Düşmanlıktan stratejik ortaklığa; Rusya ve Türkiye’yi ortak hedefler yaklaştırdı
Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev’in Türkiye’ye yapacağı ziyaret, Moskova ve Ankara arasındaki ikili ilişkilerin doruk noktasını oluşturacak. 20 yıl içinde iki ülke çok milyarlı ticaret hacmi ve uluslararası sorunlarda benzer bakışlarıyla düşmanlıktan stratejik ortaklığa kadar uzanan önemli bir yol katetti.
Gağdaş Rus-Türk ilişkilerinin tarihi sadece 20 yılı buluyor. 1991 yılına kadar biz birbirimize nerdeyse tam bir potansiyel düşman gözüyle bakıyorduk. Türkiye NATO’nun güney Sovyet sınırında ileri karakol görevini yerine getiriyordu ve Kuzey İttifakı’nın sayı olarak ikinci büyük ordusuna (ABD’den sonra) sahip idi. Ki olası savaş durumunda Sovyet ordu birliklerine karşı koyması gerekiyordu. SSCB’nin yıkılmasıyla da değişiklikler yaşanmaya başladı.
Gerçi, her ülkenin çok sayıda uzmanı 1990’lı yıllarda boşuna zaman harcandığına da inanıyor. Özellikle en sık bu görüşü Türkiye’de duymak mümkün. Türkiye’de “Yeltsin dönemi” gizli kötü horgörüyle çağrıştırılıyor. Ankara’nın dargınlığı, SSCB’nin yıkılmasının ardından yeni Rusya’nın ilan ettiği siyasi rotayla izah ediliyor. Moskova’nın dış politika yönü, sürekli Doğu ile ilişkilerine zarar verme pahasına genellikle Batı’ya yönelik idi.Sonuçta Rusya Federasyonu ve Türkiye arasındaki ikili ilişkilerin kurulması işiyle her iki ülkenin onlarca girişimci insanı meşgul olmaya başladı, ki bu insanlar kendi aralarında ilk ekonomik ilişkiler kurmayı başardı. Boş Rus piyasasının her ürüne ihtiyacı vardı. Türkiye bu ihtiyacı karşılayan ülkelerden biri oldu. Tekstil üretimi sahibi Türk işadamı Ömer Sertkaya Kommersant’a yaptığı açıklamada şöyle dedi: “O yıllar hayırlı, bereketli idi.” Aynı eşit zamanda çok sayıda Türk inşaat firmaları Rus kentlerinin inşa işlerine başladı. Rus turistler ise giderek gelişen Türk deniz tatil bölgelerine akın ediyordu.
Kısaca siyasi işbirliği düzeyi uzun yıllar ekonomik işbirliğinin gerisinde kaldı.
Moskova-Ankara ilişkilerini uzun yılar bazı Türk çevrelerinin Çeçen ayrılıkçılığına verdiği gayri resmi destek de olumsuz etkiledi. Rusya bunun karşılığı olarak kendi topraklarında Türkiye’de yasaklı bulunan Kürt İşçi Partisi’nin (PKK) faaliyetine yeşil ışık yaktı. Gerçi 1990’lı yılların sonlarına doğru durum düzelmeye başladı. Kommersant’a konuşan Rusya Şarkiyat Enstitüsü Yakın ve Ortadoğu ülkeleri Araştırma Merkezi’nin Türkiye Masası Başkanı Natalya Ulçenko görüşlerini şöyle aktardı: “Türkiye’ye yönelik Rus doğalgazının sevkiyatını öngören Mavi Akım doğalgaz boru hattı anlaşmasının imzalanması ve daha sonraki aşamada bu alandaki işbirliğinin artması var olan çok sayıdaki sorunların çözümü için elverişli, hoş bir ortam oluşturdu.”
Örneğin, Karadeniz boğazlarından gemilerin geçmesiyle ilgili uzun yıllara dayalı sorunlar ortadan kaldırıldı, Ankara kendi bölgesinde İçkerya (ayrılıkçı Çeçen yönetimi) taraftarlarını kıstırırken, Moskova da aynı tutumu PKK’lılar için yaptı: Moskova Kürt lider Abdullah Öcalan’a siyasi sığınma hakkını vermeyi apaçık bir şekilde reddetti. Daha sonra Öcalan Kenya’da Türk istihbarat güçlerince yakalandı.
2003 yılı ise ikili ilişkiler açısından önem arzetti: O yılda Türk parlamentosu beklenmedik bir şekilde Irak’a saldırı yapabilmek için ABD askeri birliklerine kendi kara ve hava sahasını açmayı reddetti. George Bush başkanlığındaki ABD yönetimi kızmıştı. Fakat olup bitenlere bakılırsa Moskova Türkiye’nin bu adımını şöyle algıladı: Ankara ABD ve NATO’ya taraf bakmadan kendi bağımsız politikasını yürüttüğüne ilişkin rotasını nihai onayını ortaya koydu.
Ayrıca Ağustos 2008’te Güney Osetya ve Abhazya’da Rus askeri operasyonu sırasında Türkiye’nin itidalı, ölçülü tepkisi daha fazla manidar oldu. Ki Rus askeri operasyonu bu cumhuriyetlerin Gürcistan’dan bağımsız bir statü kazanmasını da güçlendirdi. Daha fazlası, Ankara şaşırtıcı olarak Moskova ile burun buruna gelmesi için Tiflis’e destek vermeye çalışan ABD, Deniz Kuvvetleri’ne bağlı gemilerin Karadeniz İstanbul boğazından geçmesine uzun süre izin vermedi.
Gözlemciler Moskova ve Ankara arasındaki ilişkilerin artan güven düzeyini Rusya Başbakanı Vladimir Putin ve Türk meslektaşı Recep Tayyip Erdoğan’ın isimleriyle ilişkilendiriyor. Uzmanlar her ülkede çözümü istenilen, talep edilen ortak hedeflerin onları yaklaştırdığına işaret ediyor. Özellikle sayın Putin’in oligarkların iktidardan uzak mesafeli durmasını sağlaması yönündeki adımları, sayın Erdoğan’ın Türkiye silahlı birliklerinin siyasi yaşama etkilerini sınırlandırmak için izlediği politikalarıyla kıyaslanıyor.
Birçok uzmana göre ise şimdiki ortaklığın en temel taşını dev ortak enerji projeleri oluşturuyor. Sayın Ulçenko da bu konuda görüşlerini şöyle kaydetti: “Rus yönetiminin yurtdışı ortaklarına yönelik doğalgaz sevkiyatı hususunda uzun vadeli heveslerini ve elimizdeki doğalgaz rezervlerini göz önünde bulundurursak, bu durumda Türkiye ile stratejik ilişkilerin uzun süre devam edeceğini söyleyebiliriz.”
Aleksandr Reutov, Kommersant Dış Haberler