Nadezda diye bir kadın

| Ali Çolak

1938 yılı sonlarında, kanlı Stalin rejiminin çalışma kamplarından birinde, bir şair, onur kırıcı şartlara ve soğuğa dayanamaz. Toplu banyo yapmak için soyunurken düşüp ölür. Sovyet muhafızlar, altın dişini ve yüzüklerini, (bir parmağını keserek) alırlar. Ve şair, tabut bulunamadığı için alelacele gömülür. Tabutsuz toprağa verilen bu adam, 20. yüzyılın en büyük şairlerinden biri olduğu halde, ısrarla unutturulan Osip Mandelştam'dır.

Mandelştam, çoğumuzun tanıdığı bir şair değildi. M. İlhan Atılgan, Kitap Zamanı'nın mart sayısındaki o hayli şaşırtıcı yazısında, Oleg Lekmanov'un İngilizce'de yayımlanmış biyografisinden hareketle anlatmamış olsaydı, Mandelştam bizim için meçhul kalmaya devam edecekti. Takip, yıldırma, sürgün, çalışma kampı ve dramatik bir ölüm... Fakat Mandelştam'ı bugün burada yazıyor olmamın sebebi bunlar değil... Atılgan'ın yazısında geçen bir cümle, sadece bir cümle: "Şairin ölümünden sonra karısı Nadezda olağanüstü bir çabayla, bazı şiirlerini ezberinde tutarak onun mirasına sahip çıktı."

Mandelştam, Stalin'e göre bir rejim düşmanıydı ve yaşama hakkı yoktu. Ne kendisinin ne de şiirinin... Şiirleri dolaşıma giremiyor, kitapları yeryüzünden siliniyordu. O yürekli kadının, Nadezda Yakovlevna'nın vefalı ve aynı zamanda bana olağanüstü lirik gelen çabası, büyük bir şairi ölümünden 72 yıl sonra yeniden anmamızı, şiirine merak duymamızı sağlıyor. Nadezda'nın yaptığı, neresinden baksanız kahramanlık. Kocasının şiirlerini, toprağın tohumu saklayıp zamanı gelince yeşerttiği gibi saklıyor. Kim bilir bu saklayış ona nelere, ne acılara mal olmuştur? İçinde ikinci bir can, bir emanet taşır gibi... Saklıyor ve kurtarmayı başarıyor. Belki de asıl yazılması gereken dram onunki. Yıllarca o dizelerin uğultusuna nasıl katlandığı...

Hakkında okuduğum o tek cümle, beni Nadezda'nın hikâyesinin devamı konusunda sabırsızlandırıyordu. M. İlhan Atılgan'ı aradım ve aldığım müjde, merakımın ödülü oldu. Meğer İngilizce'de Nadezda'nın "Umuda Karşı Umut" adlı anı kitabı varmış ve bu hayli hacimli kitap, Rus edebiyatının en önemli belgelerinden biri olarak gösteriliyormuş. Böyle bir kitapta Mandelştam'a dair nelerin olabileceğini düşündükçe duyduğum heyecanı anlatamam. Sevgili İlhan'ın bana hemencecik gönderdiği pasajlar, kitabın ve en önemlisi karşımızdaki vefalı kadının portresi hakkında yeteri kadar ipucu veriyordu. Yıllarca kocasıyla sefillik çeken, ev kiralamalarına bile izin verilmediği için göçebe hayatı yaşayan Nadezda, kocası birkaç kez başka kadınlara gitse de onu hiç bırakmamış. Mandelştam'ın ölümünden sonra, yalnız onun eserleri için yaşamış. Hayatının tek gayesi, bu şiirleri unutturmamak olmuş. Yakalanma korkusuyla kimi şiirleri yazıya geçirmemiş. 1933'te yazılan ve yayımlanmadığı halde kulağına giderek muhatabını çileden çıkaran 'Stalin Taşlaması'nı asla kâğıda geçirmemiş Nadezda. Onlarca yıl hafızasında döndürüp durmuş, şairin Stalin'e "İnsan karnına, alnına, şakağına, gözüne / Nal fırlatır gibi durmadan emirler yağdırıyor" dediği bu şiiri. Nadezda, 1980'de ölmüş. Kocasının yokluğunda, kırk yıl, ezberindeki şiirler hayata bağlamış onu.

Böyle yürekli kadınlara daima hayranlık duydum. Eşlerinin gölgesinde kalmış ve fakat onların bütün acılarını almış, ıstıraplarını hafifletmiş; bununla yetinmeyip yoldaşı, sekreteri, kimi de hizmetçisi olmuşlar onların. Pablo Neruda'nın Matilde'si, Kafka'nın sevgili Milena'sı, Zweig'ın Friderike'si... Peyami Safa'nın Nebahat'ı, Reşat Nuri'nin Hadiye'si, Asaf Halet Çelebi'nin Nermin'i... Zweig'ın hayatının uzunca bir dönemini birlikte geçirdiği Friderike von Winternitz, daha evlenmeden bir mektubunda Zweig'a, "Size her zaman yardımcı olacağımı bilmenizi isterim. Örneğin ortalığı toplamak, bavul hazırlamak ve benzeri şeylerde emrinizdeyim." diye yazar. Boşanmak zorunda kalmaları, hatta Zweig'ın, sekreteri Charlotte Altmann ile evlenmesi de engel olamayacaktır ona omuz vermesine. Friderike'nin şefkat eli daima üstündedir Zweig'ın. Fakat bütün cömertliklerine rağmen, bu sevgili kadınlardan hiçbirinin yaptığı, o büyük dramın içinde Nadezda'nın gösterdiği yürekliliğe yetişemez. Bir ömür hafızasında 'suç unsuru' şiirler taşıyan ve yeryüzünde yürüyen bir şiir gibi gezinen o kadının hatırası ne kadar yüceltilse yeridir.