Rusya Ukrayna savaşında ilk dört ayın sonuçları
Rusya’nın 24 Şubat saldırısıyla başlayan Ukrayna savaşı dördüncü ayı geride bıraktı. Dünya kamuoyu kanıksamaya başladı, medyada giderek daha az yer alıyor. Ancak kanlı ve kader belirleyici çatışmalar devam ediyor.
İlk dört ay sonunda gelinen durumu askeri, ekonomik ve siyasal açıdan özetledikten sonra, sonuç bölümünde yorumlarımızı sunacağız.
Başlangıçta Kiev’i ele geçirmeyi hedefleyen harekâtı başarısız kalan Rusya, ikinci aşamada askeri gücünü güney ve doğu Ukrayna’ya yığdı. Devam eden yoğun çatışmalarda Ruslar yavaş ve günde sadece 500-1000 metre ilerleyebiliyor.
İlk dört ay sonunda Rusya, 2014’te aldığı bölgeler dahil, Ukrayna topraklarının yaklaşık %20’sini kontrol ediyor. Tüm adalarıyla beraber Yunanistan kadar bir alan.
Mart ayında Antalya’da yapılan görüşmelerde taraflar barışa çok yaklaştı. Ama Amerika-İngiltere ikilisinin bastırmasıyla, Ukrayna yönetimi gerekirse uzun sürecek bir savaşa devam kararı aldı.
Uzun yıllar sürecek savaş olasılığı karşısında Rusya farklı bir strateji izliyor. Belirli toprak parçalarını alma hedefi devam ederken, şimdi birinci öncelik Ukrayna ordusunu savaşa devam edemez duruma düşürmek gibi görünüyor. Bu stratejide acımasız hedef, olabildiğince çok sayıda Ukraynalı askerin saf dışı bırakılması. Çünkü, her iki taraf eşit zayiat verse bile nüfusu Rusya’nın üçte birinden az Ukrayna daha erken havlu atabilir.
“Ukrayna’nın kayıpları sürdürülebilir değil.”
Taraflar kendi zayiat verilerini özenle saklamaya çalışıyor. Son yazımızda günde yaklaşık 200 Ukraynalı askerin öldüğünü ve ağır yaralılar, esir düşenler dahil toplam kaybın ayda yaklaşık 20 bine vardığını tahmin ettik. Bu sayının Ukrayna için sürdürülebilir olmadığını vurguladık.
Son günlerde özellikle Ukrayna’nın zayiatıyla ilgili veriler uluslararası medyada daha çok yer almaya başladı. O arada Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky’nin danışmanı Mihaylo Podolyak BBC’ye verdiği mülakatta günde 200’e yakın askerlerinin öldüğünü söyledi.
Podolyak’ın açıklaması, daha önce başka bir yerde çıkmayan bizim tahminimizi doğruladı. Tabii Ukrayna’nın kayıpları için çok daha yüksek öngörüler de var.
İsveç’teki Savunma Üniversitesi uzmanı Doçent İlmari Kaihkö krizin ilk günlerinden beri yorumlarıyla dikkat çeken bir isim. Kısa süre önce, günde 200 asker öldüğünden hareketle, bizim daha önceki yorumumuzun hemen aynısını yaptı: “Ukrayna’nın kayıpları sürdürülebilir değil.”
Rus ordusunun savaşın ikinci aşamadaki zayiatıyla ilgili daha kısıtlı veriler, Ukrayna’dan daha fazla kayıp verdiklerini göstermiyor.
İlaveten, büyük ölçüde topçu savaşına dönüşen çatışmalarda Rusya açık ara ateş gücü üstünlüğüne sahip.
Ukrayna istihbaratından üst düzey bir görevli, günde sadece 5-6 bin top atımı yapabildiklerini, donanım açısından Rusların 10 ila 15 kat üstünlüğüne sahip olduğunu açıkladı. Sovyet döneminden kalan mühimmatın tükenmek üzere olduğunu söyledi. Başka kaynaklara göre, Ruslar cephede günde 60 bin civarı top ve füze atımı yapıyor.
Aynı Ukraynalı görevliye göre, silah temininde Rusya için kısa vadede sorun görünmüyor: “Ukrayna istihbaratı, Rusya’nın seferberlik ilan etmeden ve yeni silah üretmeden, savaşı mevcut tempoda bir yıl daha sürdürebileceğine inanıyor.”
Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmytro Kuleba, Foreign Affairs dergisi için kaleme aldığı ve Ukrayna’nın nasıl zafer kazanacağını anlattığı makalesinde, Rusya’nın ateş gücü üstünlüğünü 15 misli kabul ediyor ve bunu “topçu terörü” olarak niteliyor.
Kuleba’ya göre zafer için Batılı ülkelerden bol miktarda silah ve mühimmat gelmesi şart. Özellikle uzun menzilli çok namlulu roketatar sistemleri istiyor.
Başkan Joe Biden’ın defalarca açıkladığı gibi hedef, muazzam yaptırımlarla Rus ekonomisini yarı yarıya küçültmek, mahvetmek ve Rus parası rubleyi çöpe çevirmekti.
Dünya Bankası’na göre Rusya ekonomisi 2022’de %11 küçülecek ama 2023 ve 2024’de düşük oranlarda büyümeye devam edecek. Buna karşılık Ukrayna ekonomisi 2022’de yarı yarıya küçülecek.
Blomberg’e göre 24 Şubat’ta bir dolar 84 ruble ederken, bugün 54 ruble. Çöp olmak bir yana, ruble karşısında dolar büyük değer kaybetti (%36).
Finlandiyalı bir araştırma kurumunun son raporuna göre Rusya, savaşın ilk 100 günü içinde sadece petrol, gaz ve kömür ihracından 98 milyar avro (108 milyar $) gelir elde etti. Günde bir milyar dolardan fazla.
En büyük beş müşteri ve milyar avro olarak ihracat gelirleri: Çin (13), Almanya (12), İtalya (8), Hollanda (8), Türkiye (7).
Çin ve Hindistan dahil Batı dışı pek çok ülke son haftalarda, Rusya’nın indirimli fiyattan sattığı petrol, gaz ve kömürü daha çok alıp depolamaları için kendi şirketlerini teşvik ediyor.
Rusya mayıs ayında Suudi Arabistan’ı geçerek Çin’in en büyük petrol tedarikçisi oldu. Çin’in mayıs itibariyle Rusya’dan aldığı petrol yıllık bazda %80 arttı.
Avrupa Rusya’nın ucuz enerji kaynaklarından vazgeçerse, başka yerden daha pahalıya almak zorunda kalacak ve zarar edecek; Rusya başta Çin başka ülkelere kolayca satacak ama indirimli fiyattan vermek zorunda kalacağı için zarar edecek; sadece Çin kazanacak diye çok önceden yazdım. Şimdi bunlar oluyor.
Batı ekonomileri üzerinde resesyon hayaleti dolanıyor. Resesyon, ekonomide (gayri safi yurt içi hasılada) en az iki çeyrek arka arkaya negatif büyüme demek.
ABD ekonomisi 2022 ilk çeyreğinde %1,4 küçüldü.
Amerikalı muhafazakarlar öfkeli bir dille, ABD’nin Ukrayna’ya sağladığı yardımın aylık ortalama 18 milyar $ olduğunu vurguluyor. Yıllık bazda milli gelirinin yaklaşık %1’i.
Resesyonun baş suçlusu, Amerika ve Avro bölgesinde birden %8 üstüne fırlayan enflasyon. Enflasyonun baş suçlusu, Ukrayna savaşı nedeniyle tırmanan enerji, gıda ve emtia fiyatları.
Başta Amerika, Batılı merkez bankaları faizleri artırmaya başladı. Artışlar sürecek. Büyüme öngörüleri düşüşte. Borsalar baş aşağı gidiyor. Makro ekonomik analizler yaklaşan resesyonla nasıl başa çıkılacağını tartışıyor: Merkez bankaları resesyonu birkaç çeyrekle sınırlı tutmayı başarabilecek mi?
AB’nin üçüncü büyük ekonomisi İtalya, milli gelirin %150’si düzeyindeki kamu borcunu yükselen faizler nedeniyle çevirmekte zorlanıyor. Avrupa Merkez Bankası haziran ortasında İtalya’yı iflastan kurtarma gündemiyle toplandı. AB’nin üç büyük ülkesi Almanya, Fransa ve İtalya liderleri, 16 Haziran’da Kiev’i ziyaret etti. Avrupa medyasında, bir an önce ateşkes ve diplomatik çözüm için telkinde bulundukları haberleri çıktı.
Hemen ertesi gün TV’ler, bu kez Britanya Başbakanı Boris Johnson’un Kiev’e yaptığı sürpriz ziyareti gösteriyordu.
