Lenin’in Türk akrabaları!
Türk milliyetçiliğinin önde gelen isimlerinden Zeki Velidi Togan, gençliğinde komünistti.
5-9 Aralık 1917’de toplanan VII. Sovyetler Kongresi’nden sonra Bolşeviklerin lideri Vladimir İlyiç Ulyanov (Lenin) tarafından davet edildi. Sohbet sırasında Zeki Velidi, “Ulyanov” isimli Tatarca ve Çuvaşça bilen bir araştırmacının etnik kökenle ilgili kitabını Lenin’e hediye ederken sordu: “Yoldaş siz Tatar Türkü müsünüz?” Bolşevik lider kafasını kitaptan kaldırdı ve şöyle dedi...
Sovyet Devrimi’nin lideri Vladimir İlyiç Ulyanov (Lenin) Tatar Türkü müydü?
Sovyetler Birliği Merkez Komitesi Marksizm-Leninizm Enstitüsü tarafından çıkarılan “Lenin Biyografisi” adlı hacimli çalışmada, Lenin’in doğumu ve çocukluğu sadece iki sayfayla sınırlı.
Benzer resmi araştırmalarda da Lenin’in kökü/soyu/ailesi hakkında fazla bir bilgi yok. Kuşkusuz bunun nedeni vardı; Bolşevikler insanların soyları ve kökenleriyle pek ilgilenmediler.
Keza...
O dönemdeki adıyla Zeki Velidov, “Ulyanov” adlı bir araştırmacının 19’uncu yüzyıl ortalarında Kazan vilayetindeki Rus olmayan kavimlerin ve Çuvaşların etnografyasına ait neşrettiği kitabı Lenin’e hediye ederken şöyle dedi:
“Bu esere bakılırsa yazar Tatarca ve Çuvaşça biliyor. Siz de Kazan doğumlusunuz ve soyadınız Ulyanov. Yoldaş aslınızda Tatarlık var mı?”
Zeki Velidi Togan’ın “Hatıralar”ında yazdığına göre, Lenin kitabı alıp teşekkür ettikten sonra, soy/menşei meseleleriyle hiç ilgilenmediğini, kitabın yazarının adını ilk kez duyduğunu ama araştıracağını söylüyor.
Lenin’in, ne kökeni ne de “Ulyanov” adlı bir akrabası olup olmadığını araştırdığına ilişkin bilgi yok.
Kız kardeşi ve yakın çalışma arkadaşı Anna Ulyanova-Yelizarova tarafından Bolşevik Devrimi’nin 10’uncu yılında ünlü Granat ansiklopedisi için yazdığı Lenin biyografisinde aileye ilişkin hiç bilgi yok.
Lenin’in eşi N.K. Krupskaya’nın yazdığı üç ciltlik “Lenin’den Anılar” kitabında da bu konuya hiç değinilmiyor.
Lenin’in Alman yoldaşı Clara Zetkin’in “Lenin’den Anılarım” adlı çalışmasında, Filistin kökenli tarihçi İngiliz Tony Cliff’in yazdığı Lenin biyografisi gibi birçok çalışmada Lenin’in kökenine ait pek bilgi yok.
Bolşevikler Ekim Devrimi’nin kahramanı Lenin’in aile kökenini serf/köle göstermek için çaba sarf etmişlerdi. Onlara göre Lenin’in soyundan çok, ait olduğu sınıfı önemliydi.
Günümüzde Lenin’le ilgili yeni biyografi çalışmaları yapılıyor. Bunlardan biri de Rus kökenli Fransız Prof. Hélène Carrère d’Encausse’a ait...
Lenin Kalmuk Türkü mü?
Vladimir İlyiç Ulyanov, 10 Nisan 1870’te Kazan/Simbirsk’te doğdu.
Bu kent Tatarların Ruslarla iç içe yaşadıkları bir yerdi.
Rusya tarihi uzmanı Prof. d’Encausse’un Lenin’in aile şeceresine ilişkin bulduğu bilgiler şunlardı:
Lenin’in büyük dedesi Vasiliy Ulyanov 1861 toprak reformundan çok önce özgürlüğüne kavuşmuş bir serfti. Oğlu Nikolay Vasilyeviç Ulyanov terziydi. Ve eşi Kalmuk Türkü’ydü. Bu evlilikten Lenin’in babası İlya Nikolayeviç Ulyanov doğmuştu.
