Putin neden Suriye hava sahasını Türkiye’ye açtı?

Putin’in TSK insansız hava araçlarının Suriye’ye girişine izin vererek Erdoğan’ı rahatlatmasının altında Suriye dışında koparmak istediği tavizler var. Mesela gaz anlaşması…

Fatih Yurtsever, Boldmedya’da yayınlanan makalesinde bu soruların cevabını arıyor.

İdlib’de Zevahiri Kurtarmaya Çalışmak

Erdoğan rejimi resmi olarak Türk kamuoyuna ifade etmekten kaçınsa da Türkiye’nin BM Daimî Temsilcisi Feridun Sinirlioğlu tarafından BM Genel Kurulunda yapılan konuşma da açıkça söylendiği üzere, askerlerimizin şehit olmasına neden olan hava taarruzu Rus ve Suriye uçakları tarafından müşterek yapıldı.

Değişen ortam ve koşullara uyum sağlama konusunda çevikliği ile dünya diplomasi tarihinde çığır açan Erdoğan Rejimi, NATO Anlaşmasının 4’üncü maddesi gereğince NATO ülkelerini acil toplantıya çağırdı. Sınır kontrollerinin yapılmayacağını duyurarak geçici koruma kapsamındaki Suriyeli insanların sınırlara akın etmesini sağladı.

Ancak hem AB tarafının şimdiye kadar takındığı tutum hem de NATO Genel Sekreteri tarafından yapılan açıklamadan anlaşıldığı kadarıyla Erdoğan rejimi NATO ve AB’den beklediği desteği alamadı. Rusya Devlet Başkanı Putin daha önce uçak krizi ve büyükelçinin öldürülmesi hadiselerinde de yakından bilindiği üzere hemen tepki vermek yerine taktiksel ve stratejik açıdan kazanabileceklerini hesaba katarak harekete geçiyor. Şehit sayısının fazla olması ve Erdoğan rejiminin bütün propaganda faaliyetlerine rağmen, halkın çoğunluğunun desteğinin alınamamış olması, içeride Erdoğan rejimi açısından olumsuz bir havanın oluşmasına neden oldu. Hemen her koşulda önüne çıkan konuşma fırsatlarını kaçırmayan Erdoğan, şehitler konusunda uzun bir süre sessizliğini korudu.

Suriye Ordusu’nun Türk gözlem noktalarının gerisine çekilmesi verilen sürenin dolmasının hemen ardından İHA/SİHA ve F-16’lar ile İdlib’e yönelik hava taarruzuna başlandı. Eş zamanlı olarak yoğun bir sosyal medya kampanyası yürütüldü. Askerlerimizin kanları yerde kalmadı havası oluşturuldu. Milli Savunma Sanayi ürünü silah ve sistemler rejim unsularını tam isabetli vuruşlarla etki altına aldı. Peki gerçekte yaşananlar ile söylenenler aynı şeyler mi?

Putin ve Esad 29 Şubat’ı 1 Mart’a bağlayan gece İdlib hava sahasını Erdoğan rejimine açarak ve hava savunma sistemlerini aktif etmeyerek taktik olarak akıllıca bir manevra ile Erdoğan rejiminin içeride rahatlamasına diğer bir tabirle halkın gazını almasına yardımcı oldular. Libya’da Hafter tarafından aynı sistemler ile düşürülen Türk İHA/SİHA’larının İdlib semalarında rahatça uçabilmelerinin başka bir açıklaması yok.

Burada bir noktanın altını çizmek gerekiyor. Savunma Bakanı Hulusi Akar resmi olarak Suriye’de yürütülen harekatın adının “Bahar Kalkanı” ve hedefinin “Rejim Unsurları” olduğunu duyurdu. Planlama açısından doğruluğu yanlışlığı tartışmasına girmeden görünüşe göre Erdoğan Rejimi’ nin Suriye siyasi hedefinin Esad rejimini değiştirmek olduğu söylenebilir. Esad rejimi Suriye’de Nusayri azınlığın desteği ve istihbarat başta olmak üzere kritik kurumları kontrol etmesiyle ayakta kalıyor. Rejimin destekçileri daha çok Suriye’nin sahil kesiminde yaşıyor. Rejim açısından stratejik noktaların sahil kesiminde ve doğal olarak Başkent Şam’da bulunduğunu söylemek yanlış olmaz.

Altı gün savaşlarından da hatırlanacağı üzere İsrail uçakları Mısır ve Suriye hava radarlarına tespit edilmemek için önce Doğu Akdeniz üzerinde çok alçak irtifadan uçarak ana karaya yaklaşıp daha sonra taarruz ediyorlardı. Halen İsrail uçakları aynı tekniği kullanarak Suriye hedeflerine taarruz etmeye devam ediyorlar.

Erdoğan rejimi madem Esad’ı devirmek istiyor, Fırat’ın batısında Ruslar hava sahasını açmadıkları için etkili taarruz yapamıyor, o zaman neden Kıbrıs doğusundan deniz üzerinden çok alçak irtifadan yaklaşarak sahil kesimindeki stratejik hedeflere taarruz etmeyi düşünmüyor? Üstelik şu an kullanamadığımız S-400’ler için alamadığımız F-35’ler alınmış olsaydı bu tür taarruzlar daha etkili ve risksiz yapılabilirdi.

Öte yandan Suriye’nin sahil kesimi çıkarma harekâtı için uygun plajlara sahip. İnsan düşünmeden edemiyor. Ertuğrul Özkök tarafından 2019 yılının devlet adamı olarak gösterilen kamuoyu tarafından Libya Ulusal Mutabakat Hükumeti ile yapılan deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasının mimarı olarak bilinen Cihat Yaycı Paşa neden güç aktarım yetenekleri konusunda çağ atlayan ve “hainlerden arındıkça güçlenen” Türk Donanması ile Suriye sahillerine bir amfibi harekât yapılmasını neden gündeme getirmiyor?

Üstelik ilk defa ciddi şekilde Esad rejimini hedef alacağı için bu tür bir hal tarzının, sınırlarına Suriyeli mülteciler yığılmış Batı tarafından desteklenme ihtimali de varken. Aslında herkes gerçekleri biliyor. Leonard Cohen’in söylediği gibi, herkes teknenin su aldığını ve kaptanın yalan söylediğini biliyor.

Putin ve Erdoğan Zirvesi yapılan açıklamalara göre 5 Mart’ta Moskova’da yapılacak. Batı’dan umduğu desteği bulamayan ve oldukça sıkışan Erdoğan’a verilen kısa süreli taktiksel desteğin Putin ve Esad’a ne kazandıracağını önümüzdeki günlerde yakından göreceğiz. Dostum Putin ile Türk Akım doğal gaz boru hattından gaz alım sözleşmesi 30 yıl geçerli olacak şekilde imzalanırsa bu sürpriz olmaz. Aklı başında olan herkesin gördüğü üzere Türkiye-Rusya ilişkileri pamuk ipliğine bağlı. Putin artık alacak bir şey olmadığına kanaat getirdiğinde de Erdoğan rejiminin tuğlasını çekecek ilk kişi. Anlaşılan herkes alacağını alana kadar sıvasız evlere ateş düşmeye devam edecek, şehitler tepesi boş kalmayacak.

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. HABERRUS’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.