Rusya ve Türkiye’nin yakınlaşması Batı’da kaygı uyandırıyor

Rusya'da 1919 yılından beri yayın yapan Moskovski Komsomolets gazetesi ve Uluslararası Bilimsel Kalkınma İşbirliği Enstitüsü (MIRNaS), Rusya-Türkiye ilişkileri, Suriye krizi, Türkiye'nin dış politikaları ve Ortadoğu'da yaşanan krize kadar, bir çok güncel meselenin konuşulduğu ortaklaşa bir açık oturum toplantısı düzenledi.

Başkent Moskova'da, Moskovski Komsomolets gazetesinin binasında düzenlenen toplantıya her kesimden siyasi, akademisyen, gazeteci, Ortadoğu uzmanı, Türkolog ve üniversite öğrencileri katıldı. Moskova Devlet Diplomasi Enstitüsü (MGIMO) öğretim üyesi Prof. Dr. Yelena Panamaröva'nın moderatörlüğünü yaptığı toplantıda konuşmacılar arasında, eski Zaman Gazetesi Brüksel Temsilcisi Selçuk Gültaşlı, emekli Rus büyükelçi Aleksandr Aksenönok ve Londra'da akademik çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Tahir Abbaslı vardı.

Rusya-Türkiye ilişkileri için, "zikzaklar çiziyor" değerlendirmesi yapan Selçuk Gültaşlı, Haberrus'a konuştu. Rusya'nın çok büyük, çok kuvvetli ve dünyadaki süper güçlerden bir tanesi olduğunu vurgulayan Gültaşlı, "Türkiye’nin Rusya’yı dışlayacak, Rusya’yı görmezden gelecek şekilde siyaset üretme ve yürütme lüksü yok. Bu mümkün de değil." diye ifade etti.

Türkiye'nin Rusya ile ilişkileri geliştirmesinin büyük faydaları olduğunu söyleyen Gültaşlı, "Rusya ile Türkiye’nin birbirine yakınlığı dolayısıyla potansiyel işbirliği alanları çok muazzam. Rusya, tabii kaynaklar açısından çok zengin, gazı var, petrolü var, değerli madenleri var, insan kaynakları var. Türkiye’nin tarımı var, ziraatı var, Antalya’sı var. Bu ilişkilerin geliştirilmesi lazım." değerlendirmesinde bulundu.

resim tanımı girin

"Uçak krizinde Türk hükümeti daha dürüst davranmalıydı"

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den özür dilemesi, tazminat ödenmesi ve Rusya ile ilişkilerin sıcaklaştırılmaya çalışılması olumlu adımlar olarak nitelendiren Gültaşlı, "Ama ümit ederdik ki Türk hükümeti bunları yaparken daha dürüst davransın. Uçağı düşüren pilotun Gülen'ci olduğu gibi yalanlara tenezzül etmesin. Çünkü, hatırlayacaksınız, uçak düşürüldüğünde Eski başbakan Davutoğlu ile Erdoğan birbirleriyle yarışıyorlardı “emri ben verdim” diye. Büyükelçinin katledilmesinde de katilin hemen Gülen'ci olduğuna dair iddiaları gündeme getirdiler ama bütün dünya biliyor ki, katil El-Nusra Cephesi’nden. Zaten, anladığım kadarıyla burada da hiç ciddiye alınmamış bu iddialar. İlişkilerin gelişmesi gayet olumlu ama Türk yetkililer daha dürüst olsalardı daha doğru bir iş yapmış olurlardı." dedi.

"Türkiye-AB ilişkileri tamamen menfaat ilişkisi"

Türkiye'de 2010-2011 yıllarında Ak Parti, Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç gibi insanların, Brüksel'de "sessiz devrim" denilen çok büyük bir devrim yaptıklarını söyleyen Gültaşlı, "Fakat 2010-2011’den sonra bütün bu kazanımlar elimizden gittiği gibi Türkiye de geriye gitti. Fransa merkezli Sınır Tanımayan Gazeteciler Derneği’nin basın hürriyeti raporuna göre Türkiye 180 ülke arasında 151’inci sırada. Türkiye’de Gazetecilerin yüzde 30’u işini kaybetmiş durumda. Darbeden sonra Türkiye’de 189 tane basın-yayın kurumu, televizyon, gazete kapanmış durumda. Dolayısıyla basın ve ifade hürriyetinden konuşmak artık mümkün değil. AB Komisyonu raporuna bakarsanız yargı artık bağımsız değil, kuvvetler ayrılığı yok. Meclis artık sadece bir damga vazifesi görüyor. Bir de 16 Nisanda anayasa değişikliği kabul edilirse çok büyük bir başkanlık sistemi gelecek ama bu başkanlık sisteminin demokratik sistemlerde eşi ve benzeri yok. Bu başkanlık sisteminde bizim check&balance dediğimiz denge-fren sistemi neredeyse yok. Yani seçilen başkan istediğini yapabiliyor olacak. Bu sistemlere de biz demokrasi demiyoruz. Dolayısıyla Türkiye ile ilgili, maalesef, çok ümitli olamıyoruz, çok üzücü." diye ifade etti.