Johnson, Kiev’e neler önerdiğini 18 Haziran’da The Times gazetesine açıkladı: Dört aşamalı bir plan çerçevesinde, Ukrayna’nın “aylarca ve yıllarca sürecek” bir savaş için hazırlanması ve desteklenmesi.
Biden da yıllarca sürecek savaşa devam kararlığını sürdürüyor. Ama içerden ve yakın çevreden gelen sorgulamalar artıyor.
Amerika’nın dış politikada en etkili düşünce kuruluşlarından CFR (Council on Foreign Relations), demokratlara yakın uzmanların ağırlıkta olduğu bir kurum. Kurumun başkanı Richard Haas’ın kısa süre önce yönettiği ve dört uzmanın katıldığı Ukrayna açık oturumunda, Biden’ın siyaseti ciddi ölçüde sorgulandı.
Amerikalı seçmenin Biden’ı başarılı bulma oranı son aylarda sürekli düşüyor ve şimdi en düşük noktada (%39).
Amerika’nın sistematik şekilde Rusya’yı hedef alması ve Rus devletine diz çöktürme arayışını yansıtan açıklamalar, hem Rus aydınlarının hem genel kamuoyunun Putin yönetimi etrafında safları sıklaştırması ve Ukrayna’daki savaşa desteğin artması sonucunu doğurdu.
ABD politikasının Rusya’ya karşı savaşa dönüşme riskine karşı bir uyarıyı, kısa süre önce dış politika duayeni Henry Kissinger ifade etmişti.
Çarpıcı bir çıkış, yaşayan Rus strateji uzmanları arasında sadece Rusya değil tüm dünyada saygınlığa sahip Dmitri Trenin’de geldi. Trenin’in bir başka özelliği, Rus aydınları arasında Avrupa’yla entegrasyonu en güçlü savunan seslerden biri olmasıydı. Bakın şimdi ne diyor:
“ABD ve müttefikleri, Sovyetler Birliği’ne karşı uygulanan nispeten daha ılımlı çevreleme ve caydırıcılık stratejilerinden çok daha radikal hedefler güdüyor. Bağımsız bir faktör olarak Rusya’yı dünya siyasetinin dışına atmak ve Rus ekonomisini tamamen yok etmek istiyorlar. Bu stratejinin başarısı, ABD liderliğindeki Batı’nın “Rusya sorununa” nihai çözüm uygulamasına ve Çin’le hesaplaşmada zafer için elverişli olanaklar sağlayacak… Rusya-Batı ilişkilerinin yeni dinamiği, bütün bağların dramatik kopuşunu ve Rusya üzerinde her cephede artan Batı baskısını içeriyor (devlet, toplum, ekonomi, bilim ve teknoloji, kültür, vs.) … Bu dönemde Moskova’nın dış politika stratejisinin merkezi, Rusya’nın kendisi olmalıdır…”
Rusya’nın bağımsız kalabilmiş az sayıdaki kamuoyu araştırma kuruluşlarından Levada’ya göre, Putin’e destek şubat ayında %69’dan mayısta %83’e çıktı. Trenin’in sadece bir bölümünü aktardığımız görüşleri, bu artışı açıklamaya katkı yapabilir.
Evet, öncelikle Rusya’nın başlattığı savaşın kınanması gerekiyor.
Hemen sonra, Ukrayna’yı NATO’ya katma kararının ağır bir kışkırtma olduğu vurgulanmalı. Rusya’nın yıllardır sürdürdüğü yazılı ve sözlü itirazlara rağmen, ABD müzakereyi bile reddetti.
Kendi bölgesinde Nikaragua veya Küba gibi daha hafif tehdit oluşturan örneklerde dahi ABD’nin neler yaptığını biliyoruz.
Ukrayna hiçbir zaman NATO üyesi olamayacak
2008’den bugüne Almanya-Fransa ikilisinin (veya mesela Kissinger’ın) önerdiği yol izlenseydi, bugün her şey farklı olacaktı. Büyük olasılıkla:
– NATO macerası yerine tarafsız askeri statü kabul edilse, Kırım ve Donbas dahil 1991’deki toprak bütünlüğüne sahip bağımsız bir Ukrayna olacak, AB’ye girebilecekti. En iyi çözüm buydu.
– Ukraynalı siyasetçiler, Almanya Başbakanı Scholz’un savaş başlamadan hemen önce yaptığı NATO dışında kalma önerisine kulak verse veya mart ayındaki barış görüşmelerini olumlu sonuca bağlamış olsa, büyük ölçüde 2014 kayıplarıyla işi bitirmiş olacaklardı.
