Osmanlı'yı soykırımla suçlayan ilk kişi
Her şeyden önce 1915’te gerçekleşen yer değişimi (tehcir), soykırımın hiçbir uluslararası tanımlamasına uymaz. (Bknz: Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Roma Statüsü) Yahudi asıllı, Polonyalı bir hukukçu olan Raphael Lemkin1944 yılında soykırımı tanımlamış ve demiş ki, “tarihte ilk kez bu, Ermenilere karşı uygulanmıştır!” O güne değin Ermenilerin toplu katliam gibi bir iddiaları yok. Kimi Amerikalı ve Fransız asıllı Ermeniler, Lemkin’in bu tezine dört elle sarılır tabi. Amaç, Türkiye’den tazminat koparmak! Hele de sonraki yıllarda Almanya Yahudilere tazminat ödeyince, iştahlar iyice kabarıyor. Hınçak ve Taşnak örgütleri, toplu tazminat davası açmak için avukatlarla görüşmeler bile yapıyor! Neyse...
Efendim, Müslüman ve Ermeni Osmanlı yurttaşları yüzyıllarca uyum, dostluk ve kardeşlik içinde yaşamadı mı bu topraklarda? Yaşadı. Ne zamana kadar? Ruslar, Osmanlı’yı parçalamak, Ermeniler’e sözde bağımsız bir devlet kurdurmak için kolları sıvayana kadar. Osmanlı-Rus savaşı 3 Mart 1878’de imzalanan Ayestefaos Antlaşması’yla noktalandı. Sırtında Osmanlı üniforması taşıyan Stefan Aslanyan Paşa’yla Ohannes Nuriyan Efendi gizlice Edirne’ye gitti; Rus Başkomutanı Grandük Nikola’nın elini öptü, yapılacak antlaşmaya Ermenilerle ilgili bir madde konmasını istedi. Madde şudur: “Babıali Ermenilerin yaşadığı vilayetlerde yerel durumun gerektirdiği iyileştirmeleri gerçekleştirecek, Kürt ve Çerkezlere karşı Ermenileri koruyacak.” Bu madde daha sonra Ayestefanos’un yerine geçecek Berlin Antlaşmasına 61. Madde olarak girecektir. Berlin’de bu maddeye bir cümle eklenmiştir, o da “büyük devletlerin” gelişmeleri izleyeceği ve denetleyeceği yolundadır. Bu işi de İngiliz üstlenir.
Şimdi, Rus ordusunca desteklenen, Fransız istihbarat ve Ermenilerinin de katkılarıyla gerçekleşen, Ermeni isyan ve katliamlarında tam tamına 534 bin Müslüman Türk-Kürt-Çerkez yaşamını yitirmiştir. Hesaba yatın hele; 1890 yılında Erzurum isyanı, Kumkapı ayaklanması ve Birinci Sason isyanını 1892-93’de Merzifon, Kayseri, Yozgat isyan ve Müslüman kıyamları izler. Derken 1895’te Maraş isyanı patlar, 1896’da Van ayaklanması ve 26 Ağustos’ta Osmanlı Bankası olayı Pastırmacıyan ve Ermeni komitacılarca gerçekleştirilir. Ardından 1904’de İkinci Sason isyanı çıkar, 21 Temmuz’da Ermeni komitacılar Yıldız Camii’nde II. Abdülhamid’e suikast düzenler. Aradan beş yıl geçer 1909’da Adana İsyanı çıkar. Ve geliriz 1915’e. Önce 15 Nisan’da İkinci Van İsyanı ve Müslüman katliamı gündeme oturur. Osmanlı Devleti, Ermenileri silahlandıran, kıyamlar düzenleyen Ermeni komitelerini kapatır ve bu bağlamda 2 bin 345 kişi tutuklanır. Hemen ardından, 3 Mayıs’ta Ermeniler, “Van’da bir tek Müslüman bırakmayacağız” naralarıyla kıyama soyunur! Bunun ardından 27 Mayıs’ta Yer Değiştirme Yasası çıkar.
Peki madem 1915’te soykırım oldu, bir tek Ermeni kalmadı Osmanlı mülkünde, 1918’de Ermeni komitacı Arşak, Bayburt’ta Müslüman katliamına nasıl kalkıştı? Ermeni komitacılar nasıl Kars’ın doğusundaki Subatan köyünde 750 Müslüman’ı katletti? Ardından 1 Mayıs’ta, “yok edilen Ermeniler” nasıl çoluk çocuk demeden 60 kişiyi Kars’ta kurşuna dizdi? Ve de 12 Ocak 1920’de, 450 kişilik Ermeni Süvari Birliği nasıl Antep’in Arapdar köyünde bütün Müslümanları işkenceden geçirerek öldürdü? Bunlara ekleyecek o kadar çok Müslüman kıyamı var ki, bir değil on köşe yazısına sığmaz arkadaş! Yabancısı neyse de, bu toprağın insanlarının soykırım naraları yok mu, insanı asıl üzen, zaman zaman da çileden çıkaran bu işte!