Savaşa girer miyiz? - YORUM
Türk kamuoyu son yıllarda hiç olmadığı kadar Suriye'de savaşa girilip girilmeyeceği sorusuyla meşgul bu günlerde. Yok yere değil elbette.
Önce 13 Şubat'ta Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun açıklamaları geldi önümüze üç gazetenin birden manşetinde. S.Arabistan'ın İncirlik'e savaş uçakları konuşlandıracağını haber veren bakan, Türkiye'nin de iyiden iyiye yakınlaştığı Körfez'deki müttefikiyle birlikte Suriye'de bir kara operasyonuna katılabileceğini söylüyordu. Aynı gün sınırda etkisini arttıran PKK bağlantılı YPG'nin mevzilerinden Türkiye'ye ateş açıldığı, örgüte misliyle mukabelede bulunulduğu açıklandı.
Mustafa Edib Yılmaz
Karşılıklı ateşin sürdüğü ertesi gün Savunma Bakanı Yılmaz çıktı sahneye ve YPG sınırdaki Azez kasabası civarından uzaklaşana dek top atışlarının süreceğini açıkladı. Bu, Türkiye'nin misillemenin ötesinde ön alıcı hamleleri de masaya koyduğu anlamına geliyordu. Benzer ifadeleri ve fazlasını 15 Şubat'ta bizzat Başbakan Davutoğlu'ndan dinledik. O da “düşmesine izin vermeyiz” dediği Azez'in birkaç kilometre güneybatısındaki Miniğ Havaalanı'nın da YPG'lilerce boşatılmaması halinde “kullanılamaz hale getirileceğini” vaat etti. YPG'nin siyasi çatısı PYD'nin Eşbaşkanı Müslim'in bu talepleri reddettiğini açıklaması ise pürdikkat sınıra odaklanmış kimi gözlemcilerin savaş beklentisini daha da artırmıştı.
16 Şubat'ta uluslararası ajanslara ismini vermeden konuşan bir hükümet yetkilisi iktidarın düşüncesini açıkça ortaya koydu: “Kara operasyonu istiyoruz ancak bunu tek başımıza yapmayacağız. Müttefiklerle istişare halindeyiz.” Bu sözlerin yayıldığı sırada hem YPG'nin hem de Rus hava desteğini arkasına alan Esed güçlerinin ilerleyişi sürüyordu. Türk topçusu ise art arda dört gün boyunca Suriye içlerini dövmüş, kimi kaynaklara göre 100'den fazla YPG'li öldürülmüştü. Önceki gün Ankara'da gerçekleştirilen onursuz saldırı da tüm bu gerilimin üzerine tuz biber oldu. Davutoğlu dün bu terör eylemini YPG'nin yaptığını, örgüte gereken cevabın da verileceğini söyledi. Şimdi bu savaş anlamına mı geliyor? Bence hayır.
Önce Ankara'daki fikir haritasına bakalım. Karadan müdahale konusunda Saray ve hükümet hemen hemen aynı noktada görünüyor: Girelim! Ama askerin kanaati öyle değil. Rus uçağı düşürüldüğünden bu yana Moskova'nın Suriye'ye yaptığı askerî sevkiyat ve bir rövanş beklentisi içinde olması böyle bir müdahaleyi zorlaştırdı. Özellikle bölgede konuşlandırılan gelişmiş Rus hava savunma sistemleri Suriye hava sahasını Türk jetlerine kapatmış durumda. Yani karadan müdahaleye hava desteği ancak sınır geçmeden verilebilir. Bu, asker için önemli bir çekince. Ayrıca gerilla tipi savaşan asimetrik unsurlar da (YPG, IŞİD, rejim müttefiki milis güçler vb…) can kayıplarını çok artırabilir. Üstelik böyle bir müdahalede PKK da Türkiye'deki saldırılarını artıracağından cephe gerisinde de kanlı çatışmalar kaçınılmaz olur. Kısacası kurmay kanaati: Hava puslu, riskler çoklu.
Meselenin bir de dışa bakan yönü var. Ankara, bırakın müdahale isteğine, YPG'ye sınırı geçmeden yapılan top atışlarına dahi NATO müttefiki ABD, Almanya ve Fransa'dan destek bulamadı. Aksine bu ülkeler Ankara'ya “atışları durdur” çağrısı yaptı arka arkaya. Erdoğan'ın ısrarlı çıkışlarına rağmen bunlardan en önemlisi konumundaki ABD hâlâ “PYD/YPG bizim için terör örgütü değil” noktasında. Rusya ise müdahaleyi savaş sebebi sayacağını açıkladı. İran'ın tavrı da farksız. Şu halde tek destek bu öncekilere göre askerî güç ve deneyimi hayli sınırlı olan, başta Suudiler olmak üzere, birkaç Körfez monarşisinden. Yani ‘olmayacak duaya âmin deme' noktasındayız. Demeyiz.
Peki, Davutoğlu'nun vaat ettiği cevap ne olacak? “Kuzey Irak'a dikkat” demekle yetineyim şimdilik.