Rusya'nın Ortadoğu politikasını nasıl anlamalı?
Uluslararası ilişkiler uzmanları Moskova'nın Ortadoğu'da yürüttüğü siyaseti, özellikle de Beşşar Esed'e desteği konusunu, çok tartıştılar.
Bu tercihin derindeki nedenlerini kavramak için sadece son olaylar hakkındaki yorumlarla yetinmeyip Rus siyasetini incelemeyi denemek gerekmektedir. Bu hedefe ulaşmak için de Ortadoğu'nun dışına çıkmak ve dış politikayı başka bir açıdan incelemeyi denemek, yani Moskova'nın dış ilişkilerini nasıl oluşturduğunu anlamak gerekmektedir.
Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 16 Temmuz 2012'de şu açıklamayı yapmıştı: “Suriye krizine getirilen çözüm uluslararası kamuoyunun gelecekte devletlerin iç çatışmalarına vereceği tepki tarzını belirleyecektir.” Rus yetkililer, 2011'de Libya hakkındaki 1973 sayılı BM kararında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olarak elinde tuttuğu veto hakkını kullanmamış olmaktan çeşitli dersler çıkararak, söz konusu olayda hata yaptıklarını düşünmekteler. Bu gelişme Rus yönetici çevreleri nezdinde ayrışmaları da ortaya çıkarmaktadır. Ancak, çoğu kez yapılan yorumların aksine, ayrışma Batı yanlılar ve karşıtları, ya da Batı hayranlarıyla milliyetçiler arasından değil, daha derinde Moskova'nın uluslararası ilişkileri yürütmedeki önceliklerinin nasıl değerlendirildiğine ilişkindir.
Vladimir Putin, Rusya'nın Sovyetler Birliği olmadığını ve tüm uluslararası sorunlarda aktif inisiyatif alamayacağı görüşündedir. Putin'in asıl ilgi alanı Avrasya'dır ve Rusya'nın Avrasya'daki çıkar alanlarında gücünü artırmak için aldığı pozisyonlar tartışılabildiğinde dünya sorunlarıyla ilgilenmektedir. İçerideki gelişmeyi ön plana alan ve iç siyaseti belirleyen halefi Dimitri Medvedev'in aksine, şimdiki devlet başkanı jeopolitik çevrenin devletlerin tutumunu belirlediğini düşünüyor.
Dolayısıyla Putin, tüm devletlerin bir konuda aldıkları kararın hemen diğer konularda sonuca yol açtığı gitgide daha güçlenen karşılıklı bağımlılık sistemi içinde bulunduğunu düşünmektedir. Rusya'nın Batı müdahaleciliğini tüm dünyada ve özellikle de Ortadoğu'da eleştirmesini bu inancın ışığında anlamalıyız. Küreselleşmiş bir sistemin parçası olarak ülkesi için asıl sorunu istikrar olan Putin kendisine göre tüm uluslararası sahnenin düzenini bozan Batılı güçlerin aldıkları inisiyatiflere kaygı hatta öfkeyle bakıyor. Bu nedenle hedefinin hayali “Batı karşıtı cephenin” liderliğini yapmak değil, Rusya'yı her türlü dış baskıdan uzak tutmak olduğu değerlendirmesini yapmamız gerekiyor.
Rusya'nın Ortadoğu'daki ve Suriye'deki gelişmeler hakkında oluşturduğu bakış açısı Batılı devletler ve Arap devletlerinden son derece farklıdır. Moskova bu devletlerin müdahaleciliğin ana hedefinin Şam'da demokratik bir iktidar kurmak değil, Ortadoğu'da yeni güç dengelerini yerleştirmek olduğunu düşünmektedir. Rus uzmanların çoğunluğu Suriye iktidarının hâlâ önemli siyasi desteğe sahip olduğunu ve Suriye halkının bir bölümünün şimdi rejimin yerinde kalmasından daha çok muhalefetin iktidara gelmesinden kaygılandığını düşünmekteler. Moskova, bu analizle bakıldığında, Suriye konusunda pozisyonunu değiştirmeyecektir.
Moskova, Suriyelilerin kendi kaderlerini tayin edecekleri bir siyasi çözüm önerisinde ısrarcıdır. Böylelikle, eğer ilgili güçler kendilerini dinlerse Rus çıkarları da korunmuş olacaktır. Ortadoğu'nun siyasi manzarası radikal bir biçimde değişmekte ve hiç kimse 5 yıl sonra bölgedeki durumun ne olacağını tahmin edememektedir.
Kesin olan ise bölgenin -özellikle İslamlaşması riskinin kaygılandırdığı- Rusya için artan risklere gebe olduğudur. Radikallerin güçlenmesinin gelecekte Müslüman Rus toplulukları nezdinde de, özellikle Kuzey Kafkasya bölgesinde, etkileri olabilir. Suriye'de, Lübnan'da ve Ürdün'de istikrarsızlık kendilerini tehdit altında hisseden azınlıkların ülkelerini terk etmelerine neden olabilir. Burada söz konusu olan özellikle Ermeniler ve atalarının ülkelerine dönmeyi deneyebilecek olan Çerkezlerdir. Sünni ve Şiiler arasındaki sürtüşmeler, İran'ın çevresinde ve içinde yükselen bir gerilim de bu kez Güney Kafkasya'da güçlü gerilimlerin oluşmasına neden olabilir ve bölgedeki en önemli güç olan Rusya'da oluşabilecek şokları tahrik edebilir.
Gelecek yıllarda, paradoksal görünse de, Rusya için en güvenilir bölgesel ortakları Türkiye ve İsrail olabilir. ABD tüm eylemlerini İsrail çıkarlarına göre düzenleme gerekliliğinin kendisine gitgide daha ağır bedeller ödettiğini düşünmektedir ve Arap dünyasından altüst oluşların etkili olduğu günümüzde Washington bölgesel taktiklerini duruma uyumlu hale getirmek ve Tel-Aviv hükümetiyle arasına mesafe koymak zorunda hissetmektedir. Muhtemel gelişmeleri izlerken, asıl amacı kendi gözünde en kötü senaryonun yani Suriye rejiminin birdenbire çökmesinin gerçekleşmesinden kaçınmak olan Rusya, Suriye politikasını sürdürecektir.