Türkiye-Rusya ilişkileri gerçekten normalleşti mi? Sorunlar aşıldı mı?
24 Kasım 2015'te Rus uçağının düşürülmesiyle krize giren ve ikili ilişkilerin en düşük seviyeye gerilediği Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkiler Haziran 2016 sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın özür mektubu ve 09 Ağustos'taki Putin-Erdoğan görüşmesiyle yeniden tesis edildi. Ve bu ilk görüşmeden sonraki 9 ay içinde 03 Mayıs 2017'de iki lider beşinci kez bir araya geldi. Bu süreçte enerji alanında (Türk akımı ve nükleer santral inşası) somut gelişmeler yaşanırken, ekonomi, ticaret, turizm, vize alanlarında 24 Kasım öncesi duruma bir türlü gelinemedi.
Ancak Soçi'deki görüşme sonrası iki liderin açıklamalarına bakılırsa ilişkilerdeki sorunlar onarıldı, özel bir statüye kavuştu, ilişkiler normalleşti ve hatta daha da üst seviyeye geçti.
PEKİ GERÇEKTEN TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ NORMALLEŞTİ Mİ SORUNLAR AŞILDI MI?
Gelin bu sorunun cevabını iki liderin görüşme sonrası yaptıkları ortak açıklamada arayalım.
VİZELER
Rusya'ya gidecek Türk vatandaşlarına yönelik vizelerdeki sıkıntılar henüz giderilmiş değil. Putin sürekli olarak Rusya'ya gelmek durumunda kalan özellikle iş adamlarına bazı vize kolaylıkları sağlanmasının düşünüldüğünü, bu konuda her iki tarafın listeler hazırlayıp vereceğini belirtti. Vize konusunda kolaylıklar sağlanması için ise her iki ülke istihbarat servislerinin özellikle terör tehdidi konusunda yakında çalışması gerektiğini söyledi. Yani vize konusunda iyi niyet ifadesi var ancak sorun henüz çözülmüş değil.
PKK/YPG
Her iki lider de terörle mücadelede işbirliğinin önemine ve gerekliliğine işaret etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan terör örgütleri arasında ayrım yapmadıklarını YPG, IŞİD ve EL KAİDE arasında fark görmediklerini, hepsiyle aynı şekilde mücadele ettiklerini söyledi. Putin ise terörle mücadeleye devam edeceklerini, bu kapsamda IŞİD, El Nusra ve BM terör örgütleri listesinde olan terör örgütleriyle mücadele mücadeleye devam edeceklerini söyledi. Putin'in referans verdiği BM tarafından terör örgütü olarak kabul edilen listeye bakıldığında ise PKK ve YPG'nin olmadığı görülmektedir. Her iki örgüt zaten Rusya tarafından da terör örgütü olarak kabul edilmemektedir. Bunun anlamı şudur: Rusya PKK / YPG ile mücadele bağlamında Türkiye'nin yanında değildir ve Suriye'de terör örgütleriyle mücadele bağlamında Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin yumuşak karnını oluşturmaktadır. Dolayısıyla Rusya Türkiye'nin Suriye kuzeyinde PKK/YPG'ye yönelik operasyonlarını terörle mücadele değil Suriye'de ateşkesi ve istikrarı bozan unsur olarak görmektedir. Ancak her iki taraf bu konuyu yüzyüze ikili görüşmelerde açıkça dillendirmeyerek dondurulmuş sorun olarak muhafaza etmektedir.
ESAD
Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye'de sivillerin öldürülmesine yol açan saldırılarını yapanların cezalandırılması gerektiğini söylerken Han Şeyhun / İdlib'teki kimyasal terör saldırısına atıf yaptı. Erdoğan'ın bu ifadesinden kimi -Esad- kastettiğini biliyoruz. Hem o saldırı sonrası hem de ABD'nin bu saldırıya cevap maksadıyla bir Suriye hava üssünü vurmasını destekleyerek saldırının arkasında olduğunu söylediği Esad yönetimine yönelik operasyonların artması gerektiğini söylediğini hatırlıyoruz. Aynı konuyla ilgili olarak Rusya'nın ise Esad yönetimini değil cihatçı grupları suçladığını biliyoruz. Basın toplantısında her iki tarafın da bu tür saldırıları yapanların cezasız kalmamsı konusunda mutabık olmaları tabi ki iyi bir şey ancak faili konusunda yüz seksen derecelik farklı yaklaşım Suriye konusunda iki ülkenin özellikle Esad üzerinde mutabakat içinde olmadıklarını bir kez daha göstermektedir.
