‘Erdoğan, AB ve NATO dayanışmasını baltalarken, Putin olup bitenlere gülüyor’

HABERRUS - 2011-2014 yılları arasında Ankara'da siyasi-askeri ilişkiler müşaviri olarak görev yapan ve ardından emekliye ayrılan ABD’li diplomat Edward G. Stafford Ahval’deki köşesinde Doğu akdenizde artan gerginliği ve Rusya’nın bölgede olup bitenlere yaklaşımını ele almış.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, devam eden Libya iç savaşını kullanarak Avrupa Birliği içindeki çatlağı daha da genişletmek ve bu şekilde Doğu Akdeniz üzerindeki nüfuzunu ve hatta kontrolünü genişletmeye, aynı zamanda, ABD yaklaşan 3 Kasım ulusal seçimlerine odaklanmışken, kendisinin ve Türkiye'nin konumunu güçlendirmeye çalışıyor.

Kaplumbağa ve tavşanın meşhur öyküsünde, istikrarlı ve kararlı kaplumbağa, daha enerjik tavşanı yener - Erdoğan, yirmi yılı aşkın bir süredir, hedefi ıskalamadan çeşitli taktikler uyguladı: Türkiye'nin bölgede ve Müslüman çoğunluklu uluslar arasında üstün olduğunu ve Müslüman dünyanın lideri olarak kendisini gördüğünü söyledi. 

Arka planda gizlenen bir ayı, Karadeniz'in güney kıyılarından gelen, aşırı hırslı bir lider kılığında kaderin sunduğu fırsatlardan yararlanmakta ustadır. Erdoğan, AB birliğini ve NATO dayanışmasını baltalarken Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in olup bitenlere gülümsediğini hayal edebilirsiniz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kaderin kendisine sunduğu fırsatları çok iyi şekilde kullanma becerisine sahip. İç siyasette, İstanbul'da 2019'da yeniden yapılan belediye seçimlerini manipüle edememesi, Türk seçim siyaseti üzerindeki üstünlüğünün bariz bir istisnasını teşkil ediyor. 

Yine de, o ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) nadiren olduğu gibi, kullanılan oyların çoğunluğunu aldı. Türk seçim sisteminin tuhaflıkları ve rakiplerinin bölünmüşlüğünden akıllıca faydalanması, AKP'ye karşı kullanılan oy daha fazla olmasına rağmen, ona neredeyse yirmi yıldır Parlamento'nun sıkı kontrolünü sağladı. Dış politikada da bu böyle.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kararlılığı AB’nin Yunanistan’a verdiği desteğe göre daha avantajlı ve bu durum gözlerimizin önünde cerayan ediyor. Erdoğan, bu dağınık muhalefeti kullanarak, Anadolu anakarasına yakın adalar üzerinde Yunan egemenliğine içten bir kızgınlık yapısı inşa ediyor. 

Erdoğan, diğer ülkelerin daha güçlü haklara sahip olduğu hidrokarbon yatakları üzerinde Türk fiili egemenliğini genişletmeye çalışıyor. Ancak aldanmayın - Erdoğan’ın hedefi, Doğu Akdeniz’in doğal kaynaklarının paylaşılması konusunda güçlü bir müzakere pozisyonu geliştirmek istemesinin çok ötesinde.

Erdoğan, nerede olursa olsun, kendisini Müslümanların çıkarlarının, ayrıcalıklarının ve haklarının savunucusu olarak göstermekten hoşlanıyor. İster Avrupa'daki sözde İslamofobi, İsrail’i Kudüs'teki Müslümanlara ait kutsal yerlere karşı gerçek veya hayali hakaretlerle suçlamak veya Atatürk'ün laik reformlarını tersine çevirmek için müzeleri camiye dönüştürmek olsun, Erdoğan, özellikle Türkiye’ye yakın olan Müslümanların önde gelen savunucusu olarak imajını dikkatle güçlendiriyor. Şu an için Çin'in batısındaki mazlum Müslüman Uygurlar hakkında çok az şey söylüyor ve bir şey söylemek için taktik veya pratik bir avantaj görmüyor.

Bu kendini tanımlama şeklini yerel siyasi rakiplerine ve yayılmacı çabalarına karşı çıkan uluslararası rakiplerine karşı kullanıyor. Yurtiçinde muhaliflerini gerçek anlamda Müslüman değiller diye lekeliyor, yurt dışındaki muhaliflerini Türk ya da Müslüman karşıtı olarak etiketliyor. Her iki durumda da, rakiplerini etkin bir şekilde etkisiz hale getirir, birçoğu onun bu etiketlemelerinden kaçamıyor. 

Özellikle bürokratlar ve seçilmiş liderler tarafından yönetilen AB, İslam'a hoşgörüsüz olduğu izleniminden kaçınmak için geriye çekildi. AB de İslam'ı bir mozaik olarak görmeyi başaramadı ve Tayyip Erdoğan markası olarak görmeye başladı İslam’ı. Bu büyük bir ironidir, çünkü Erdoğan’ın İslam anlayışı biçimini kabul ederken, birçok AB siyasetçisi İslam’a karşı cehaletini ortaya koymaktadır.

Aynı zamanda, ABD Başkanı Donald Trump, Yunanistan / AB ve Türkiye arasında aslında arabuluculuk rolü oynasa da, gittikçe büyüyen anlaşmazlığa asgari oranda dikkat gösteriyor. AB liderlerine göre Erdoğan ile görece daha iyi ilişkiler içinde olan Trump, AB tarafını destekleyeceğine dair Türkiye’nin her türlü korkusunu giderebilir. 

Ancak Trump, 3 Kasım'da seçimi yeniden kazanmakla giderek daha fazla ilgileniyor ve gündemindeki diğer konulara çok zaman ayırmıyor. Erdoğan bunu biliyor ve bu nedenle Yunanistan'ı zorlayabileceğinden emin çünkü iyi şartlarda kaldığı tek önemli Batılı lider, en azından ABD seçimleri sonrasına kadar o.

Bütün bunlara rağmen, Erdoğan hedefine ulaşma çabalarında kısa bir ara vermedikçe ve geri adım attığında Türk haklarını ve ayrıcalıklarını kaybetmeyeceğine karar vermedikçe sorunun çözülmesi olası değildir. Peki Erdoğan, Doğu Akdeniz'deki üstünlükten memnun mu, yoksa daha fazlasını mı istiyor?

AB başkentlerinde ve Brüksel’deki NATO karargahının koridorlarında, Ankara’daki Başkanlık Köşkü’nün lüks ofislerinden çok daha fazla artan korkunun sebebi, işlerin kontrolden çıkması, gemilerin (tekrar) çarpışması ve can kayıplarıdır. Bu son olasılık gerçekleşseydi, çatışma ve uzlaşmanın çözümüne yönelik sonraki çabalar neredeyse imkansız olurdu.

Bu arada Rus ayısı, kaplumbağa çorbasının kızarmış tavşanla iyi gelip gelmediğini merak ederek araştırmalar yapıyor. Ahval Türkçe

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. HABERRUS'un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.