Trump’ın Almak İstediği Ukrayna'nın Nadir Maden Kaynakları Neler?
HABERRUS - ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna’ya nadir toprak elementleri ve diğer stratejik maden kaynakları karşılığında askeri ve mali yardım teklifinde bulundu.
Bu teklif kapsamında, ABD Hazine Bakanı Scott Bessent 12 Şubat’ta Kiev’e 500 milyar dolarlık nadir toprak elementleri anlaşmasının taslağını sundu.
Söz konusu anlaşmanın yalnızca nadir toprak elementlerini mi kapsadığı, yoksa diğer kritik minerallerin de dahil edilip edilmediği ise netlik kazanmış değil.
Ukrayna’nın Stratejik Maden Kaynakları ve ABD’nin İlgisi
Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Başkanı Andriy Yermak, Associated Press’e verdiği röportajda ülkesinin sahip olduğu ve ABD’ye sunabileceği stratejik maden kaynakları arasında lityum, titanyum ve uranyumun bulunduğunu belirtti. ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu tarafından açıklanan verilere göre, ABD’nin ulusal güvenliği ve ekonomisi için kritik öneme sahip 50 mineral kaynağı arasında Ukrayna’nın zengin rezervlere sahip olduğu bazı madenler şunlar: • Berilyum • Grafit • Lityum • Manganez • Titanyum • Zirkonyum
Bu madenlerden bazıları, ileri teknoloji ürünlerinden savunma sanayisine kadar geniş bir kullanım alanına sahip. Özellikle titanyum ve demir cevheri, ABD’nin en çok ilgisini çeken kaynaklar arasında yer alıyor. Ukrayna, dünya titanyum rezervlerinin yaklaşık %20’sine sahip olup, 2021 yılı itibarıyla küresel ilmenit (titanyum üretiminde kullanılan bir mineral) üretiminin %5’ini karşılıyordu.
Ancak ülkede titanyum madenciliği yalnızca yüzeysel yataklardan yapılıyor ve büyük rezervlerin işlenmesi için ciddi yatırımlara ihtiyaç duyuluyor.
ABD ve Çin Rekabeti Bağlamında Ukrayna Madenleri
ABD’nin Ukrayna’daki nadir toprak elementleri ve diğer kritik minerallere ilgisinin bir diğer önemli sebebi ise Washington ile Pekin arasındaki küresel rekabet.
ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu’na göre, 2024 yılı itibarıyla dünyadaki toplam nadir toprak elementi rezervleri yaklaşık 90 milyon ton olarak hesaplanıyor. Bu rezervlerin dağılımı ise şöyle:
• 44 milyon ton Çin’de,
• 21 milyon ton Vietnam’da,
• 12 milyon ton Brezilya’da,
• 6,2 milyon ton Rusya’da,
• 1,9 milyon ton ABD’de bulunuyor.
Çin, dünyadaki nadir toprak elementleri arzının büyük kısmını kontrol ederken, ABD’nin bu konudaki dışa bağımlılığı azaltma hedefi bulunuyor. Bu çerçevede, Ukrayna’nın sahip olduğu zengin lityum, titanyum ve nadir toprak elementi rezervleri ABD için alternatif bir kaynak olarak görülüyor.
Rusya’nın Kontrolüne Geçen Madenler ve Jeopolitik Rekabet
Ukrayna, Sovyetler Birliği’nden miras kalan zengin maden yataklarıyla biliniyor.
Ancak 2022’de Rusya’nın kontrolüne geçen bölgeler, ülkenin stratejik yer altı kaynaklarının önemli bir kısmını içeriyor. Uzmanlara göre, Rusya’nın kontrolü altındaki bölgelerde:
• Ukrayna’daki kömür rezervlerinin %60’ı,
• Doğal gaz rezervlerinin %20’si,
• Nadir toprak elementleri ve diğer stratejik madenlerin %33’ü bulunuyor.
Özellikle Zaporijya, Donetsk ve Luhansk bölgelerinde önemli maden rezervleri yer alıyor. Bu durum, Ukrayna’nın sahip olduğu stratejik maden kaynaklarını ekonomik ve jeopolitik açıdan daha da değerli hale getiriyor.
Kremlin’in Tepkisi ve Anlaşmaya Yönelik Eleştiriler
Moskova yönetimi, Trump’ın Ukrayna ile nadir toprak elementleri anlaşması yapma planını eleştirdi. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, ABD’nin Ukrayna’ya yönelik yardım planının ekonomik çıkarlar üzerine kurulu olduğunu belirtti. Peskov, ABD’nin Ukrayna’ya yalnızca ticari temelli bir destek sağladığını ve bu desteğin kesilmesi durumunda savaşın sona ermesine daha fazla katkı sağlayacağını savundu.
Öte yandan, Ukrayna hükümeti, ABD ile bu konudaki müzakerelere açık olduğunu ifade ederken, ABD’nin sunduğu teklifin detaylarının henüz tam olarak netleşmediğini belirtti. Ukrayna’nın, yalnızca nadir toprak elementleri değil, aynı zamanda titanyum, lityum ve uranyum gibi diğer stratejik minerallerin de iş birliğine dahil edilmesini talep ettiği ifade ediliyor.
Önümüzdeki süreçte, Ukrayna ve ABD arasında bu konuda resmi müzakerelerin başlaması bekleniyor. Ancak uzmanlar, bu anlaşmanın yalnızca ekonomik bir iş birliği değil, aynı zamanda jeopolitik bir hamle olacağını ve Rusya’nın da bu sürece sert tepki gösterebileceğini öngörüyor.