Moskova-Washington örtüşüyor, Ankara çakışıyor
Ankara-Washington arasındaki ilişkiler, bugün, 2003 yılında Amerikan önderliğinde bir grup ülkenin, Irak'ı işgalinden sonraki en düşük düzeyinde seyrediyor.
TSK'nın, o zaman iktidara yeni gelmiş çiçeği burnundaki AKP hükümetini destekliyor izlenimi vermemek için ABD'nin Irak'ı işgalinde, Türk topraklarının ikinci cephe olarak kullanılmasına karşı duruşu, Türk-Amerikan askeri ve siyasi ilişkilerinin dip yapmasına neden olmuştu. Dönemin kimi komutanları, ABD'ye ikinci cephe izni verilmemiş olmasının yanlış olduğunu sonradan itiraf etmiş olsalar da artık iş işten geçmişti. Siz bakmayın, Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un, Ergenekon davası kapsamında geçenlerde verdiği ifadede, Irak'ın işgali sırasında yönetimde olan Amerikan Yeni Muhafazakarların, Türkiye'deki darbe teşebbüsü davalarıyla TSK'dan intikam aldıkları mealindeki sözlerine. ABD'nin Türkiye eski Büyükelçisi Francis Ricciardone'nin, yakınlarda Hürriyet'e verdiği demeçte de ima ettiği üzere, Washington, bu davalara karşı neredeyse sanıkların avukatı kesilmişti. MHP'nin seçim kampanyası çerçevesinde ekranlara gelen reklam filminden uyarlarsak eğer, darbe teşebbüsü davalarındaki gerçeği aslında, “Sen (ya da siz) bilirsin(iz).”
Gelelim bugüne. Türkiye'nin, bırakın oyun kurucu olmayı tarafı haline geldiği Suriye iç savaşında izlenen Ankara politikaları, ABD'nin, bölgesel çıkarlarıyla da çakışıyor. Suriye politikası, Türkiye'nin ulusal çıkarları ve güvenliğine hizmet ediyor olsaydı Amerikan çıkarlarıyla çakışıyor olmasının hiç önemi yoktu. Bu noktayı da önemle not edelim.
Ankara'nın, Suriye Devlet Başkanı Esad'ın devrilmesi için radikal muhalif gruplara destek verdiği güçlü şüphesi, ülkeye IŞİD kaynaklı, terör saldırıları şeklinde maalesef geri dönüş yapıyor. Şimdilerde de, “Suriye'de kurulabilecek geçici yönetimde Esad ancak 6 ay kalabilir,” şeklinde özetlenecek iktidarın, Batılı kimi müttefikler ile oluşturmaya çalıştığını söylediği politikası, Rusya'nın Esad'dan yana savaşa müdahil olmasıyla artık temenni olmaktan öteye gidemez.
Türkiye'de IŞİD'in tolere edildiği güçlü algısı buna karşılık ABD'nin, Suriye'de bu terör örgütüne karşı savaşının kara ayağındaki en büyük destekçisi Suriyeli Kürtlerin PYD'sini, Ankara'nın düşman algılaması, yine Ankara'nın, artık Rusya gerçeğiyle örtüşmeyen, önce “Esad'sız şimdi de bir süreliğine Esad'lı,” politikaları, Ankara-Washington hattında önemli gerilim noktaları.
ABD'nin, aslında PYD'nin başı çektiği, IŞİD'e karşı örgütlediği Suriye Arap Koalisyonu'na havadan silah yardımına başlamış olması da Ankara-Washington hattında gerilimi iyice artırdı.
Washington, PYD başrolde olduğu halde Suriye Arap Koalisyonu ifadesini kullanarak Ankara'yı yatıştırmayı amaçlarken, PYD'nin, Esad rejimi ile işbirliği yaptığını da unutmamak gerekiyor.
Diğer yandan, PYD konusunda Rusya ve ABD'nin bazı çıkarlarının örtüştüğünü hatırlatmakta yarar var. ABD'nin, Suriye'de IŞİD'e saldırılarında PYD ve onun önderliğindeki koalisyona muhtaç olduğunu biliyoruz. Rusya ise, PYD'yi, iç savaş sonrası bir anlayışın ortaya çıkacağı Suriye'de, Esad rejiminin müttefiki olarak görüyor. Rusya'nın kafasında, Fırat'ın doğusunda fiili bir Suriye Kürt özerk bölgesi kurulması fikri yatıyor büyük olasılıkla.
Rusya'nın derdi aslında, Esad değil kendisine Suriye'de üs vererek Akdeniz'de kalıcı hale gelmesini sağlayacak bir isim. Esad şimdilik bu ismi sembolize ediyor.
Neticede Moskova-Washington hattında, real politik denen gerçekçi politikalar ile kimi alanlarda fikirler örtüşürken, Ankara her iki başkentle de çakışıyor.