Rusya’nın Akdeniz politikasının NATO, Avrupa ve Türkiye’ye etkileri neler?
HABERRUS - Avrupa Birliği’nin eski Türkiye büyükelçilerinden Marc Pierini, son on yılda Akdeniz’de ve çevresindeki bölgelerde - Levant bölgesinden Kuzey Afrika'ya - Türkiye'ye karşı konumunu daha da güçlendiren Rusya’nın bölgedeki önceliklerinin dört ana eksen etrafında döndüğünü belirtiyor.
Ahval’de yer alan çeviri habere göre Carnagie Avrupa’daki bu konuda bir makale kaleme alan Pierini’ye göre bu eksenler: Enerji sektöründeki varlığını güçlendirmek; Suriye'de kalıcı bir askeri güç konuşlandırmak ve İslamcı aşırılıkla savaşmak; daha geniş bir stratejik hedef için Türkiye ile ortaklık kurmak; ve küçük üsler ve askeri ulaşımın bir kombinasyonu yoluyla bölgedeki Rus askeri varlığının daha verimli hale getirmek.
NATO'nun ülkeyi kuşatmak niyetinde olduğuna dair Rusya’daki hakim inanış göz önünde bulundurulduğunda, Moskova'nın da buna karşılık Akdeniz'de daha hırslı bir faaliyet yürüttüğüne işaret eden Pierini, NATO ve üyelerinin, çeşitli alanlarda daha güçlü bir şekilde bu duruma yanıt vermek için yeniden canlanan bir transatlantik ilişki fırsatını değerlendirmeleri gerektiğini aktarıyor.
Rusya’nın AB ve NATO ile rekabet edebilmek için elindeki en güçlü iki argümanın enerji ve son yıllarda yeniden gelişen silah sanayii olduğunu belirten Pierini, enerji politikasının uzun zamandır Rusya'nın dünyadaki jeopolitik etkisinin merkezi bir parçası olduğunu, Rus dışişleri bakanlığının 2013 yılında Rusya'nın enerji alanındaki hedefini "büyük enerji kaynakları üreticileriyle stratejik ortaklığını [güçlendirirken] tüketiciler ve transit ülkelerle diyaloğu aktif olarak teşvik etmek" olduğunu belirttiğini aktarıyor.
Rusya’nın dünya enerji fiyatlarını kontrol edebilmek için son yıllarda doğal gaz ve petrol kaynakları konusunda yeni keşifler yapan Akdeniz ve çevresindeki ülkelerde varlığını güçlendirmeye çalıştığını yazan Pierini, Türkiye’nin Rus enerjisine olan bağımlılığının da 2020’de hizmete giren Türk Akım projesi ve Akkuyu nükleer santralinin inşasıyla arttığını vurguluyor.
Rusya'nın ikinci hedefinin Orta Doğu'da ileri bir askeri üs kurmak olduğunu belirten Pierini, bu konuda şu değerlendirmede bulunuyor:
“Moskova, Suriye'deki sivil Lazkiye havaalanını, ABD standartlarına göre basit kaçsa da, Hmeimim olarak yeniden adlandırılan hava kuvvetleri üssüne hızla dönüştürdü ve Tartus'taki deniz üssünün kullanımını önemli ölçüde artırdı. Bu, Rusya'nın Lazkiye ile Halep ve Şam ile Halep arasındaki hayati karayolu bağlantılarını kesmekle tehdit eden isyancılara karşı yoğun hava saldırıları başlatmasına izin verdi. Rus savunma bakanının Aralık 2017'de duyurduğu gibi, bu iki üs, Moskova'nın bölgedeki ve NATO'ya karşı uzun vadeli hedefleriyle tutarlı olarak kalmak ve büyümek için oradaydı.”
Rusya’nın Suriye’ye büyük bir askeri yığınak gerçekleştirdiğini ve bunun için de Türk boğazlarını kullandığını, bazıları tarafından bunun Tartus Ekspresi olarak adlandırıldığını yazan Pierini, “Rusya'nın stratejik önceliği, Esad rejimini kurtarmanın ötesinde, ülkenin güney kanadındaki NATO'ya karşı tampon bölgesini güçlendirmekti. Bugün bu öncelik, Rusya'nın Akdeniz'deki politikasının hala yol gösterici bir ilkesidir ve öngörülebilir gelecekte de geçerliliğini sürdürecektir” ifadelerini kullanıyor. Pierini’ye göre Rusya’nın Suriye’deki varlığı silah konusunda çok büyük bir pazar olan Ortadoğu ve Körfez ülkelerine açılmasını da sağladı. Pierini, Rusya için Suriye’de kalıcı olmak diğer önemli bir sebep ise Rusya’dan gelerek Irak ve Suriye’de savaşan milislerin tekrar dönüşünü engellemek. “Rusya'nın Avrupa'daki enerji stratejisini ve Suriye'deki siyasi-askeri stratejisini uygularken Türkiye ile yakın işbirliği kurması gerekiyordu. Ancak Moskova ile Ankara arasındaki ilişki başka boyutlar da kazandı” ifadelerini kullanan Pierini Türk Akım projesinin, Orta Asya’dan gelen gazın önemini azalttığını belirtiyor.
