Babacan: Hedefimiz Rusya’ya ihracatı artırmak
G-20 ülkeleri maliye bakanları toplantısı için Moskova’da bulunan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Rusya ile 100 milyar dolar ticaret hedefi için çalıştıklarını, bunun için de Rusya’ya yönelik ihracatın artmasının zorunlu olduğunu söyledi. Cihan Haber Ajansı’na özel açıklamada bulunan Babacan, küresel ekonomide yaşanan geçici sükunetin uzun sürmeyebileceği ve köklü çözümlerin halen üretilmediği uyarısında bulundu. Rusya ile dış politikada farklı bakışların ikili ilişkilerin dışında tutulabildiğine değinen Başbakan Yardımcısı, Ortadoğu’da yaşanan değişim sürecine Türkiye’nin teknik anlamda katkı sağladığını vurguladı.
G-20 toplantıları vesilesi ile küresel ekonomi, ABD ve Avrupa ekonomileri, Japonya’da yaşanan gelişmeler ve bunlarla ilgili bakış açılarını paylaşma imkanı bulduklarını ifade eden Babacan, “Özellikle Türkiye ekonomisindeki gelişmeler ve bu ekonominin performansıyla ilgili katılımcılara bilgi verdik. Küresel ekonomi şu anda nisbi sakin bir dönemde. Ama bu sükunet uzun sürmeyebilir. Sorunlar hala duruyor. Bu sorunlara köklü çözümler halen üretilebilmiş değil. Ülkelerin borçluluğu devam ediyor. Pek çok ülkede işsizlik artmaya devam ediyor. Dolayısıyla piyasalardaki bu sakin dönemi iyi kullanıp, doğru kararlar vererek doğru adımlar atmak lazım. Bir an önce hızlı şekilde reformlar yapmak lazım. Bunlarla ilgili mesajlar verdik.” dedi.
Türkiye’nin gündemi Rusya’ya ihracatı artırmak
Rusya’nın Türkiye’nin en büyük ticari ortaklarından biri olduğunu ve ikili ilişkilere son derece önem verdiklerini kaydeden Başbakan Yardımcısı, “Rusya’dan yoğun doğalgaz ve petrol alımımız var, ama aynı zamanda giderek artan bir ihracatımız söz konusu. Rusya aynı zamanda Türk müttehaitlerin yoğun faaliyet gösterdiği bir ülke. Ve yeni yeni projelerle bu hizmetler gelişiyor. Fakat önümüzdeki dönemlerde özellikle Rusya’dan Türkiye’ye doğrudan yatırımların artması için çaba içerisinde olmamız gerekecek. Rusya her ne kadar en büyük ticari ortaklarımızdan olsa da, ticari denge aleyhimize. Çok ithalat yapıyoruz, ama ihracat bunun yanında oldukça az. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde en büyük gündem maddemiz Rusya’ya yönelik ihracatımızı nasıl artırmak olacak. Türkiye’nin Rusya’ya olan yatırımları nasıl artar bu olacak. Akkuyu nükleer santral projesi devam ediyor, önemli proje. Türkiye ve Rusya arasında işbirliğin en somut göstergelerinden biri. Aynı zamanda karşılıklı güvenin bir göstergesi. Nükleer enerji konusunda işbirliği yapmak ve beraber çalışıyor olabilmek çok önemli. Tabii ki 100 milyar dolar hedefimiz var, bunu açıkladık. Bir yandan enerji ihtiyacımız artarak devam edecek. Dolayısıyla Rusya’dan ithalatımızın artması da doğaldır. Gerçi bu fiyatlara da bağlı. Ama miktarın artacağı gerçek. Ama dediğim gibi asıl önemli hedef Rusya’ya yönelik ihracatımızın artması. Konuyla ilgili başta Ekonomi Bakanlığı olmak üzere ilgili bir çok kuruluşumuz yoğun çaba gösteriyor. Burada gümrükle ilgili sıkıntılarımız vardı, ama önemli ölçüde çözüldü. Bu konularda ufak tefek şeyler olur, ama önemli ölçüde sorunlarımız çözülerek devam ediyor. Türk ürünlerinin kalitesi ve fiyatları ortada. Yeter ki Rusya’da olumlu bakış açısı devam etsin.” değerlendirmesinde bulundu.
Suriye’nin ilişkileri etkilememesi için taraflar hassas davranıyor
Rusya ile dış politikada çok ortak yönlü politikalar geliştirildiğine değinen Babacan, “Bu konuda Rusya ile çok yakın istişare içindeyiz. Orta Doğu başta olmak üzere bir çok konu ele alınıyor. Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) diyalog ortağı olarak giriyoruz. Bu bağlamda da Rusya ile ilişkilerimiz önem taşıyor. Ama bazı spesifik konularda da görüş ayrılığımız olabiliyor, bu da doğaldır. Her ülke arasında olabiliyor. Suriye konusunda farklı bakış açılarımız oldu, bu belli. Ama bu konunun ikili ilişkileri etkilememesi için her iki tarafta da hassasiyet var. Rusya ile sorunlar çözülecekse diyalog yoluyla çözülecek. Bunun başka çaresi yok.” ifadelerini kullandı.
