‘Rus ayısı’nı Suriye’ye Ankara çağırdı

Diken.com.tr de yazılarına devam eden Kadri Gürsel, Suriye'de yaşanan krizi kaleme aldı:

Erdoğan ve Davutoğlu ikilisinin Suriye politikası Esad rejimini devirip yerine İslamcı kardeşlerini geçirmeyi amaçlıyordu…

Dört yıldır güttükleri bu politikayla Esad’ı devirmeleri mümkün olmadı ama şu zincirleme sonuçlara yol açtılar:

Türkiye kısa bir süre içinde 2 milyon mülteciyle baş başa kaldı ki bu modern tarihinin en ağır krizidir. Mülteci sayısı, AKP iktidarının cihatçılara verdiği destek sayesinde uzayıp giden savaşın yol açtığı yıkımla doğru orantılı olarak artmıştır.

Esad rejiminin zayıflatılması sonucunda Ankara’da bir tehdit olarak görülen Kürt kantonları ortaya çıktı.

Rejimi ne pahasına olursa olsun devirme telaş ve saplantısı içinde hareket eden AKP iktidarı, Türkiye’yi bir ‘uluslararası cihatçı otoyolu’na çevirdi. IŞİD’in ortaya çıkışı ve Suriye’de güç kazanarak Musul’u işgal etmesi, Türkiye üzerinden geçerek Suriye’ye ulaşan binlerce cihatçı ve elde ettikleri lojistik imkân sayesinde mümkün oldu.

IŞİD tehdidine karşı PKK-PYD çizgisi bölgedeki tek güvenilir savaşçı güç olarak temayüz etti.

IŞİD, ABD’nin bölgeye geri dönmesine yol açtı.

PYD, ABD’nin Suriye’de bulabildiği yegâne güvenilir müttefik oldu.

Ankara uzun süre ayak diredikten sonra İncirlik ve diğer üslerini IŞİD’e karşı hava saldırılarında kullanılmak üzere ABD’ye açtı.

Suudi Arabistan’daki iktidar değişikliğinden sonra Ankara-Riyad-Doha ittifakı Esad rejimine karşı yeni bir hamleye girişti. Bu ittifakın destekleyip organize ettiği cihatçı güçler 2015’in başlarında Suriye’nin öncelikle kuzeyinde rejimi geriletti. IŞİD de Suriye’de hâkimiyet alanını genişletti.

Bu arada savaşta aldığı üst üste yenilgilere bakılarak, Esad rejiminin çok yıprandığından, takatinin sonuna geldiğinden ve aniden, kontrolsüz biçimde çökebileceğinden bahsedilir olmuştu.

Ve bu ortamda Rusya, Suriye’ye askeri müdahalede bulundu; rejimin yanında cihatçılara karşı savaşa doğrudan dâhil oldu.

Maceracı, hayalci ve müflis Suriye politikası

Rusya’yı Suriye’ye davet eden, Ankara’nın maceracı, hayalci ve müflis Suriye politikasıdır. ABD’nin bölgeye geri dönmesine neden olan da Ankara’daki ikilidir. IŞİD de bu ikilinin Suriye politikasının yarattığı ortamın tuhaflığından neşet etmiştir.

Rusya’nın Suriye’deki savaş denklemine, ‘ayı’nın ulusal sembolü olmasını hak eder biçimde girmesi, bazılarını öngörülebilir bir gelecek için bu denklemin dışına itiyor.

Bu bazılarının başında da Ankara’daki ikili geliyor.

Aslında Ahrar üş-Şam ve El Kaide’nin Suriye kolu An-Nusra başta olmak üzere bilumum cihatçılara Türkiye’yi rahat kullanabilsinler ve sınırda üslenebilsinler diye fiili hava desteği sağlamak amacıyla Suriye’ye karşı uygulana gelen ‘angajman kuralları’nı artık retorik düzeyinde bile olsa sürdürmek imkansız hale gelmiştir.

‘Angajman kuralları’ adı altındaki askeri uygulama, Suriye uçaklarını kendi ulusal hava sahalarındayken kovalamayı ve gerekirse düşürmeyi öngörüyordu. Ve bu mütecaviz bir davranıştı. Sınırda şimdi Rus savaş uçakları uçarken benzer bir yaklaşımı sürdürmeye, ancak aklını peynir ekmekle yemiş olanlar niyetlenebilir.

‘Angajman kuralları’nda laf icabı dahi olsa ısrarlı görünmek, ülkeyi gülünç duruma sokacağı için anlamsız ve zararlıdır.

Ankara’nın, NATO’nun ortak savunma anlayışı uyarınca Kuzey Atlantik Antlaşması’nın dördüncü maddesini çalıştırarak müttefikleri danışmalarda bulunmak üzere toplantıya çağırabilmesi için, sınır bölgesinde uçan Rus uçaklarının Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye düşürür mahiyette saldırgan davranışlarda bulunması ve ilk hamlenin de Ruslardan gelmesi gerekiyor.

Meflûç Suriye politikasının ‘angajman kuralları’ bu bahiste de bir işe yaramaz, çünkü Rusları meşru müdafaa pozisyonuna sokar.

‘Fabrika ayarları’na dönüş şart

Velhasıl, Suriye’de sıfırı tüketen Ankara’nın Rusya ile lüzumsuz krizlere neden olmamak için daha fazla vakit kaybetmeden dış politikasının ‘fabrika ayarları’na dönmesi şart.

Bu bakımdan, Erdoğan ve Davutoğlu ikilisinin şahsileşmiş dış politikasından kurumsal dış politikaya dönmek lazım.

Hassas özellikleri, dış politikanın bu ikilinin vurdulu kırdılı iç politika üslubundan kurtarılmasını gerektirir. Bu ancak kurumsallığın egemen kılınmasıyla sağlanır.

Bu ikiliyle imkansız

Bu iki irrasyonel aktör, dış politikayı öngörülemez hale getirmişlerdir. Bu zaaf Türkiye’nin güvenilirliğini gölgelemekte ve ülkemizi yalnızlaştırmaktadır.

Ve hepsinden önemlisi, bu ikilinin İslamcı ve mezhepçi dış politikasının süratle terk edilmesidir. Türkiye dış politikasını acilen laikleştirmeli ve Ortadoğu’nun mezhepçi bölünmüşlüğünden bu sayede kendisini sıyırabilmelidir.

Türkiye’nin ihtiyacı ‘angajman kuralları’ değil, ‘fabrika ayarları.’.

Ne var ki bu ikili iktidardayken ‘fabrika ayarları’na dönüş de imkânsız.