Ukrayna’nın er veya geç yapılacak barış anlaşmasında daha iyi koşullar elde edebilmesi artık zor. Savaş ne kadar uzarsa zararları muhtemelen o kadar artacak.
Sahadaki askeri veriler, ağır bedel ödeyerek de olsa savaşı Rusya’nın kazanacağını gösteriyor. Ukrayna’nın zaferi neredeyse imkansız.
Rusya’nın topyekun yenilgisi hariç, bu savaş nasıl biterse bitsin, Ukrayna hiçbir zaman NATO üyesi olamayacak.
Dezavantajlı koşullara rağmen Ukraynalı askerler cephede kahramanca savaşıyor, hayatlarını feda ediyor. Ukraynalı siyasetçiler onların büyük cesaretinden güç alarak barışa giden yolu aramalı.
Yaptırımlar en az Rusya kadar Avrupa ekonomisini de tahrip ediyor
Yaptırımlar Rusya ekonomisine ve genel Rus hayatına ciddi ölçüde zarar veriyor. Zararın boyutlarını savaş bittikten sonra daha iyi görebileceğiz.
Ama mevcut durumda, yaptırımlar en az Rusya kadar Avrupa ekonomisini de tahrip ediyor. Belli ki yaptırımların baş mimarı Washington, sonuçları iyi hesaplayamadı.
Avrupa’nın er veya geç Rusya’nın ucuz kaynaklarından yararlanma tercihine döneceğini düşünüyorum.
Avrupa’nın stratejik çıkarları Rusya’yla uzlaşmayı gerektiriyor. Avrupa’da kalıcı barış Rusya dışlanarak mümkün değil. Rusya’yı Çin’in yanına ittirmek, Çin’i Avrupa’nın doğu sınırına getirecek akıl dışı bir davranıştır.
AB'nin ABD'den bağımsız politikalara ihtiyacı var
Avrupa’nın, Almanya ve Fransa liderliğinde adım adım ABD’den daha bağımsız ve kendi çıkarları doğrultusunda bir siyasete yönelme ihtiyacı giderek artıyor. Bunu NATO içinde kalarak gerçekleştirmek mümkün. Eminim Avrupa o adımları atacak.
Biden’ın Ukrayna krizindeki iddialarının çoğu şimdiden çöktü.
Rus ekonomisini bitireceğim dedi, Avrupa ekonomisi neredeyse daha büyük zarar görüyor.
Devrilmesi gerekir dediği Putin şimdi Rusya’da daha güçlü.
NATO ve Batı içinde büyük beraberlik ve dayanışma oluşturduğunu söylüyor, ama henüz tamamen su yüzüne çıkmamış ciddi çatlaklar var, büyük olasılıkla giderek artacak.
ABD kendi küresel liderlik ve hegemonya kavgasını, demokrasi ve otoriter rejimler arası mücadele diye sunmaya çalışıyor. Bunu satın alan dünyada pek az.
O iddia, Biden’ın temmuz ayında dünyanın en çağdışı rejimlerinden biriyle kucaklaşmaya gideceği Suudi Arabistan’ın kavurucu sıcağında iyice eriyecek.
Hesabı, daha önce aşağıladığı Suudi yönetimini daha fazla petrol pompalamaya ikna etmek. Öylece fiyatlar düşecek, Rusya hazinesine daha az para girecek. Demokrasi mücadelesine bakın!
Biden’ın ideolojik saplantılar üzerine kurulu dış politikası Ukrayna’da iflasa yürüyor. O saplantının adı “liberal enternasyonalizm.” İddiası, “istisnai ulus” Amerika’nın tek küresel lider olması ve dünya hegemonyası. Amerika ve Rusya’daki kamuoyu araştırmalarına bakılırsa, Putin’den önce Biden gidecek. İlk işaretler kasım seçimlerinde görülebilir.
Son olarak, kamuoyunun tanıdığı Graham Fuller’in yeni yayınlanan ilginç değerlendirmesini önermek isterim. Fuller uzun yıllar ABD Dışişleri Bakanlığı ve değişik istihbarat örgütlerinde çalıştı, Orta Doğu ve Rusya’yı biliyor. Şimdi emekli.
Bu yazı eski siyasetçi, bir dönem TBMM’de Çevre Komisyon Başkanlığı ve Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Başkanvekilliği görevlerinde bulunmuş, uluslararası ilişkiler uzmanı Haluk Özdalga’nın kişisel internet sayfasından alınmıştır.