“İlya Nikolayeviç, Rus Çarlığı’nın en ilginç özelliklerinden birinin temsilcisidir. Birbirinden tamamen farklı halkların ve uygarlıkların karışımıdır o. İlya Nikolayeviç Ulyanov, Rus’tur kuşkusuz, ama annesi Kalmuk’tur. Babası gibi Lenin de belirgin Asyalı özelliklerini, özellikle de çekik gözlerini, II. Katerina’nın bağımsızlıklarına son verdiği ve Rusya’da kalıp Budizm’den/İslam’dan vazgeçen Kalmukların yaşadığı Astrahan’da evlenen Moğol asıllı babaannesine borçludur.”
Azerbaycan’ın efsanevi sosyalist öncülerinden Neriman Nerimanov da Lenin’in babaannesinin Kalmuk Türkü olduğunu yazmaktadır.
Lenin’in babaannesi Kalmuk Türkü’ydü.
Peki sadece bu iki araştırmacı mı bu görüşteydi?
Akım Arutyunov “Lenin” adlı çalışmasının birinci cildinin “Soyağacı” bölümünde, Lenin’in büyük dedesinin yaşadığı Astragan bölge arşivlerinde bulunan belgelere atıf yapıyor. Lenin’in Kalmuk babaannesinin soyunu şöyle sıralıyor:
“Herkesçe biliniyor ki, anne tarafından Lenin üç milletin kanını birden taşıyor (Yahudi, Alman ve İsveç). Baba tarafından ise Vladimir Lenin-Ulyanov’un annesinin babası, Kalmuk kısmından Lukyan Smirnov’muş. Onun oğlu Aleksey Lukyanoviç Smirnov bağımsız toprak ağasıymış. 1808 de 23 yaşındaki Anna isminde kızını evlendirmiş. Anna’nın kocası ondan 30 yaş büyük ve bu da Lenin’in dedesi. Anna Alekseyevna 5 çocuk doğurdu ve son olanı İlya Nikolayeviç gelecekte Lenin’in babası oldu.”
Etnoloji uzmanlarına göre, Lenin’in küçük yassı gözü tipik Kalmuk Türkleri’ne benziyordu.
Ancak başka iddiayı dile getirenler de vardı...
Lenin Çuvaş Türkü müydü?
Lenin’in Türk olduğunu iddia eden bir başka bilim adamı ise Çuvaş Cumhuriyeti Yazarlar Birliği üyesi Albina Lubimova.
Ona göre, Lenin’in ataları Çuvaş Türkü’ydü...
“Lenin’in babası İlya Nikolayeviç Ulyanov, Ulyanovsk’ta Halk Meslek Okulu’nun müdürüyken büyük Çuvaş bilim adamı ve pedagog İvan Yakovlev’le sıkı bir dosttu. Yakovlev, ayrıca Ulyanovsk’ta yapılmış ilk Çuvaş okulunun kurucusu ve Çuvaş alfabesinin öncüsüydü. İlya Ulyanov’un desteğiyle 1871’de Çuvaş Okulu devlet himayesine alındı ve 1877’de Çuvaş Öğretmen Okulu ismini aldı. Daha sonra Çuvaş Kültür Merkezi haline dönüştürüldü.
Kanımca, resmi tarihin satır aralarında bile yer alan bu bilgilere göre, Lenin’in babası İlya Nikolayeviç, (annesinden dolayı) kendisini Çuvaş hissediyordu. Bu yüzden Çuvaş halkına ve kültürüne ömrü boyunca hizmet ettiğini göstermesi açısından önemli sayılmalıdır.”
Lenin’in babası İlya Nikolayeviç Ulyanov, İvan Yakovleviç’in sadece dostu değildi; kendi eğitim düzeyi yüksek olan bir insan olarak (matematik öğretmeniydi), halkına okuma-yazma konusunda yardım ediyordu. İvan Yakovlev’le birlikte Çuvaş köylerinde 100’den fazla okul açmıştı.
Çuvaş Pedagoji Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanlığı’nı yürüten Prof. Gennadiy Tafayev, İvan Yakovleviç’in Lenin’in vaftiz babası olduğunu iddia ediyor.
Çuvaşlar genellikle birini vaftiz babası olarak seçtiğinde ona karşı ya aşırı bir yakınlık duyardı ya da onu akraba gibi görürdü.
Bu ilişki o kadar yakındı ki Lenin, 1917 Devrimi’nden sonra İvan Yakovlev’in idam edileceğini öğrenince, “Ona dokunmasınlar” diye telgrafla emir vermişti.
Çuvaş tarihi uzmanı Anton Osipoviç Smolin de Lenin’in köken araştırmasını yapan akademisyenlerden. O da benzer tezler ileri sürüyor.
Lenin’in ataları Müslüman mıydı?
