Delhi, Moskova ve Washington Arasında Denge Arayışında

HABERRUS - Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 2021'den sonra ilk kez gerçekleştirdiği Hindistan devlet ziyareti, küresel jeopolitik satranç tahtasında önemli bir hamle olarak kayda geçti. İki günlük bu ziyaret, yalnızca ikili ilişkileri değil, ABD-Çin rekabeti gölgesinde şekillenen yeni bir çok kutupluluk döneminde, "bağlantısız" kalmaya çalışan büyük güçlerin stratejilerini de gözler önüne serdi.

Ziyaret, Delhi'nin Washington ile Moskova arasında sürdürdüğü hassas dengenin hem bir göstergesi hem de bu dengeyi koruma iradesinin bir testi niteliğinde.

Tarihin Gölgesi ve Güncel Baskılar Arasında Bir İttifak

Rusya-Hindistan ilişkileri, Soğuk Savaş dönemine dayanan derin bir stratejik güven üzerine inşa edilmiştir. SSCB'nin 1971'deki Bangladesh Kurtuluş Savaşı'nda Hindistan'ın yanında yer alması ve tarih boyunca Pakistan'a karşı veto gücünü Delhi'den yana kullanması, Hindistan'ın kolektif hafızasında silinmez bir yer edindi.

Bu güven, bugün Modi hükümetinin, Batı'nın Rusya'ya yönelik yoğun diplomatik ve ekonomik baskılarına rağmen ilişkileri tamamen koparmamasının altında yatan en önemli psikolojik ve stratejik sebeptir.

Ancak güncel realiteler tarihi bağlardan çok daha karmaşık. ABD, Hindistan'ı "Hint-Pasifik" stratejisinin kilit taşı ve Çin'e karşı denge unsuru olarak görüyor. Bu nedenle, Delhi'nin Rusya ile özellikle enerji ve savunma alanındaki yakın işbirliği, Washington'da giderek artan bir rahatsızlık kaynağı. Ukrayna'daki savaş, bu gerilimi doruğa çıkardı.

Hindistan, Batı yaptırımlarına tam anlamıyla uymayı reddederek indirimli Rus petrolünü büyük miktarlarda satın almaya devam etti. Bu hamle, ülkenin enerji güvenliği ve ekonomik çıkarları için hayati önemdeydi, ancak ABD ile ilişkilerde ciddi bir sınamaydı. Putin'in ziyareti, Delhi'nin bu "stratejik özerklik" vurgusunu sürdürme kararlılığının bir mesajı olarak yorumlandı.

Ziyaretin Somut Çıktıları: Silahlar, Enerji ve İnsan

Ziyaret, iki ülkenin ortak çıkar alanlarını somut anlaşmalarla pekiştirdi. Ana gündem maddeleri şunlardı:

  1. Savunma İşbirliğinin Pekişmesi: Hindistan ordusunun modernizasyonunda Rus yapımı sistemler kritik rol oynuyor. Ziyaret kapsamında, S-400 Triumf hava savunma sistemlerinin tedarik sürecinin devamına ve muhtemelen ek bataryaların satışına dair mutabakatlar sağlandı. Bu sistemler, Hindistan'ın Pakistan ve Çin ile olan gerilimli sınırlarında hava savunma kabiliyetini dönüştürücü nitelikte. Ayrıca, Rusya'nın beşinci nesil savaş uçağı Su-57'nin ve denizaltı, tank gibi diğer ileri teknoloji platformlarının satışına yönelik görüşmelerin derinleştirildiği belirtiliyor. Bu işbirliği, Hindistan'ın Batı'dan alternatif tedarikçi bulmanın zor ve zaman alıcı olduğu askeri sistemlere bağımlılığını gösteriyor.

  2. Enerji ve Ticaret Koridoru: İndirimli Rus ham petrolü, Hindistan'ın enflasyonla mücadelesi ve ekonomik büyümesi için adeta bir can simidi oldu. Ziyaretle birlikte, bu alışverişin sürdürülebilir kılınması ve yerel para birimleriyle ticaret mekanizmalarının güçlendirilmesi hedefleniyor. Ayrıca, Rusya'nın gübre ihracatının devamlılığı da Hindistan'ın tarım sektörü ve gıda güvenliği için hayati önem taşıyor. Karşılığında, Hindistan, Rusya pazarına ilaç, tarım ürünleri ve tekstil ihracatını artırmayı amaçlıyor.

