Rusya’nın ağırlığı
RUSYA, Ermenistan ilişkileri ve Kıbrıs gibi Türkiye’nin en sorunlu iki dış politika alanında belirleyici ülke olmaya devam ediyor. Kıbrıs yüzünden AB ile müzakere sürecimiz bu yılın sonunda fiilen durabilir. Sadece doğal arka bahçesi olarak gördüğü Ermenistan’la ilgili süreçte değil, Kıbrıs’ta da Rusya’yı oyun içinde tutmak gerekiyor.
Önceki akşam resmi açılışı yapılan “Kremlin Sarayı Hazineleri Topkapı Sarayı’nda” sergisini gezerken Rusya’yı ne kadar az tanıdığımızı bir kez daha anladık. Malumdur, Rusya uzmanlarımız Rusça bilmez. Hayal gücümüz Baltacı ve Katerina’ya takılıp kalmış. Oysa 16 ve 17’nci yüzyıla ait eserlerden oluşan Topkapı’daki sergide çarların savaşta ve özel törenlerde kullandıkları değerli taşlarla bezeli at koşumlarının, özel hayatlarında taktıkları mücevherlerin Osmanlı İmparatorluğu tarafından hediye edilen parçalar olduğunu göreceksiniz.
Kültürel ve ticari ilişkiler kuşkusuz siyasi ilişkileri de besler. Son dönemde Ankara’nın Rusya ile geliştirdiği proaktif dış politika diğer tüm ülkelerle yapılan açılımlardan çok daha önemli. Bu politikanın mesajı, “Kafkaslar’da birlikte bir istikrar ortamı yaratmalıyız, bu ikimizin de çıkarına” olmalı. Nitekim Ankara’nın bu söylem üzerinden ilerlediğini görüyoruz, ancak bunu daha yüksek sesle dile getirmekte yarar var. Ermenistan’la süreçte en azından 24 Nisan’a kadar hiçbir ilerleme olmayacağını, Washington’dan geri çekilen Büyükelçi Namık Tan’ın nisan sonuna kadar geri dönüşünün söz konusu olmadığını biliyoruz.
Ankara’nın bekleyerek zaman kaybetmek yerine Rusya ile Kıbrıs konusunu konuşmasında yarar var. Gerçekten de AB’de Kıbrıs düğümünün açılması için Rusya büyük etkiye sahip. Örneğin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Kıbrıs raporunu onaylatmayan Ruslardı. Bu bağlantılar üzerinden ilerlerken kamu diplomasisinin iyi kullanılması gerekiyor. Nitekim Türk Dışişleri de doğru bir kararla kamu diplomasisi için sosyal medyayı kullanmaya başlamış. Dünya Türk dış politikasında ne olup bittiğini 140 harflik twitter mesajlarından cepten izleyebiliyor. Dünün twit’lerinde tabii ki İsveç’teki Ermeni oylaması da vardı. Eskiden dış politika mesajları belli editoryal süzgeçlere takılırdı. Enformasyon akışındaki bu hızlanma mesajların özgürce dolaşmasını sağladı.
Rusya ile Kıbrıs konusu mutlaka birlikte çalışılmalı. Oradan da bir kaldıraç elde edilemez ise bu yılın sonunda Rumlar müzakereleri tamamen tıkayabilecek bir veto kullanabilirler. Geçen yıl sekiz müzakere başlığını tıkamışlardı, bu yıl da geri kalanını veto ederlerse AB ile müzakere durur ve 1997 Lüksemburg zirvesinden sonraki donma haline geri döneriz. Bunun bir diğer anlamı da AB’nin Türkiye üzerindeki bütün yaptırım gücünü kaybedecek olması.
Topkapı Sarayı’ndaki sergide “Üçüncü Roma” sayılan İstanbul’la Kremlin arasında görkemli objelere yansıyan ilişkileri görünce geleceğe de farklı bir gözle bakmak mümkün. 10 yıl sonrasının dünyasında stratejik dengeler bugünkünden çok farklı olabilir.
Zeynep Göğüş, Hürriyet