İslam 13’üncü yüzyıl itibariyle Orta Asya’da kök saldı. 16’ncı yüzyılda “Korkunç İvan”ın çar olmasına kadar geçen sürede gelişti. Rusya rönesansının doğumu ve bağımsız derebeylerinin tasfiye süreciyle Müslümanlar büyük bir kıyıma uğradı. Zorla dinleri değiştirildi. Hıristiyan olan Müslümanlara “Kiraşin” (dönme) deniliyordu.
Lenin’in ailesi Kiraşin miydi?
Tarihçi M.P. Makarov 16’ncı ve 17’nci yüzyılda Rusya’daki halkların zorla Hıristiyan yapılması üzerine yaptığı çalışmalarla biliniyor.
“İlya Nikolayeviç Ulyanov/Çuvaşları Aydınlatmak” isimli kitabında yukarıda yazdığımız iddiaları destekliyor.
Rusya’da 1666-67 yıllarında iki mezhep ortaya çıkmıştı: Vyatsk ve Nijegorodsk mezhepleri.
Meri, Çuvaş, Mordov gibi Tatar boyları Nijegorodsk mezhebine girmişti.
Nijniy Novgorod hariç Alatir, Kurmis ve Yadrin şehirleri de bu mezhebe dahil edilmişti. Tüm bu topraklar Çuvaşlara aitti.
Rus Çarları, Çuvaşları Hıristiyan dinine döndürmek için, her yerleşim yerine, aynı zamanda Rus misyoneri olan toprak ağaları atadı
Lenin’in dedesi Nikolay Vasilyeviç Ulyanov Nijegorodsk vilayetinin Androsovo Sergaçsk köyünden geliyordu. Köyünü terk edip kendine Rus demeye başladı.
Keza...
Çuvaşların kökleri üzerine 200’e yakın çalışması olan Prof. Gennadiy Tafayev, “Ulyanov” soyadının Hıristiyanlaşma zamanında “Ulyanan” isminden gelebileceğini belirtiyor.
Büyük ihtimalle “Ulyanov” soyadının bayan veya erkek “Ulyanan” isminden alındığını yazıyor. “Ruslar bu ismi Ulyanın şeklinde yazmış olabilirler. Üstelik o zamanki nüfus kâtiplerinin Çuvaşça bilmemesi de güçlü bir ihtimal. Çocuklara anne ve babanın isimlerini verme âdeti, şimdiye kadar güncelliğini hiç yitirmedi.”
O halde bu iddiaya göre Lenin’in sadece babaannesi değil, dedesi de “Kiraşin” idi. Çünkü bunlar üçe ayrılıyordu: Tam Hıristiyan olanlar, içi Müslüman dışı Hıristiyan olanlar ve içi dışı Müslüman olup yine de Hıristiyan din adamlarından haftada yarım saat din sohbetine mecbur kalanlar!
Sonuçta:
Lenin hayatı boyunca kökeniyle ilgilenmedi. Bunu önemsemedi. Soyunu bir ayrıcalık ya da ezilmişlik sorunu olarak görmedi.
Ama şurası da bir gerçek: Lenin öldükten sonra Sovyetler Birliği’nde etnik sorunlar çıkmaya başladı...
Lenin’in ünlü Türk hemşerileri
Yusuf Akçura:
Lenin’den altı yaş küçüktü. O da Kazan/Simbirsk’te dünyaya geldi.
Babası Hasan Akçurin zengin bir fabrikatördü. Babasını küçük yaşta kaybedince annesiyle birlikte İstanbul’a geldi. Sonra tekrar Kazan’a gitti, sonra tekrar döndü. Tekrar gittiler, tekrar döndüler... Ünlü eseri “Üç Tarz-ı Siyaset”i Kazan’da yazdı. Kazan’daki “İslam modernleşmeye engel değildir” diyen Cedit Grubu içinde yer aldı. Rusya Türklerinin mücadelesine önderlik etti. İttihat ve Terakki’ye katıldı. Kazan ve İstanbul’da kurulan tüm Türk derneklerinin ve yayın organlarının içinde yer aldı. Kurtuluş Savaşı’na katıldı. Türk Tarih Kurumu başkanlığı yaptı. 1935’te vefat etti.
Sadri Maksudi Arsal:
Lenin’den dokuz yaş küçüktü. Kazan’ın Taşsu Köyü’nde doğdu. Dedesi, babası din adamıydı. Kazan’daki meşhur Allamiye Medresesi’nde öğrenim gördü. “Dilde fikirde birlik” tezini savunarak, zorla Hıristiyan yapılan Çuvaş Türkleri’ni de akraba gördü. Kazan Üniversitesi mezunu (ve burada Nakşibendi ile Kadiriler ile görüştüğü için Müslüman olduğu iddia edilen) yazar Lev Tolstoy ile sohbet etti. Paris Sorbonne’da hukuk okudu.
