Hakikatin İzinde: Lev Nikolayeviç Tolstoy'un Hayatı ve Fikirleri

HABERRUS - Doğduğu günden itibaren kaderin oyun alanında dans eden Lev Nikolayeviç Tolstoy'un hayatı, insanın ruhunun derinliklerindeki arayışların ve hakikatin peşindeki tutkunun kıvılcımlarını barındırır. Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın” diye bir asır öncesinden yankılanan sözleri hala insanlar da etki bırakan filozof, yazar, düşünür Lev Nikolayeviç Tolstoy, 1828 yazının son günlerinde Moskova’nın Tula şehrinde zengin varlıklı ve kültürlü bir ailenin dördüncü çocuğu olarak dünyaya gelir.

Moskova'nın sakin sokaklarında, zengin ve kültürlü bir ailenin kollarında doğan Tolstoy, hayatının ilk yıllarında hem acıyı hem de sevinci, hem kaybı hem de kazancı tanır. Annesinin erken ölümü ve babasının ardından bıraktığı miras, ona hem dünyevi zenginlikleri hem de içsel bir boşluğu armağan eder. İki yaşında annesi, yedi yıl sonra babası vefat eder. Tolstoy yakın akrabaları tarafından büyütülür. Eğitimini yakınları üstlenir.

Kazan Üniversitesi, Şarkiyat Fakültesi Arap-Türk Edebiyatı Bölümüne kaydolur. Hocası dil öğrenme yeteneğine hayran kalır. Çocuk yaşlarında Almanca ve Fransızcayı sonrasın da İngilizce, Latince, Yunanca, Tatarca, İbranice ve Türkçe öğrenir. Hep bir arayışta olan Tolstoy, üniversiteye intibak sağlayamaz. Üniversite eğitimini yarıda bırakır. Bir süre Hukuk fakültesine devam eder. Burada da istikrar gösteremez ayrılır. Üzerinde büyük etki bırakacak olan Kafkasya’ya gider.

Gençlik yıllarında, eğitim ve öğrenimle geçen günlerinde, Tolstoy'un ruhu, bilgiye ve keşfe aç bir deniz gibi sonsuzluğa doğru yol alır. Üniversite sıralarında Arap-Türk edebiyatıyla tanışır, fakat geleneksel eğitim onun özgür ruhunu sınırlar. Daha sonra hukuk fakültesine yönelir, ancak içindeki ateş, onu Kafkasya'nın sarp dağlarına sürükler. Burada, savaşın kıyısında, insanlığın derinliklerini ve acılarını tanır. Kafkas halklarının hikayeleri, onun kaleminde yaşar, romanlarında ve hikayelerinde can bulur.

Ağabeyinin etkisiyle orduya katılır. Kırım savaşında subay olarak görev alır. Kafkas halklarını yakından tanır, yaşamları Tolstoy’un üzerinde büyük etkiler bırakır. Kafkas halkları ile ilgili “Hacı Murat” ve “Kazaklar” romanlarını, Kırım savaşında yaşadıklarını ise “Sivastopol hikayelerinde” anlatır.

Ordu da uzun süre kalamaz. Petersburg’a döner, Avrupa’ya seyahatler yapar. Avrupa’nın önde gelen düşünce ve yazarlarıyla tanışır. Daha sonrasında Rusya’ya döner, Moskova’nın meşhur doktorlarından Bers’in kızı Sofiya ile evlenir. Bu tarihten itibaren köyde çiftliğine çekilir sade bir hayatı tercih eder. Kendisini edebiyata verir. Dünyanın en ünlü romanlarından “Savaş ve Barış” ı yedi yılda çiftliğinde tamamlar. Diğer büyük eseri “Anna Karenina’yı yazmaya başlar. Bu sırada üç çocuğu bebekken diğerleri 5 ve 7 yaşında, abisini ve yakınlarını kaybetmesi Tolstoy’un ruhunda derin izler bırakır. Ruhi bunalımlar geçirir. Zaman zaman intiharın eşiğine gelir.

Avrupa'nın aydınlarıyla buluştuğu günlerde, fikirlerin dansı içinde ruhu beslenir. Ancak, Tolstoy'un gerçek yolculuğu, dönüş yolunda, kendi köyüne doğru başlar. Basit bir hayat, toprakla bütünleşme ve edebiyata adanmış bir yaşam, onun için gerçek hazineyi temsil eder. "Savaş ve Barış" ile "Anna Karenina" gibi klasik eserlerini kaleme alırken, asıl savaşı, insanın kendi içindeki şüphe ve sorgulamalarla verir. Tolstoy hep bir arayış içerisindedir. Hayatın manası nedir? Nereden geldim? Neye inanıyorum? Nereye gidiyorum? sorularının etrafında bir hayat geçirir. Hristiyanlığı inceler kiliseyi eleştirir. Hz İsa’nın tanrı olmadığını bunun hristiyanlığın temel öğretilerine aykırı olduğunu söyler. Kilise tarafından afaroz edilir. Bu yüzden aday olduğu Nobel ödülü verilmez. Müslümanları Kafkasya’da tanır ve hayatının farklı dönemlerinde temas halinde olur.

Tolstoy, hayatının her anında, manevi derinliklerde yol alır. Kilisenin katı dogmalarına karşı çıkar, Hristiyanlıkla ve İslamiyetle yüzleşir. Ruhunun karanlık labirentlerinde gezinirken, ailesiyle de sık sık çatışır. Mal varlığını fakirlere dağıtmak istemesi, onun insanlık ve adalete duyduğu derin sevginin bir yansımasıdır.

Tolstoy ”Hristiyan öğretisini her şeyden üstün tutan ve kabul eden birisi olarak, bunu söylemek garip de olsa, İslamiyet’in şüphe götürmez bir mükemmelliğe sahip olduğu aşikârdır. İslamiyet, Hristiyanlıktan altı yüz yıl sonra insanların ihtiyaçlarına cevap verecek donanımda gelmiştir.” der. Tolstoy kendi köyünün de adını taşıyan Yasnaya Polyana dergisinin Ekim sayısında Hz Muhammed’in hadislerinin derlendiği bir kitapçık yayınlar. Kitapçığa bir önsöz yazar. Tolstoy hayatının sonlarında ailesi ile ters düşer. Sahip olduğu bütün mal varlığını fakirlere vermek ister. Ailesini ikna edemez. Gizlice doktoru ile köyünü terkeder. Seyahate çıktıktan bir kaç gün sonra Astopova istasyonunda seksen iki yaşında zatürreden vefat eder.

Son yolculuğuna çıktığında, Tolstoy'un ruhu hala arayış içindedir. Ölüm kapısında bile, hakikatin peşinde koşar, insana verilen en büyük hediye olarak hayatın değerini kavrarken, insaniyetin kutsal değerlerini yüceltir. Lev Nikolayeviç Tolstoy, hayatının her anında, insanlığın ortak arayışının bir parçası olmuştur. Onun kalemi, ruhu ve fikirleri, zamanın ötesinde bir miras bırakır, insanlığın evrensel bilgelik hazinesine katkıda bulunur. O, hakikatin izinde yürüyen, insanın yüreğindeki gizli kıtaları keşfeden bir kaptandır.