"Türkiye'nin bu hale gelmesinde AB de suçlu"

2005-2006 yıllarında Türkiye’de AB reformları devam ederken, Avrupalılar Türkleri istemediklerini, Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Sarkozy ve Merkel vasıtasıyla bir çok kez dile getirdiğini hatırlatan Gültaşlı, "Tabi bu son tahlilde bizim işimizdir, Türkiye’nin işidir. Avrupa Birliği’ni suçlamamız, bütün sorunlardan AB’yi sorumlu tutmamız doğru ve ahlaki olmaz, adil de olmaz. Churchill’in meşhur lafıdır: Ebedi birlikler, ebedi dostluklar olmaz, ebedi menfaatler vardır. AB de menfaatlerini takip ediyor Türkiye ile. Avrupa’nın masasında şu anda Türkiye ile olan mülteciler anlaşması var. Türkiye’ye, “sen mültecileri kendi ülkende tut, biz sana para vereceğiz, sesimizi keseceğiz, Türkiye’de ne yaptığına karışmayacağız, eleştirmeyeceğiz, yeter ki bu mültecileri bize gönderme” diyor." dedi.

resim tanımı girin

Gültaşlı sözlerine şöyle devam etti, "AB, bu mülteci anlaşmasının işlemesini istiyor. Dolayısıyla Merkel konuşmuyor, komisyon konuşmuyor, konsey de konuşmuyor. AB Parlamentosu bir şeyler söylüyor ama AB kendi değerlerine, kendi ilkelerine maalesef sahip çıkmıyor. Bir manada da kendi değer ve ilkelerine ihanet ediyor. Bunu Avrupalıların kendileri de söylüyor. Akil insanları, entellektüelleri, yazarları AB’nin Türkiye ile ilişkisinin bir üye olmaya namzet bir ülkeden ziyade tamamen bir menfaat ilişkisi üzerinde yürüdüğünü söylüyorlar. Maalesef durum budur, menfaatler."

AB'nin boşluğunu Rusya dolduruyor

Dış politikanın Türkiye için her zaman önemli olduğunu, ancak Türkiye'nin, Rusya kadar zengin bir ülke olmadığını söyleyen Gültaşlı şunları söyledi: "Rusya gibi ne tabi gazımız, ne petrolümüz, ne değerli madenlerimiz, ne nükleer silahlarımız, ne de geniş bir coğrafyamız var.. Dolayısıyla, Türkiye’nin AB’ye karşı ya da dış dünyaya karşı pazarlayabileceği ya da koz olarak kullanabileceği çok fazla bir enstrüman yok, bu enstrümanlar az. AB sesini kıstığında, sesini kestiğinde de Türk hükümeti bunu çok iyi kullanıyor."

Türkiye'nin, Rusya’ya göre batılı kurumlarla çok daha içli dışlı olduğunu hatırlatan Gültaşlı, Türkiye'nin 1952’den beri NATO üyesi olduğunu, Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi ve AB’ye üye olmaya çalışan bir ülke olduğunu söyledi. Gültaşlı, "Oradan gelecek tepkiler, tavırlar çok önemlidir. Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin de sesi çok fazla çıkmıyor maalesef. Dolayısıyla Türk hükümeti anti-demokratik icraatlarda kendini rahat hissediyor. Bu sadece Hizmet Hareketiyle ilgili değil.. Kürtlerin belediye başkanı olduğu yaklaşık 30 belediyeye kayyum atandı. Zannediyorum 15 milletvekili gözaltına alındı, bazıları hapiste. İktidarı eleştiren her kesimle hükümetin baskıcı tutumları ve tavırları var. AB’nin ilkelerine sahip çıkmasını beklerdik. Ama şunun altını çizeyim; son tahlilde bu bizim işimizdir, Türklerin işidir, Türk milletinin işidir. Bütün suçu dış dünyada aramak sağlıklı bir tavır olmaz." diye konuştu.

resim tanımı girin

"Rusya-Türkiye yakınlaşmasını Batı nasıl görünüyor?"

"Rusya ve Türkiye’nin yakınlaşması Batı’da kaygı uyandırıyor. Rusya ile Batı’nın ilişkisinde anlaşılmış parametreler var. Bu parametreler içerisinde Rusya’dan doğalgaz alıyorlar, Rusya’dan bir tehdit gelmeyeceğini umuyorlar. Ama Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Kırım’ı ilhakı gibi meseleler Avrupa’da ve Batı dünyasında çok ciddi endişe üretti. Zaten bir takım müeyyideler uygulamaya başladılar Rusya’ya. Dolayısıyla Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması ihtiyatla ve biraz da endişeyle takip ediliyor. Türkiye’de Erdoğan’ın yaptıklarıyla Rusya’da Putin’in yaptıklarını mukayese ediyorlar, kendilerince benzerlikler görüyorlar. Rusya ve Türkiye’nin yakınlaşmasından çok memnun olmadıklarını ve ihtiyatla, endişeyle takip ettiklerini söyleyebiliriz."

Moskova, Haberrus