Kazan’daki Türklerin önderliğini yaptı. Duma’ya seçildi. Ekim Devrimi’nden sonra “Muhtariyet Heyeti Reisi” oldu. Sonra siyasi anlaşmazlıklar sonucu Kazan’dan kaçmak zorunda kaldı. Paris’te profesörlük yaparken Atatürk tarafından Türkiye’ye davet edildi. Türkiye üniversitelerinde çalıştı. 12 yıl TBMM’de milletvekili olarak bulundu.
Sultan Galiyev:
1892 Kazan/Ufa doğumluydu. Kazan Üniversitesi Tatar Pedagoji Enstitüsü’nü bitirdi. Öğretmenlik yaptı. Rus Komünist Partisi’ne katıldı. Kısa zamanda, Merkezi Müslüman Komiserliği üyeliği, Müslüman Askeri Örgütü Başkanlığı gibi üst düzey görevlere geldi. Adı “Müslüman Troçki”ye çıkınca Stalin tarafından 1940 yılında öldürüldü.
Şeyh Abdulaziz Bekine:
Aziz Bekkine’nin babası tüccar Halis Efendi Kazanlıydı. Aile 1890’ların başında İstanbul’a geldi; 1910’ta tekrar Kazan’a gitti ve 1921’de yine İstanbul’a gelip tüccarlığa devam ettiler. Ailenin son gelişi kuşkusuz 1917 Bolşevik devrimi sonucuydu. İlk İstanbul’a gelişleri bilinmiyor.
Sosyalist İslamcı Nurettin Topçu Nakşibendi Gümüşhanevi Dergâhı şeyhi Abdulaziz Bekkine’nin sohbetlerine katıldı.
Necmettin Erbakan’dan Recai Kutan’a kadar birçok tanınmış politikacı da öğrencilik dönemlerinde Zeyrek Camii’nin yanındaki ufak ahşap evin konuğu oldular.
Şeyh Bekkine farklı bir din adamıydı. Kadınların kara çarşaf yerine manto-eşarp giymesini istiyordu.
Bakınız:
19. yüzyılda başlayıp 1917’deki Ekim Devrimi’ne kadar devam eden Ceditçilik hareketi Kazanlı Türkler arasında da dil, din, eğitim ve edebiyat alanında derin izler bıraktı. Medreselerde eski sistem “Usul-ü kadim” yerine, yeni sistem/modernist “Usul-ü Cedit”i savunanların arasında Abdünnasır Kursavi gibi açık fikirli din bilginleri, Şehabeddin Mercani gibi tarihçiler vardı.
Yani, başta İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencileri olmak ve dönemin bürokratlarının Şeyh Bekkine’ye mürit olmalarının nedeni bu açıdan pek araştırılmamıştır.
Abdül-Kayyum Nasiri:
1824 doğumluydu. Kazan Tatar Türkleri’nin ilk muhalif öncülerindendi. Kazan Tatarları için yeni bir yazı dili ve edebiyat oluşturmaya çalıştı. Sözlük olarak “Lehçe-i tatari” adlı eserler yazdı. Ceditçiydi.
Musa Akyiğitzade:
1887 yılında İstanbul’a gelen ve ömrünün sonuna kadar Türkiye’de kalan Musa Akyiğitzade, Kazan Türkçesi ile Türkiye Türkçesini karıştırarak kaleme aldığı “Hüsameddin Molla” adlı hikâyesi kimine göre Kazan Tatar edebiyatının ilk romanı olarak kabul ederler.
Ekonomist Akyiğitzade hep korumacı ulusal iktisadı savundu.
Ayaz İshaki:
Roman, hikâye, tiyatro oyunu, hatırat ve tarih çalışmaları gibi 50’ye yakın eser bırakan Ayaz İshaki, Kazan Tatar ağzını yazı dili haline getirmeye çalıştı. Önceleri Rus narodniklerinin (halkçı) etkisinde kalarak eserlerinde sosyal konular işledi. 1917 yılında Rusya Müslümanlarının milli hareketine katıldı ve bazı resmi görevler üstlendi. Ekim Devrimi’nden sonra mülteci olarak Avrupa’nın değişik merkezlerinde ve Türkiye’de bulundu.
Şehabeddin Mercani:
19’uncu yüzyıl Tatar uyanışının öncülerindendi. Tatar tarihiyle ilgili ilk eserleri kaleme aldı.
Liste uzayıp gidiyor...