Türkiye Ortadoğu’daki değişime teknik destek veriyor
Ortadoğu’da yaşanan sürecin kolay olmadığını, her ülkenin kendine özgü zorlukları olduğunu vurgulayan Başbakan Yardımcısı, “Her ülke farklı farklı değişimlerle bu dönüşümünü sağlayacak. Kimi ülkelerde hızlı olacak kimi ülkelerde ise daha yavaş olabilir. Örneğin Tunus’un bakıyorsunuz siyasi sıkıntıları ortaya çıkıyor. Öte yandan Libya’da güvenlikle ilgili sorunlar var. Mısır’ın da kendisine has zorlukları var. Ama tüm dönüşümlerin sonunda hedeflenen demokrasidir, özgürlüklerdir, insan haklarıdır, hukukun üstünlüğüdür. Dolayısıyla bunlar doğru hedefler, ama bu hedeflere ulaşmak için sancılı süreçler yaşandı ve yaşanacak. Kısa vadede zorluklar olacak, ama uzun vadede Türkiye’nin son 10 yıldır kendini geliştirmeye çalıştığı pek çok alan neyse tüm bu alanlarda bu ülkelerin daha iyi performans koyacaklarını bekliyoruz. Türkiye olarak bu dönüşümleri kolay yapabilmeleri çin teknik destek veriyoruz onlara. Finansman desteği veriyoruz, hem siyasi hem ekonomi reformları daha iyi yapabilmeleri için ekipler gönderiyoruz, heyetler kabul ediyoruz. Mısır’a 2 milyar dolar finansman imkanı sağladık. Tunus’a 500 milyon dolar hibe ve kredi sağladık… Dolayısıyla hem teknik destek hem finansman desteği şeklinde bu ülkelere destek veriyoruz. Türk ekonomisi üzerindeki bu gelişmelerin etkisi son derece sınırlı. Suriye sorunuyla ilgili gelen mültecilerin masrafları oldu ve bunlar olacak. Komşuda problem yaşanırken, bizim sorunlara sırt çevirmemiz mümkün değil. Bu yaptığımız insanlığın gereği.” şeklinde konuştu.
AB iç sorunları ile uğraşmaktan Arap Baharı ile ilgilenemiyor
Avrupa Birliği’nde yaşanan ekonomik durgunluk sürecinin Ortadoğu’da enerji kaynakları üzerinde mücadele sürecini başlattığı ve Arap Baharı’nı ortaya çıkardığı yönündeki iddiaları değerlendiren Babacan şu tespitlerde bulundu: “AB’de yaşanan krizle, bu ülkelerde başlayan dönüşüm süreci arasında bir bağlantı kurmak yanlış. Zaten bu ülkelerin bir dönüşüme ihtiyacı vardı. Pek çok konuda birikmiş bir sıkıntı vardı. Bu ülkelerdeki insanlar dışardaki gelişmeleri çok rahat gözlemleyebiliyor. Sosyal medya aracılığıyla görüşlerini paylaşabiliyorlar, küçük uydu anteniyle dünyayı izleyebiliyorlar. Bugün 22 ülkede Arapça konuşuluyor. Bir Arap genci 2 satır twitter attığı zaman 22 ülkede 100 binlerce Arap bunu okuyor ve değerlendirmede bulunuyor. Kaçınılmaz bir şekilde toplumlar daha açık hale geliyor. Böyle açık halkın kapalı rejimlerle, diktatörlüklerle yürütmek mümkün değil. Biz bunu zaten muhatablarımıza söylüyorduk. Değişin diye. Ya bunu kendi ellerinizle yapın kendi ülkenizdeki dönüşüme liderlik yapın ya da bu baskı gelecek bu sefer dönüşüm sizi zorlayacak. Dolayısıyla önümüzdeki dönem enteresan olacak. Türkiye’nin örnek ülke oluşu ortaya çıktı. Biz bunu planlamadık. Yani illa model bir ülke olalım diye bir derdimiz olmadı, ama Türkiye’de olanlar başka ülkeler için bir ilham kaynağı oldu. Yani bunun AB kriziyle ilgili bir bağlantısı yok. Tam tersi AB bu ülkelerdeki dönüşümlere ilgisiz kaldı. Tabii Libya dışında, orada petrol vardı ekonomik çıkarları vardı. Ama onun dışındaki ülkelere AB bakamıyor bile, kendi iç sorunları var.”