  3. Yeni Bir İşbirliği Alanı: İnsan Sermayesi: Ziyaretin en ilginç boyutlarından biri, insan hareketliliği üzerine yapılan vurguydu. Rusya, özellikle yüksek teknoloji ve mühendislik alanlarında ciddi bir nitelikli işgücü açığı yaşıyor. Hindistan ise genç ve dinamik bir profesyonel nüfusa sahip. İki ülke arasında imzalanan İşgücü Hareketliliği Anlaşması, Hintli mühendis, doktor, IT uzmanı ve teknisyenlerin Rusya'da çalışmasının önünü açacak. Bu, Rusya'nın insan kaynağı ihtiyacını karşılarken, Hindistan için de yeni bir iş ve döviz geliri kapısı oluşturacak.

Hindistan'ın Üçlü Denklemi: Rusya, ABD ve Çin

Delhi'nin bu denge siyasetini anlamak için, Çin faktörünü de hesaba katmak gerekiyor. Hindistan için en büyük stratejik endişe, sınır anlaşmazlıklarının sıcak çatışmaya dönüşme riski taşıdığı Çin'dir.

Bu noktada, Hindistan hem Rusya'dan hem de ABD ve müttefiklerinden (Japonya, Avustralya) aldığı diplomatik ve askeri desteği bir denge unsuru olarak kullanıyor. İlginç olan, Rusya'nın da Çin ile "sınırsız" bir ortaklığa sahip olması. Bu durum, Delhi için karmaşık bir durum yaratıyor: Askeri teçhizatının büyük kısmını tedarik ettiği Rusya, aynı zamanda en büyük rakip olan Çin'in en yakın stratejik ortağı.

Ancak Hindistan, Rusya'yı Çin'e karşı bir koz olarak değil, daha çok Batı'ya karşı bir dengeleyici ve kendi stratejik özerkliğinin garantörü olarak görüyor. ABD'nin zaman zaman öngörülemez ve koşullu davranabileceğine dair bir algı, Delhi'de güçlü bir şekilde yer ediyor. Rusya ile ilişkiler ise daha istikrarlı ve öngörülebilir bir temele sahip.

Modi hükümeti, Çin tehdidine karşı ABD ile "Dörtlü Güvenlik Diyaloğu" (QUAD) çerçevesinde işbirliğini derinleştirirken, aynı zamanda Rusya ile geleneksel savunma ve enerji bağlarını koruyarak, tek bir ülkeye bağımlı olmaktan kaçınıyor.

Çıkarımlar ve Gelecek Senaryolar

Putin'in Hindistan ziyareti, uluslararası sistemin artık katı bloklara ayrılmadığının, ülkelerin çok yönlü ve pragmatik ittifaklar geliştirdiğinin açık bir kanıtı. Hindistan, bu yeni dönemin en başarılı aktörlerinden biri olarak öne çıkıyor. Ziyaretin başarısı, somut anlaşmaların ötesinde, Delhi'nin "bağlantısız" bir güç olarak manevra kabiliyetini koruyabildiğini göstermesinde yatıyor.

Gelecekte, bu denge siyasetinin sürdürülebilirliği birkaç faktöre bağlı olacak:

  • Ukrayna Savaşı'nın Seyri: Savaşın uzaması ve Batı yaptırımlarının şiddetlenmesi, Hindistan'ı daha zor seçimler yapmaya zorlayabilir.
  • ABD'nin Yaklaşımı: Washington, Hindistan'ın Rusya ile ilişkilerine yönelik toleransının sınırlarını ne ölçüde zorlayacak? QUAD içindeki işbirliği, bu gerilimi yönetmede kilit rol oynayacak.
  • Çin'in Davranışları: Himalaya sınırındaki herhangi bir büyük gerilim, Hindistan'ın Batı'dan ve Rusya'dan beklentilerini kökten değiştirebilir.

Sonuç olarak, Putin'in Delhi ziyareti, Hindistan'ın bir "meydan okuma" değil, bir "özgüven" gösterisiydi. Kendi ulusal çıkarlarını, küresel bir kriz ortamında bile, karmaşık ittifak ağları içinde tanımlayıp koruyabilen bir büyük güç olduğunu ilan etti. Bu ziyaret, 21. yüzyıl diplomasisinin, sabit kamplara değil, akışkan ve çıkar temelli ilişkilere dayanacağının bir habercisi niteliğinde.