"Alın bizi Şanghay Beşlisi'ne, biz de AB'yi gözden çıkaralım."
Başbakan Erdoğan, Kanal 24'te Sansürsüz Özel programında konuştu. Öğrendik ki Rusya Devlet Başkanı Putin ara sıra Türkiye'ye "AB'de ne işiniz var?" diye takılırmış.
Başbakan'ımız da en son ziyareti sırasında Putin'e "Alın bizi Şanghay Beşlisi'ne, biz de AB'yi gözden çıkaralım." diye latife yapmış. Sözün latife keyfiyetinin hangi kısmında olduğu belli değil. Şanghay İşbirliği Örgütü'ne (örgütün 2001'den beri adı bu) dahil olamayacağımızı iyi biliyoruz da "alın bizi" diyerek mi latife yapıyoruz, yoksa Şanghay İşbirliği'ne dahil olsak da AB üyeliği hedefimizden vazgeçmeyeceğimiz halde sanki vazgeçermişiz gibi yaparak mı? Başbakan'ımızın AB liderlerine devamlı olarak "Bizi başka arayışlara götüreceksiniz." dediğine bakılırsa ikisi de değil. Belki söylenen sözün latife kısmı Şanghay İşbirliği Örgütü'nün (ŞİÖ) AB'nin değil de NATO'nun alternatifi olduğu gerçeğiyle alakalıdır; ya da belki Başbakan'ımız Türkiye'nin bir buçuk ay önce ŞİÖ nezdinde edindiği 'diyalog ortağı' statüsünü yeterli bulmadığını ima etmek suretiyle latife yapmıştır.
Kanaatimce latifenin muğlaklığı da bir latife sanatıdır. Yine de halkımızın kafasının karışmamasında fayda var. ŞİÖ, AB'den değil, Amerika önderliğindeki yeni dünyanın tek kutupluluğa doğru kaymakta olduğu gerçeğinden duyulan rahatsızlığın bir sonucu olarak kuruldu. 1996 yılında ilk kurulduğunda Rusya ve Çin'in yanı sıra Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan olmak üzere beş üyeli bir birlikti ve Şanghay Beşlisi adını aldı. 2001'de Özbekistan'ın katılımıyla Şanghay Beşliği ilga oldu, yerine Şanghay İşbirliği Örgütü kuruldu. Birliğin tam üye sayısı o gün bugündür artmadı. 'Gözlemci ülke' statüsü geçen aya kadar Hindistan, İran, Moğolistan ve Pakistan'a verilmişti. Geçen ay Türkiye'nin 'diyalog ortağı' olarak kabul edildiği zirvede Afganistan'a da 'gözlemci ülke' statüsü verildi. Örgütün Türkiye'nin yanı sıra iki 'diyalog ortağı' daha var: Beyaz Rusya ve Sri Lanka. Birliğin ekonomik ve kültürel işbirliği alanında geliştirmeye çalıştığı projeleri var elbette, ama temelde hükümetler arası bir güvenlik-işbirliği örgütü ŞİÖ. Bu sebeple de bir entegrasyon projesine dönüşmüş olan AB'nin değil, daha ziyade NATO'nun alternatifi görünümünü veriyor. Sosyo-politik ve ekonomik bir işbirliği örgütü olan AB'ye bir alternatif aranacaksa ASEAN veya Bağımsız Milletler Topluluğu daha anlamlı duruyor.
Türkiye hakikaten AB'ye alternatif arayışına sürükleniyor mu? Başbakan'ımızın da ifade ettiği gibi Merkel-Sarkozy ikilisinin sürekli olarak Türkiye'yi refüze ettiği, kendi prensiplerini ayaklar altına alarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni bütün Kıbrıs'ı temsilen birliğe kabul ettiği ve bu tavırlarıyla da daha ziyade bir Hıristiyan kulübü imajı vermeye başladığı doğru. Biz Türklerin pek hoşuna gittiği üzere yüz yıl önce Avrupa'nın hasta adamı olan Türkiye'nin Avrupa'daki tek sağlıklı ekonomi olduğu da bir noktaya kadar kabul edilebilir bir iddia. Ama bütün bunlar Türkiye'nin AB üyeliği hedefinden vazgeçmesi için yeterli sebepler değil. AB üyeliği -evet bir metni kutsamanın anlamı yok ama- neticede bir kalite standartları metnine uyum anlamına gelmektedir. AB üyeliği için aşılması gereken fasıllarda aday ülkelere dayatılan kalite standartlarının benzeri, hiçbir alternatif birlikte teşkil edilmemiştir. Buna en yakın prensipler silsilesini çok daha basit bir seviyede ASEAN ülkeleri benimsemiş durumda. Ama ASEAN Yolu diye bilinen bu prensipler silsilesi problemlerin barışçıl yollarla çözülmesi gibi âlemşümul değerler içerirken AB kriterleri ülkede içilecek sütün içindeki bakteri sayısına kadar bir standartlar manzumesi getiriyor.
Türkiye bu standartların alternatifini ancak kendi Ankara kriterlerini oluşturmak suretiyle bulabilir. Türkiye'nin ya Avrupa Birliği veya başka bir birlik gibi bir seçeneği yoktur; ama ya Avrupa Birliği olur veya olmaz gibi bir alternatifi vardır. Bu sebeple Şanghay'ın Brüksel'in alternatifiymiş gibi zikredilmesi ancak latife olabilir. Bütün bunlar Türkiye'nin ŞİÖ'deki Diyalog Ortağı statüsünün veya ileride edinilebilecek olan Gözlemci Ülke ve hatta tam üye statülerinin önemsiz olduğu anlamına gelmez. Türkiye ŞİÖ ile herhangi bir işbirliği geliştirebilmiş olan tek NATO üyesi ülkedir. Bu da ona gelecekte NATO ile ŞİÖ arasında çıkabilecek nüfuz alanı çatışmalarında iki güç merkezi arasında arabuluculuk yapma ve güçler dengesinde muvazene unsuru olma şansını verecektir. Türkiye, hiçbir zaman ABD veya Çin kadar güçlü bir ülke olmayacak. Ancak bu iki ülkenin arasında ağırlığını herhangi bir tarafa koyduğunda güçler dengesini etkileyebilecek bir kritik ülke olabilir Türkiye.
Bu açıdan bakıldığında ŞİÖ, AB'nin alternatifi olamayacağı gibi, AB üyeliği de ŞİÖ üyeliğinin alternatifi olamaz. Türkiye her iki hedefine doğru kararlı bir şekilde yürümeye devam etmelidir.