Sahi o uçak niye düşürüldü?

| Yorum Analiz

Türkiye'nin, bir Rus uçağını hava sahasını ihlal etmesi nedeniyle düşürmesi sonucu Rusya analizlerinde boğulmak üzereyiz. Angajman kurallarından Bayırbucak Türkmenlerine herkes yine her konuda uzman adeta.

Sevgi Akarçeşme

Sevgi Akarçeşme

Aslında Suriye meselesi gerçekten sade vatandaşın bir çırpıda takip edeceği basitlikte gelişmiyordu. İran ve Suudi Arabistan'ın “vekalet” savaşına Türkiye, Katar, ABD de dolaylı olarak dahilken Rusya'nın sahaya fiilen inmesi denklemi iyice karmaşıklaştırmıştı. Sürekli isim değiştiren ve kim olduğu belli olmayan muhalif grupları, IŞİD ve Kürt unsurları henüz saymadım bile.

Türkiye, Suriye'nin iç meselesine daha böyle bir zorunluluğu yokken bile siyasi bir illüzyon görerek karışmış, Amerika'nın “arkadan liderlik etme” taktiği sonucu tabiri caizse ofsaytta kalmıştı. Artık en zirveden itiraf edildiği üzere muhaliflere silah göndererek çatışmada gereksizce taraf olarak şimşekleri üzerine çekmişti. Şimdi Rus uçağının düşürülmesi Türkiye'yi Suriye bataklığının (bu tabir oryantalist bulunsa da Suriye'yi tanımlayan daha iyi bir ifade yok) içine geri dönülmez biçimde çekti.

Milli meselelerde ortak tavır almak, partizan gözlükleri çıkarmak daha bir önemlidir. Türkiye, gerektiğinde caydırıcılığını da kullanmalıdır. Ne var ki, hava sahası ihlali yaptı diye Rus uçağını düşürmenin gerekçesini anlamak mümkün değil. Hele hele bu ihlaller tüm komşularla rutin olarak yaşanırken ve diplomatik yollar tamamen tüketilmemişken… Düşürülen uçağa önce Rus deyip sonra basındaki haberlere dayanarak böyle dedik düzeltmesi yapmak da devlet ciddiyetinin tabutuna çakılan son çivi olsa gerek.

Türkiye'yi yönetenlerin millete ağır faturası olabilecek böyle bir eylemin sonuçlarının hesaplanarak yapıldığını izah etmesi gerek. Şu saate kadar hangi strateji ile uçak düşürme emrinin verildiği anlaşılmış değil. Büyük devletlerle ilişkilerin ayıyla yatağa girmeye benzetildiği malum. Rusya'nın pervasız askeri müdahaleleri ve şovenliği göz önüne alındığında, bu adımın bir ayıya sataşmaktan farkı yok. Uluslararası ilişkilerde hamaset, gerekirse şu kadar şehit veririz edebiyatı ne yazık ki işe yaramıyor. Rusya'nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olduğunu, ekonomik açıdan bu ülkeye ciddi bağımlılığımızı düşünmeden atılan her adım bize yüksek fatura olarak geri dönecektir. Zaten Rusya şimdiden Türkiye aleyhinde terör destekçisi propagandasına başladı. NATO'yu devreye sokacak bir askeri misilleme yapmasa bile Rusya ekonomik ve siyasi açıdan ‘milli gurur'unu inciten bu harekete karşılık vermekten geri kalmayacaktır. Bu açıdan bakıldığında, uçak krizine Rusya ile Mavi Marmara ya da 1 Mart tezkeresi muamelesi yapılabilir. Aynen bu vakalar gibi ilişkilerde dönüm noktası olacaktır uçak düşürme. Rusya parasını almasak bile ödeyeceğimiz gazı keser mi bilinmez ama ilişkileri sert bir kışın beklediği aşikar.

Türkiye her ne kadar NATO üyesi olsa da NATO'nun Türkiye'nin Şanghay Beşlisi ya da Çin füzesi girişimlerini yok sayarak Türkiye'nin yardımına hevesle koşacağını zannetmek de saflık olur. Türkiye, Batı'ya sadece kendi canı istediğinde arayıp sorduğu bir müttefik olarak davranmaktan vazgeçmeli, Batılı demokratik değerlerin sahici bir parçası olduğunu göstermelidir. Tabii bunlar normal bir Türkiye söz konusu olsaydı geçerli olabilecek önermelerdi. Yoksa tahmin edilemeyen, keyfi yönetilen bir Türkiye'nin istikrarlı ve güven telkin eden bir dış politika üretmesini beklemek gerçekçi değil.

Zihinlere yerleşene kadar tekrarlamakta fayda var: Türkiye iç politikada yaptığı seçimlerin bedelini dış politika dahil her alanda hep birlikte ödemeye devam edecek…