GÜVENLİ BÖLGE / ÇATIŞMASIZLIK BÖLGESİ / GERİLİMİN AZALTILMASI BÖLGESİ
Görüşmeden hemen önce Putin-Erdoğan görüşmesinde Rusya'nın Suriye'de 4 güvenli/çatışmasızlık bölgesi konusunun da ele alınacağı medyaya yansıdı. Nitekim Putin-Trump telefon görüşmesinde bu konunun ele alındığı da açıklandı. Basın toplantısında bu konuda Erdoğan uzun zamandır kendi söylediği güvenli bölge konusunu seslendirmeye devam edeceğini söyleyip şimdi yeni bir açılımın daha olduğunu ve bir çatışmasızlık bölgesinin ortaya çıktığını ifade etti. Ve konunun Astana toplantılarında karara bağlanacağını belirtti. Putin'in aynı konudaki açıklamalarına bakılırsa bu konunun daha önce İran ve Suriye ile görüşüldüğünü, Trump'ın da bu fikri desteklediğini söylemesi çatışmasızlık bölgesi konusunun Putin-Erdoğan görüşmesi öncesinde diğer aktörler arasında belirlendiğini, Türkiye'nin sonradan konuya dahil olduğunun bir işareti gibi gözükmektedir.
Konuyla ilgili Türkiye, Rusya ve İran Astana görüşmeleinde bir mutabakatı imza altına aldı. Detayları bu yazının yazıldığı anda kamuoyuna henüz açıklanmamış olsa da yansıyan kısıtlı haberlere göre 4 bölgeden birinin İdlib'te olacağını ve burada Türkiye'ye rol verileceği anlaşılmaktadır. Çatışmasızlık, ateşkes her ne kadar iyi kavramlar ve herkesin desteklediği konular olmakla birlikte bu çatışmasızlık bölge kavramının ne olduğu nasıl uygulanacağının hatta adının bile net olmadığını görüyoruz. Açıklamaların içeriğine bakılacak olursa oluşturulması öngörülen bölge siyasi/askeri anlamda bilinen şekliyle bir güvenli bölge olmayacaktır. Belki de en iyi isim 'Gerilimin azaltılması bölgesi' olabilir. İdlib'i ele alacak olursak; İdlib bölgesinin güney/güneydoğusu sınırında Suriye ordusunun kontrol ettiği hattın yeşil hat olarak belirlenip o hat üzerinde bir tampon bölge oluşturup ateşkes denetleme güçleri görevlendirilmesiyle ÖSO ve El Kaide / Nusra gruplarının İdlib'te sıkıştırılmasından en çok zararı kim hangi ülke görür sorusunun cevabının iyi düşünülmesi gerektiğini, İdlib'in Türkiye'nin başına yeni bir çıban/terör bölgesi olma tehlikesinin iyi incelenmesi gerektiğini söylememiz gerekir.
Trump'ın Putin'e destek vermesinin sonuçları
Putin'in önerdiği çatışmasızlık hatları ve bölgelerine Trump'ın destek vermesinin sonuçlarını düşünmek lazım. Bilindiği üzere Trump da benzer bir uygulama (güvenli bölgeler) arayışı içinde ve bu konuda Pentagon'dan önerileri aldı karar aşamasında. Sincar ve Karaçok operasyonları sonrasında Fırat'ın doğusundaki Suriye sınırımızda Amerikan askeri varlığının arttığını ve TSK ile YPG'nin çatışmaması için ikisin arasına girmesi yani bir çatışmasızlık hattını ya da bölgesini fiilen oluşturduğun u görüyoruz. Benzer bir uygulamayı da Rusya Afrin bölgesinde yine Türkiye karşı yaptı. Aslında bütün bunlar Menbic'te test edilmiş ve onaylanmıştı. Şimdi Suriye geneline yayılıyor. Ve bu çatışmasızlık bölgesi / gerilimin azaltılması bölgesi / güvenli bölge uygulamaları sanki Suriye'de çatışmaları azaltıyor ve Suriye'nin yararınaymış gibi gözükse de aslında bir süredir arazide var olan Amerikan ve Rus nüfuz bölgelerine bölünüşünü de derinleştiriyor. Bu keskinleşme Suriye'de önce özerk/federal yapının oluşması ve bilahare Suriye'nin bölünmesinin de işaretidir. Şuanda IŞİD'in kontrol ettiği bölgelerin de Amerikan nüfuz alanına dahil olması için operasyonların sürdürüldüğünü (Rakka operasyonu ve Ürdün sınırı boyunca güney Suriye'deki operasyonlar) Bu nüfuz bölgeleri dağıtımında Türkiye'nin payına düşmüş gibi gözüken İdlib'in ise en sorunlu bölge olduğunu, bir çıban başı olacağını, en kötü senaryolardan birisi olarak İdlib'in El Kaide/Nusra kontrolünde bir özerk bölgeye dönüşme ihtimalini vurgulamak gerekir.
