir tehditle karşı karşıya geldiği bugünlerde ayrı bir anlam kazanıyor.
Bu küresel tehdit faşizm kadar tehlikeli olan sinsi ve hain uluslararası terördür. Ve küresel terör aynı derecede acımasız: Binlerce masum insan terörün kurbanı oldu. Medeniyetin temelleri yine tehdit altında. Terör dünyaya, şiddeti ve insan hayatını hiçe saymaktan, çılgın amaçlarına ulaşmak için ahlakın bütün normlarını çiğnemeye kalkmaktan başka hiç birşey vermez.
Böyle bir tehditle, tıpkı 65 yıl önce olduğu gibi, sadece dayanışmanın ve karşılıklı güvenin sağlanması durumunda başedilebilir. Teröristlere çifte standartlarla yaklaşmak, faşistlerin yardakçılarının itibarını iade etme çabaları kadar kabul edilemez. Arkasında yeni tehditlere yol açan dünya hâkimiyeti iddiaları bulunan hoşgörüsüzlük, ırksal, milli ya da dini üstünlük fikirlerinin yaygınlaştırılmasının önüne sağlam bir engel koymak bizim ortak vazifemiz.
Küresel güvenlik bölünemez
2. Dünya Savaşı’nın dersleri savaş sonrası dünya düzeninin inşa edilmesi açısından da son derece güncel. İnsanlığı savaş felaketinden tamamen kurtarma niyeti, Hitler karşıtı koalisyonun üyelerini uluslararası barışı ve güvenliği sağlayacak küresel mekanizma olan BM’yi kurma yönünde esinlendirdi. BM Şartı, herkesçe tanınmış çağdaş uluslararası hukukun temeli ve devletlerle uluslararası örgütler için temel bir kural olmuştur.
Bugün şu nokta açık: Avrupa-Atlantik bölgesinde hiçbir devlet ve hiçbir uluslararası örgüt kendi güvenliğini diğer ülkelerin ve örgütlerin güvenliğini zedeleyerek sağlayamaz. Söz konusu güvenliğin bölünmezliği ilkesi, Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev’in Avrupa Güvenliği Anlaşması’nın oluşturulması inisiyatifinin temelidir. Bu inisiyatifin amacı, Avrupa-Atlantik bölgesinde askeri ve siyasi güvenlik açısından tek ve bölünmemiş bir alan oluşturmak. Avrupa başta olmak üzere dünyanın bugün gerçekten bölünmez bir güvenlik sistemine ihtiyacı var. Böyle bir sistemde hiçbir devlet kendi güvenliğini diğer devletin güvenliğini zedeleyerek sağlamaya kalkışmaz.
Zaferin 65. yıldönümü, cepheleşmeye, eski hesapların ve karşılıklı kırgınlıkların hatırlanmasına yol açmamalı. BM’nin 8 ve 9 Mayıs tarihlerini Anma ve Barışma Günleri olarak ilan etmesi simgesel bir gelişme. Zafer Bayramı, bütün ülkelerin ve halkların birleşmesi, 21. yüzyılın küresel tehditlerine karşı dayanışmamızın pekiştirilmesi açısından son derece önemli. (Rusya Federasyonu’nun Ankara Büyükelçisi)
Kaynak: Radikal