Rusya'yı terk etmek zorunda kalan muhalif gazeteci başından geçenleri anlattı

Rus muhalif gazeteci Yulya Latınina, arka arkaya saldırılara hedef olmasının ardından kısa süre önce ülkesinden ayrıldı. "Uçak krizi" sırasında Türkiye'ye destek veren ve Kremlin'i "zorbalık"la suçlayan Latınina, başından geçenlerle ilgili olarak The Moscow Times gazetesine aşağıdaki yazıyı kaleme aldı:

"Temmuz ayında birileri evimize bir çeşit gaz attı. Polis bir hafta süreyle çevrede nöbet tuttu. Polis nöbetinin saldırganlara bir sinyal verdiğini düşünerek rahatladım ama yanılmışım.

Ağustos ayında, evimin yakınlarında duran arabamı yaktılar. Babamın çabasıyla yangın eve ulaşmadan söndü. Araba patlasa babamı kaybedecektik, ailemin hayatını tehlikeye atmamak için Rusya'dan ayrıldık.

Saldırganların amacının beni ya da anne babamı öldürmek olduğunu sanmıyorum ama bir kez düğmeye basılınca bu tür saldırıların öngörülemeyen sonuçları olabilir. İnsanların sorumsuzluğundan dehşete kapıldığım için ülkemden ayrıldım.

Rusya'dan ayrılışım sürpriz oldu, benim için bile! 7-8 yıl önce Rusya'nın tehlikeli bir ülke olduğunu, Putin'in Stalin'den beter olduğunu söyleyenlere gülüp geçiyordum çünkü onlara inanmıyordum.

Yirminci yüzyılda Rusya çok vahşi bir ülkeydi ama Stalin dönemiyle karşılaştırırsanız "vejetaryen" zamanlarda yaşadığımızı anlarsınız. Putin hiçbir zaman Stalin'den kötü olmadı, şimdi de değil.

2006 yılında meslektaşımız Anna Politkovskaya öldürüldüğünde, o Çeçenistan meselesiyle uğraştığı için bu cinayetin bir istisna olduğunu düşünmüştük. Aleksandr Litvinenko'nun zehirlenmesi gibi olaylar da vardı ama o da Putin'in "hain" olarak gördüğü eski bir KGB ajanıydı.

Kuşku uyandıran başka cinayetler de vardı ama bunların garip tesadüfler olduğunu düşündük, bu ölümleri, cinayetleri bir şekilde açıklayabilirdik. Dahası, yetkililer de bu ölümlerden rahatsızlık duyuyor gibiydi. Gazeteci Oleg Kaşin canlı canlı gömüldüğünde dönemin devlet başkanı Dmitriy Medvedev hemen kınamıştı.

Ama 2008'de söylediğim şeylerin- en hafif deyimle-Kremlin'in hoşuna gitmediğini fark ettim.

Rusya'nın Gürcistan savaşındaki rolü ile ilgili "tatsız" şeyler söylemiş, Güney Osetya liderini ajan provokatör olmakla suçlamıştım.

Derken takip edilmeye başladığımı fark ettim. Bir sabah erken saatlerde aniden arabamı yolun ortasında durdurdum ve beni izleyen arabaya yöneldim. İçinde Kremlin yanlısı gençlik örgütünden birilerini ya da gizli servis ajanlarını göreceğimi sanıyordum.

Ama arabanın içindekiler Kafkas tipliydi. Çabucak fotoğraflarını çekerek arabama koştum. Durumu anlattığım Eho Moskvı Radyosu Genel Yayın Yönetmeni Aleksey Venediktov gizli servisin başı Aleksandr Bornikov'la konuştu.

Bornikov şikayeti ciddiye aldı, altı ay süreyle koruma tahsis edildi ve beni izleyenler yakalandı. O zaman, eğer bir Rus gazeteci öldürülecekse bunu "yabancılar" değil, Rus gizli servisi yapar duygusuna kapıldım!

Yine de gizli servis yukarıdan emir gelmeden bir Rus gazeteciye dokunulmasına izin vermezdi. Hissettiğim buydu.

Ama şimdi durum kökten değişti, bir saldırı dalgası başladı.

Hayır, bu saldırıların emrinin doğrudan Putin'den ya da Kremlin'den geldiğini düşünmüyorum ama onlar saldırıları düzenlemek isteyenlere göz kırpıyor, açık çek veriyor.

Elbette bazı insanları susturmaya çalışıyorlar. Günümüzde Ruslar sosyal medyada bir gönderiyi beğendikleri ya da paylaştıkları için ceza evine atılabilir.

Bana ve aileme saldıranların niyeti beni susturmaktan çok Putin'in gözüne girmekti.

Ama bu durum Kremlin'in sorumluluğunu azaltmaz.

Şiddet devletin tekelinde olmalıdır. Bu saldırıları düzenleyenlerle saldırı emrini vermeyen ama onaylayan Kremlin arasındaki doğrudan bağ devletin kontrolü kaybettiğini gösteriyor.

Putin ya bir şey yapmak istemiyor ya da yapamıyor.

Politikacı Boris Nemtsov'un öldürülmesi dönüm noktasıydı. Putin çok öfkelenmişti çünkü cinayeti otoritesinin çiğnenmesi olarak görüyordu ki, haklıydı. Cinayet emrini veren kişi, asıl güçlü olanın Putin değil kendisi olduğunu göstermek istiyordu.

16 yıldır Putin rejimi, devlet televizyonundan yayılan yalanlara ve petrolden gelen paranın yarattığı refaha dayanıyor. Şimdi refah kayboldu, Ukrayna meselesi gündemden düştü, Suriye savaşı onun yerini alamadı.

Geriye şiddet kaldı. Bir rejim kan kaybetmeye başladığında şiddete başvurur çünkü iktidarda kalabilmesinin tek yolu budur.

Bugünkü şiddet de sonun yaklaştığının gösteren belirti. Ama tabii sonun ne zaman geleceğini bilmiyoruz.

Bir bütün olarak hükümetin ya da toplumun beni Rusya'dan kovmaya çalıştığını iddia etmiyorum. Siyasi elit içinde yer alan dostlarım dehşete kapıldıklarını, bana yardım etmek istediklerini söylüyor.

Nerede olduğumu açıklamıyorum çünkü ayıyı dürtmek istemiyorum ama güvende olduğumu düşünüyorum.

Novaya gazetesindeki köşemi yazmaya, Eho Moskvı'da haftalık programlarımı yapmaya devam ediyorum, işimi internet yardımıyla uzaktan sürdürebiliyorum.

İşler yoluna girince döneceğim."

Bu yazı medyagunlugu.com sitesinden alınmıştır.