DOMATES; DEVAM EDEN SORUNUN SİMGESİ
Soçi'deki görüşme sonrasında toplantıya ve sonrasında yapılan yorumlara domates damgasını vurdu. Buna göre domates haricinde her konuda mutabık kalındı. Putin domates konusunda yaptırımların kaldırılamamasını açıklarken ülkesinde tarım alanlarının geliştirilmesi için başlatılan yatırımları ve bu bağlamda yapılan harcamaları gerekçe gösterdi. Bunlar tamamlanırsa domates konusunun da çözüleceğini söyledi.
Tabi bütün tarım ürünlerinin ticaretine ilişkin sorunun çözülüp domates konusunun çözülmemesi açıklaması çok inandırıcı gibi gelmiyor. 24 Kasım 2015 sonrası bozulan ilişkiler ve 09 Ağustos 2016'da yeniden tesis edilen ilişkilerin geliştirilmesi sürecinde domates konusu krizin ya da sorunun bir simgesi oldu. Bu ilişkiler nasıl gelişecek, bir domates bile satamıyoruz ifadeleri sıkça kullanılır oldu. Putin yönetiminin 24 Kasım olayıyla Türk hükümetine yönelik güvensizlik hat safha ulaşmıştı. Aynı süreçte yaşanan diğer olaylar da bu güvensizliği iyice perçinleştirdi. Bu güvensizlik Türk-Rus ilişkilerinin gelişmesinde engel olmaya devam ediyor.
Her ne kadar basın önünde her şey tamam, sorunlar çözüldü dense de özellikle enerji alanındaki işbirliğiyle istediğini alan, tarım/ticarette tüm yaptırımları kaldırabileceğini söyleyen Rusya'nın domatesi bunun dışında tutması aslında Türk-Rus ilişkilerinin normalleşmediğini gösterme mesajı olarak görülmelidir. 24 Kasım sonrası yaşanan kriz sürecinin simgesi olmasının yanında KIRMIZI rengiyle DOMATES ilişkilerin hızlanıp ileri gitmesine adeta DUR demektedir. Dolayısıyla domates haricindeki sorunlar çözüldü, normalleşti demek çok da gerçekçi olmayacaktır.
S-400
Putin-Erdoğan görüşmesi medyada en çok yarar alan konulardan biri Türkiye ile Rusya'nın S-400 satışı konusunda prensipte anlaştığı ve bu görüşmede ele alınacak ana konulardan iri olacağı yönündeydi. Hatta ikili görüşmede askeri-teknik konular ele alınacak dendiğinde bunun S-400 olabileceği düşünülmüştü. Ancak basın toplantısındaki ve sonrasında yapılan açıklamalara bakıldığında S-400 konusundan tek kelime bile söz edilmeli. Harita üzerinden görüşülen askeri-teknik konunun ise Suriye'nin batısında oluşturulması düşünülen 4 adet çatışmasızlık bölgesi olduğu söylenebilir. Bu konuda hiç açıklama yapılmaması S-400 konusunun görüşülmediği anlamına da gelmez. Türkiye'nin S-400 füzeleri alması Batı ittifakıyla NATO ile ilişkilerini olumsuz etkileyeceğinden, eğer görüşüldüyse, satış ya da üretim işbirliğinde belli bir seviyeye gelindiyse belki de en azından Trump-Erdoğan görüşmesine kadar bu konunun kamuoyunda gündeme getirilmemesi tercih edilmiş olabilir.
SONUÇ; bütün bunlardan sonra, kırmızı domates iki ülke arasındaki sorunların simgesi olarak dururken Türk-Rus ilişkilerinin tamamen onarıldığını, uçuşa geçtiğini söylemek gerçekleri görmemek olur. Böyle bir durum ise Türkiye'nin geleceğine yönelik sağlıklı ve doğru kararların oluşturulamamasına neden olur. Türkiye ve Rusya hem birbirleri arasındaki hem de bölgesel/küresel düzen ve güvenlik için önemli ülkelerdir. Tabi ki ilişkiler yakınlaşmalı, gelişmeli, her türlü alandaki işbirliği gelişmelidir. Bu her iki ülkenin de çıkarına olduğu gibi bölge ve küresel barışı da yarar sağlayacaktır. Ama Türkiye ve Rusya'nın ikili ve bölgesel ilişkiler ve politikaları sahanın gerçekleri üzerine oturtulmalıdır ki hayal kırıklıkları ve felaketler yaşanmasın.