Şah ve Mat
Henry Kissenger’in sözüyle İran tabiri caizse, Hristiyan politikacı ve ekonomist elitler tarafından “büyük satranç tahtasına” çekiliyor.
Olayları basitçe ele almak gerekirse yeni haçlı seferleri Müslüman dünyasına doğru ilerliyor. 2010 yılının sonu 2011 yılının başında Müslüman dünyasını Arap devrimleri dalgası kapladı. Kitlesel olaylar Bahreyn, Suriye, Yemen, Cezayir, Irak, Tunus, Ürdün, Lübnan, Mavritanya, Suudi Arabistan, Sudan ve batı Sahrada patlak verdi. Saydığım ülkelerin çoğunda halk isyanları zalimce bastırıldı. Yine de yakın doğuda etkili olan bazı ülkelerde kurulu rejim devrildi. Örneğin Şubat 2011 de Mısır’da Hüsnü Mübarek iktidardan çekildi, bir ay sonra Mart ayında kitlesel çatışmaların çıktığı Libya’da NATO’nun askeri operasyonuyla Muammer Kaddafi rejimi son buldu.
Ama bu olaylar tekrardan cevaplarının zor bulunacağı yeni sorunları doğurdu. İnsanlar ne için savaşıyorlar? Gerçek şudur ki, politikada güçlü olan Müslüman devletler her şeye rağmen yine de otoriter rejimlerini koruyorlar. Spontane şekilde ortaya çıkan özgürlük talepleri ülkeleri bir iç savaşa sürüklüyor. Toplumlar için kurulacak kesin diye nitelendirilebilecek model henüz yok, çünkü insanların kafasında hala oluşmamış durumda.
Müslüman dünyasındaki etkin politikacıların sistemi kağıttan yapılmış ev gibi yıkılıyor. Eğer Suudi Arabistan’ı saymazsak bu bölgede son mohikanlardan yalnızca iki devlet kaldı; Suriye ve İran. Avrupa Birliği ülkelerinin ve Amerika Birleşik Devletlerinin istediği şey Beşşar Esed hükümetini düşürmek.
İtiraf etmek gerekirse Müslüman dünyasında NATO’nun katılımıyla olayları yoluna koymak için gerçekleştirilen hiçbir hareket başarılı olmadı: Afganistan, Irak, Libya.
Eğer Amerika’nın ve Batı Avrupa’nın yakın doğuda Müslüman sivil halka ihtiyacı yoksa, o zaman Suriye de ne elde etmeye çalışıyorlar. Burada Arap devletleri ile İsrail arasında bu bölgede tohum uyuşmazlığını hatırlatmamız gerekir. Arap İsrail çatışmasının en büyük karşıtları Arap koalisyonu olan Mısır, Suriye ve Ürdün idi. Tam da bu devletler askeri yönden İsrail’e karşı koyabilecek devletlerdi.
Aslında Amerika Birleşik Devletleri İran’a karşı operasyonu daha önceden başlatabilirdi, fakat sonucun garanti olabilmesi için yanında yardımcılarına ihtiyacı vardı. Oyunda ki figüranlar Hristiyan elitlerinin oluşturduğu Amerika ve İngiltere, bu bölgede ise İsrail ve Suudi Arabistan. Hatırlatmakta yarar vardır ki İsrail, Amerika Birleşik Devletlerinden yılda geri ödemesiz 3 milyar dolar yardım alıyor. Barak Obama 2009
Haziranında ilk cumhurbaşkanı seçildiğinde ilk ziyaretini Suudi Arabistan’a yapmıştı. Yaptığı seyahat sonunda ülkelerin sadece ekonomik değil, stratejik ortak olduğunu da söylemişti.
Ve final vuruşunun başlaması için İran’ın yanında yer alabilecek figüranların ortadan kaldırılması gerekiyordu.Ş imdi itiraf etmeliyiz ki son 1-2 yıla baktığımızda organize olabilecek Müslüman toplulukların sayısında azalma olduğunu görüyoruz. Mısır düştü, Libya düşme noktasında. Libya ve diğer Müslüman devletleri bu amacın karşısında bir engel oluşturuyordu. Onların geleceği kimsenin umurunda değil. Bu oyunda İran’ı mat etmek için kalan etkin tek engel Suriye.
Rusya’nın bu oluşum içindeki pozisyonu önemli. Dışarıdan bakıldığında Rusya İran’ın çıkarları doğrultusunda oynuyor gözüküyor. Genelde önsezilerim bana pasif ya da iç işlerine karışılmaması için verilen mücadelenin Rus elitlerini pek de ilgilendirmediğini söylüyor. Ülkemiz kaçınılmaz olarak eski Sovyetler Birliği etki bölgesini kaybediyor. Suriye’de iç savaş devam ediyor ve Suriye ile olan 3-4 milyar dolarlık silah anlaşmasını ise kimse iptal etmedi. Alışılmışın dışında Amerika bizim buradaki “kanuni” haklarımızı görüyor ve bu yüzden Afganistan’a yapılacak 900 milyon dolarlık Mi-17 tipi helikopter anlaşmasını imzaladı. Son yıllarda Amerika ve Rusya’nın ilişkileri değişti.
Tahminler ele alındığında NATO’nun İran’a yapacağı müdahale iki ay içinde başlayacak. Bu zamana kadar Suriye rejimi İran’a yardım edememesi için çökertilecek.
Tercüme: Haberrus