Suriye'de Rusya-Türkiye ilişkisinin daha zorlu olduğunu çünkü prensipte iki ülkenin zıt siyasi hedeflere sahip olduklarına işaret eden Pierini, Moskova’nın Esad rejiminin Suriye toprakları üzerindeki tam kontrolünü yeniden sağlamayı amaçladığını, ancak Ankara’nın Esad'ın devrilmesini desteklediğini aktarıyor.
İlişkideki belirsizliklere rağmen, Rusya'nın Suriye'deki operasyonları için bir noktaya kadar bir NATO üyesi olmasına rağmen Türkiye'ye güvendiğini yazan Pierini, buna örnek olarak iki ülkenin Suriye’de gerçekleştirdiği ortak devriyeleri gösteriyor.
15 Temmuz 20167daki darbe girişiminin iki ülke ilişkilerinde bir dönüm noktası olduğuna işaret eden Pierini, darbe ile birlikte Türkiye’nin hızla Batı’dan uzaklaşarak Rusya’ya yakınlaştığını hatırlatıyor. Pierini’ye göre Türkiye’nin S-400 füze savunma sistemlerinden alması Atlantik İttifakı’nın dışında kendisini konumlandırmasının da yolunu açtı. Libya ihtilafı, tartışmalı Dağlık Karabağ bölgesi ve doğu Ukrayna ile Kırım konusundaki ilgili pozisyonları resme eklendiğinde, iki ülke arasındaki Akdeniz ve ötesindeki ilişkinin en iyi şekilde alışılmadık bir karışım olarak tanımlanabileceğini belirten Pierini, Suriye’de iki ülke arasındaki işbirliğinin yakın gelecekte devam etmesinin kuvvetle muhtemel olduğunu aktarıyor.
Rusya’nın İncirlik gibi bir üs kurmakta yetersiz kalınca hızlı ve fırsatçı girişimleri tercih ettiğini belirten Pierini, bunlar arasında Lazkiye sivil havaalanının askeri üsse dönüştürülmesi, ABD özel kuvvetlerinin kuzeydoğu Suriye'de terkettiği tesislerin devralınması ve Libya'daki hasarlı El Cufra hava üssünün onarılmasının bulunduğunu aktarıyor.
Genel olarak Rusya’nın NATO'ya karşı savunma duruşu açısından oldukça tutarlı bir strateji uyguladığına işaret eden Pierini, “Moskova şimdi S-400 füze sistemlerini Kırım, Abhazya ve Suriye'ye yerleştirirken, muhtemelen Türkiye'ye satılan S-400 sistemleri üzerinde bir dereceye kadar kontrolü elinde tutuyor. Bu, Karadeniz ve Doğu Akdeniz de dahil olmak üzere Rusya'nın güney kanadında büyük ölçüde geliştirilmiş bir tampon bölge yaratıyor” görüşünü dile getiriyor.
Suriye iç savaşının çok taraflı diyalog yoluyla çözülmesinin Moskova için muhtemelen daha az endişe verici olduğunu da ifade eden Pierini, “Aksine, Esad ile yakın bir ilişki sürdürmek, Moskova'nın ülkedeki askeri altyapısını geliştirmesine izin vermekle kalmayacak, aynı zamanda hem İran'ı hem de Türkiye'yi Suriye'de tutmasına yardımcı olacaktır” diyor.
“2019 yılında Türkiye'ye S-400 satışı yoluyla büyük bir NATO hava kuvvetlerinin kalbine Rus füze savunma sistemleri saplamak, Kremlin için büyük bir siyasi başarıydı” iddiasında bulunan Pierini Rusya’nın bu şekilde NATO'nun Avrupa savunma mimarisini bozduğunu ve ABD-Türkiye ilişkilerinin keskin bir şekilde bozulmasına neden olduğunu ifade ediyor.
Rusya’nın Türkiye'nin füze savunma mimarisini kendi lehine şekillendirmeyi başardığını da öne süren Pierini, Rusya’nın bu başarısını dört maddede değerlendiriyor: “Birincisi, Rusya, çoğunlukla ABD yapımı olan Türk Hava Kuvvetleri'nin tüm envanterinin kalibrasyonunu ve Rus personeli tarafından periyodik bakım gerektiren sofistike sistemlerle büyük bir NATO hava kuvvetlerinin kalbine ayak bastı.
İkincisi, Rusya güney kanadında ABD yapımı Patriot füzelerinin -veya onların Fransız-İtalyan alternatifinin- konuşlandırılmasını engelledi.
Üçüncüsü, Moskova, ABD'nin Türkiye'nin ABD yapımı F-35 hayalet avcı uçağı alımını iptal etmesini sağladı.
Dördüncüsü, Türkiye'nin F-35 sanayi programından dışlanması göz önüne alındığında, Rusya dolaylı olarak Ankara'nın havacılık endüstrisini zayıflattı.
Batı tehdidi algısı bağlamında Rusya, Türkiye'ye yaptığı S-400 satışından çifte stratejik fayda sağladı: Rusya'nın güney kanadı artık hem Patriot füzelerinden hem de F-35 hayalet avcı uçaklarından arınmış durumda.”
Türkiye'de bulunan S-400 füzelerinin devre dışı bırakılması ve uluslararası denetim altında depolanmasının muhtemelen Ankara ile Moskova arasında bir kriz yaratacağına değinen Pierini, NATO ve üyelerinin, durumun Rusya ile ABD arasında yeni bir krize dönüşeceği bir senaryodan kaçınarak durumu dikkatli bir şekilde değerlendirmek zorunda kalacaklarını ifade ediyor.