MHP: 1917 Bolşevik İhtilali'nde Türkler önemli rol oynadı
Milliyetçi Hareket Partisi Siyasi Partiler ve Liderlik Okulu’nun eğitim faaliyetleri çerçevesinde “Türk Cumhuriyetlerinin Bağımsızlıklarının 20. Yılı ve Türkiye İlişkileri” konulu bir panel düzenledi.
MHP Genel Merkezi’ndeki panelin oturum başkanlığını Doç. Dr. Ahmet Selim Yurdakul yaptı. Panele konuşmacı olarak, Doç.Dr. Hasan Ali Karaasar, Prof. Dr. Mustafa Erdem, Doç. Dr. Şenol Kantarcı, Doç. Dr Celalettin Yavuz ile partililer katıldı.
Konuşmasında Türk devletleri arasındaki problemlere değinen Doç. Dr. Hasan Ali Karaasar, bunları “Türkmenistan ve Azerbaycan arasında yaşanan Hazar Denizi problemi, Özbekistan ve Türkmenistan arasında, merhum Türkmenbaşı’nın ölümünün ardından yaşanan sorunlar, Kırgızistan ve Özbekistan arasında yaşanan çatışmalar, Oş Olayları, Kırgızistan’ın yönetim değişimi sırasında yaşanan sorunlar, Kırgızistan’ın parlamenter demokrasiye geçişi ile birlikte bölge ülkelerinin bu yönetim tarzına sıcak bakmaması, Türkiye ile Azerbaycan arasında Ermeni Açılımı’ndan kaynaklanan problemler.” olarak sıraladı.
Prof. Dr. Mustafa Erdem ise “Türk Coğrafyası Dini Hayat ve Kültürel Yaşamı” üzerine değerlendirmelerde bulundu. Erdem, Rusya’da yaşayan Türk nüfusunun mevcut Türk devletlerinin nüfusundan fazla olduğuna dikkat çekti. 1917 Bolşevik İhtilali’nin olmasında, Türklerin büyük rol oynadığını dile getirdi.
Orta Asya’da dini eğitim kurumlarının yetersiz olduğuna dikkat çeken Erdem, dinin bir fıtri ihtiyaç olduğunu vurguladı. Erdem, “Din adamları, din öğretiminde yetersiz. Bu açıdan misyonerler bölgede ciddi faaliyet içeresinde ve oldukça başarılı. Bölgedeki Müslümanlar gittikçe Hristiyanlaşıyor. Yaşanan gelişmeler gösteriyor ki Sovyetler’in ardından bölgede dini tahribat daha fazla. SSCB döneminde, bu şekilde tahribat yoktu. İnsanlar, dini nikahını yapıyor, dini vecibelerini yerine getirebiliyordu. Ancak şu an durum böyle değil. Bölgenin, dine olan ihtiyacı, Türkiye bölgeye yardım elini uzatması ile ancak gerçekleşebilir.” diye konuştu.
Doç.Dr. Şenol Kantarcı ise Türkiye ve Türk dünyası arasındaki ilişkiler sorunlar ve Çözüm arayışlarına değindi. Kantarcı, Türkiye ve Türk dünyası arasındaki ilişkilerin entegrasyon temeli üzerine inşa edilmesi gerektiğini belirtti. Türk dünyası ve Türkiye ilişkilerinin tarihi boyutu hakkında da bilgi veren Kantarcı, 1991 yılında kurulan ilişkilerde tam anlamıyla bir güven olgusunun oluşturulamadığını, 1998 yılında ilişkilerin giderek geliştirildiğini ifade etti. Bölgede emperyalist güçlerin mücadeleleri olduğunu kaydeden Kantarcı, bölgedeki ülkelerin, gelişmelerinin bir türlü sağlayamamasını ve entegrasyonun sağlanamamasında bu unsurun etkili olduğunu ifade ederek şöyle konuştu:
“Bu ülkelerde demokrasi unsuru yok. Bölgede, demokratik görünümlü baskıcı totaliter rejimler mevcut. Bölgede yolsuzluk ve rüşvet büyük bir problem. Ülkelerdeki iş adamları ile konuştuğumuzda işlerin bölgede rüşvet ile sağlandığını belirtiyorlar. Zengin yoksul arasında bir uçurum söz konusu. Rusya’nın bölgedeki en büyük kaygısı ise Türkiye ile bölgenin bir entegrasyonun yaşanması. Ancak, böyle bir entegrasyonun yaşanması konusunda ülkelerin isteksizliği söz konusu. Türkiye yüzünü Batıya dönmüş vaziyette.”