Rus uçağının bölgedeki bedeli - YORUM
Türk hava Kuvvetleri'nin Suriye-Türkiye sınırındaki Rus uçağını vurmasının ardından Türkiye ile Rusya arasında diplomatik bilek güreşi başladı.
Türk yönetiminin kaosa gömülmüş bir bölgede ağır sonuçları olabilecek bu kararı neden aldığı üzerinde durmak gerek. Bu konuda başlıca iki hipotez geliştirilebilir.
Bunlardan ilki bizi 2011 yazından itibaren Türkiye'nin Suriye hakkında yürüttüğü politikayı değerlendirmeye yöneltecektir. Recep Tayyip Erdoğan o günden beri aynı politik çizgiyi ısrarla sürdürmektedir: Beşşar Esed rejimini devirmek. Birçok kez, Türk Cumhurbaşkanı ve Başbakanı net bir şekilde bize Suriye rejiminin kısa süre sonra devrileceğini beyan etmişlerdi. Oysa Suriye'deki rejim büyük ölçüde zayıflamış olsa da hala sürüyor. Bu nedenden ötürü Türkiye ile aynı analizi paylaşan devletler, mesela Fransa, artık önceliğin IŞİD'i yok etmek olduğu hükmüne vararak Suriye Cumhurbaşkanının kaderinin görüşmelere bırakılması gerektiğini ifade etmeye başladılar. Bu, özellikle Rusya ve ABD'nin kasım ayından itibaren de François Hollande tarafından başlatılan diplomatik ziyaretlerin konusu oldu. Onlara göre siyasi çizgisini değiştirmeyen Türkiye yönetimi Suriye konusunda artık yalnız kalmaktadır. Türkiye'nin, Rus savaş uçağını vurarak Rusya'nın siyasi manevra alanını daraltmak istediği açıkça görülüyor. Bugün herkes Rusya'nın Suriye krizinden çıkmak için aldığı inisiyatif ve önerilerinin değerlendirilmesi açısından en elverişli zamanı yaşadığını biliyor. Rus hava kuvvetlerine karşı bu savaş eylemiyle Ankara, IŞİD'i yenmek için kurulabilecek en geniş koalisyonun harekete geçirilmesini geciktirmenin ağır sorumluluğunu yüklenmiş durumda.
İkinci hipotez ise, birinciye karşıt olmayan Kürt sorununu içermektedir. Bölgedeki aktörlerin tümü IŞİD'e karşı yapılan bombardımanın gerekli olduğunu biliyorsa da bunun söz konusu terörist örgütü yenmeye yetmeyeceğini de biliyorlar. Buna karşın hiçbir devlet bunlarla savaşmak için ordu göndermek istemiyor. Bunun belli bir etkinlikle yapabilecek olan tek güç Kürtler, daha doğrusu Türkiye'de bir numaralı düşman ilan edilen (PKK)'nın Suriye'deki yansıması olan Demokratik Birlik Partisi (PYD) güçleridir. Bu nedenle Ankara hükümeti, IŞİD ile etkin mücadele için PKK'ya yardım etmek gerektiğini anlayan müttefikleri Amerikalılar, Fransızlar, Almanlar… ile sıkıntılı bir durumda.
Bu karmaşık bağlam içinde Rus savaş uçağını vurmanın sadece Moskova ile ikili ilişkiler anlamında ağır sonuçları olmadığı aynı zamanda Suriye krizini siyasi olarak çözme ihtimalleri üzerinde de ciddi etkileri olacağı anlaşılıyor.
Türkiye ile Rusya arasında son yıllardaki gerçek ve olumlu gelişmelere karşın tarihi ilişkilerle açıklanabilecek olan güçlü ve eski bir karşılıklı kuşku sürmekte. Ancak iki devletin Suriye konusunda birbirine radikal bir biçimde karşıt siyasi yaklaşımlar geliştirmiş olmasına karşın; dört buçuk yıldan beri sorun çıkartabilecek olan konudan kaçınmak için, üst düzeyde görüşmelerde -özellikle de Putin ve Erdoğan arasındaki görüşmelerde- bu konunun hep ikinci planda kalması da kayda değer bir durum.
Ancak yeni bir sürece girdik ve artık iki ülke arasındaki gerilim yükseliyor. Vladimir Putin'in Türkiye'ye karşı açıkladığı müeyyideler ortada. Yine de her iki ülkenin de, özellikle ekonomik konularda, tam bir kopuştan çıkarları olmadığını da anlamalıyız. Her iki ülke de birbirine muhtaç ve hiçbiri (aralarındaki asimetrik ilişki nedeniyle Türkiye'nin kaybedecekleri Rusya'nınkine göre daha fazla olsa da) belli bir sınırı aşmayacaktır. Durum denetim altına alınacak ve bu anlaşmazlık muhtemelen tedrici olarak azalacak.
Esas ağır sorun başka yerde. Türkiye'nin kararı IŞİD'e karşı geniş koalisyon oluşturma çabalarını karmaşık hale getirecek ve Suriye krizi hakkında siyasi çözümü geciktirecek. Muhtemelen Recep Tayyip Erdoğan'ın amacı da bu.
Suriye çatışmasındaki taraflar arasında yaklaşım farklarının güçlü olduğunu biliyoruz. Mesela Fransa Rusların tek bir koalisyon içinde müttefik olmaları gerektiğini düşünüyor. Obama ise bu konuda daha temkinli. Konuyu son derece karmaşık hale getiren Suriye'nin vekaleten savaş alanı haline gelmesi ve devletlerin Suriye hakkında çok farklı siyasi projelerinin olmasıdır. Tüm taraflar, sadece askeri nitelikli ve siyasi uzlaşmaya dayalı bir çözüm ihtimalinin de fazlasıyla güç olduğunu anlamalılar.
Yine de bazı umutlar var. Özellikle 17 ülkeyi aynı masa etrafında toplamayı başaran Viyana'da düzenlenen iki uluslararası konferans sayesinde… Başlatılan süreç son derece kırılgan ve karmaşık. Başlangıç noktaları da birbirinden çok uzak. Bu da uzlaşmayı zorlaştırıyor. Türkiye ile Rusya arasındaki hava sahası gerilimi olayları daha karmaşıklaştırıyor. Bu anlamda da Ankara'daki siyasi otoritenin sorumluluğu fazla. Recep Tayyip Erdoğan'ın Suriye krizi hakkındaki yaklaşımını değiştirmesi ve siyasi çerçevede bir çözümün içinde yer alması her zamankinden daha ivedi hale geldi. Türkiye'nin ulusal çıkarları ve bölgenin istikrara kavuşma ihtimali buna bağlı.
*Paris Uluslararası ve Stratejik İlişkiler Enstitüsü Müdürü