Lukyanov: Yeni Dünya Düzeni mi?, Düzenleme mi?
HABERRUS - Eylül ayının başındaki diplomatik gelişmeler, dünyanın çok kutuplu yapısına dair tartışmaları yeniden gündeme getirdi.
Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi ve Çin’deki askeri geçit töreni, Batı dışı dünyanın etkileyici bir şekilde temsil edilmesine sahne oldu.
Hatta ABD Başkanı Donald Trump bile bu görüntülere kayıtsız kalmadığını, sosyal medya paylaşımlarındaki alaycı ancak saygılı yorumlarıyla belli etti.
Rusya Küresel İlişkiler Dergisi Genel Yayın Yönetmeni, Dış ve Savunma Politikası Konseyi Başkanlığı Başkanı, Valday Uluslararası Tartışma Kulübü Kalkınma ve Destek Vakfı Araştırma Direktörü Fyodor Lukyanov Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi ve Yeni Dünya Düzeni tartışmalarına farklı bir bakış açısı getirdiği analizinde Düzen mi, Düzenleme mi? sorusuna cevap arıyor.
Lukyanov, Çin'deki tarihi zirvenin ardından bir çok yorumcunun yeni bir dünya düzeninin kapıda olduğunu iddia etmeye başladığına dikkat çekiyor.
İşte Lukyanov'un yazısından öne çıkanlar: “Düzen” kavramı, ilişkilerde yer alan tarafların uyması gereken kurallar bütününü ifade eder. İkinci Dünya Savaşı sonrası ve Soğuk Savaş dönemlerinde bilinen düzenler, her ne kadar kusursuz işlemese de, en azından anlaşılır çerçevelere sahipti.
Ancak günümüzde hegemonik yapının zayıflamasıyla birlikte hiyerarşi ve direktif niteliğindeki kurallar da eriyor.
Özellikle Çin’in savunduğu “küresel yönetim” gibi formülasyonlar, net kurallar yerine sadece “dürüst davranış” ilkelerini öne çıkarıyor. Ortak bildiriler hazırlamak mümkün olsa da, bunları uluslararası kurumların temelinde kullanmak artık mümkün görünmüyor.
Esneklik ve Uyum Sağlama Yeteneği
Yeni dünya düzeninde (artık “düzen” yerine “düzenleme” kavramı daha uygun görünüyor) en önemli unsur, esneklik ve sürekli değişen koşullara uyum sağlama yeteneği olacak. Çok sayıda önemli oyuncu, birbirine bağlı farklı bağımlılıklar ve uluslararası süreçleri etkileyen faktörler, bu yeni yapıyı şekillendiriyor.
Hegemonik yapının zayıflamasının temel nedeni, yeni güç merkezlerinin ortaya çıkması değil, daha çok bu karmaşık ağların kendisi.
Dengenin Olmamasının Sonuçları
Bu yeni düzenleme içinde genel bir denge sağlanması mümkün görünmüyor. En fazla, yerel düzeyde ve geçici olarak bazı dengeler kurulabilir. Bu da, “düzen” kavramından farklı olarak, dengenin olmamasının mümkün olmadığı bir yapıdan uzaklaşıldığını gösteriyor.
Çok kutuplu olarak adlandırılan dünya, farklı büyüklükte birçok merkezden oluşuyor. Bu merkezler, kendi potansiyelleri ve çıkarları doğrultusunda birbirleriyle etkileşim halinde.
Trump’ın “Güç Üzerinden Barış” Yaklaşımı
İlginç bir şekilde, çok kutuplu yaklaşıma en tutarlı ifadesi, Donald Trump’ın “güç üzerinden barış” anlayışı oluyor. Trump, uluslararası kurumlara güvensizlik besliyor ve her ülkeyle ayrı ayrı, ikili ilişkiler çerçevesinde sorunları çözmeyi tercih ediyor. Çünkü Trump, ABD’nin “bire bir” ilişkilerde neredeyse eşsiz bir güç olduğunu düşünüyor. Başka bir deyişle, Trump aslında çok kutuplu dünyaya karşı değil; çünkü ABD’yi en güçlü “kutup” olarak görüyor.
BRICS Liderlerinin Trump Politikalarına Bakışı
Trump’ın bu tutumu, BRICS ülkeleri açısından paradoksal görünebilir. Ancak çok kutupluluk, ortak düşünceye sahip bir topluluk değil; farklı yönlerde rekabet eden bir alan. Bu rekabet sırasında keskin çatışmalar yaşanabilir, çıkar kombinasyonları oluşabilir, geçici yakınlaşmalar hatta ittifaklar kurulabilir. Ancak bunlar, NATO gibi geleneksel ittifaklara benzemez.
Trump’ın Yaklaşımının Çelişkileri
Trump, büyük oyuncuların ABD’nin taleplerini yerine getirmemesi karşısında sinirlenebilir. Ancak kendi çıkarlarını kararlılıkla savunan liderlere ve ülkelere saygı duyduğu da açık. Bu saygıyı, ABD’nin her dediğini yapan müttefiklerine karşı hissetmiyor.
Gerçek Çok Kutupluluk ve Gelecek
Tıpkı “gerçek sosyalizm”in kurucularının hayallerinden farklı bir şekilde ortaya çıkması gibi, “gerçek çok kutupluluk” da 25 yıl önce hayal edilenden farklı bir biçimde karşımızda. Ancak bu yeni yapı, uzun süreli ve ciddi bir şekilde benimsenmeli ve içselleştirilmeli.
Çok kutuplu dünyanın kuralları ve dinamikleri, uluslararası ilişkilerin geleceğini şekillendirecek.