Silahsızlanma Çalışmaları

| Celalettin Yavuz
2008 yılından beri, fark edebilenler için ABD ile Rusya arasında müthiş bir "satranç partisi" olduğunu söylemek mümkündür. Bu satranç oyununda piyon ya da önemine göre diğer taşlar da var. Bu taşlar içerisinde İran var, Ermenistan var, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Gürcistan, Kosova, Sırbistan, Ukrayna, Azerbaycan var. Tabii ki, Afganistan, Kırgızistan, ayrıca Türkiye de var.

ABD'nin 2007'de iyice dillendirdiği, Orta Avrupa'da "Füze Kalkanı" projesinde kullanılan taşlar arasında Polonya ve Çek Cumhuriyeti vardı. Sözde İran balistik füzelerine karşı düşünüldüğü için, İran da bu oyuna alet edilmeye çalışılmıştı. Her ne kadar inanmasalar da, AB'nin ağır topları Almanya ve Fransa da dönemin ABD Başkanı George W. Bush'un bu Füze Kalkanı "oyuncağını", Nisan 2008 tarihli NATO'nun Bükreş zirvesinde kerhen kabul etmişlerdi. Bu olay Rusya'nın kesinlikle "kabul edilemez" bulduğu bir gelişmeydi. Nitekim zirvenin ardından Bush, bizzat Rusya'ya giderek Devlet Başkanı Dimitry Medvedev ile Başbakan Vladimir Putin'le görüşmüş, Rusya'yı iknaya çalışmıştı. Ama Rusya, bu "Füze Kalkanı"nın doğrudan kendisine yönelik olduğunu gayet iyi biliyordu.

NATO'nun Bükreş zirvesinde ayrıca NATO üyeliği isteyen Ukrayna ve Gürcistan'a büyük ölçüde umut vaat eden bir perspektif sunulmuştu. Rusya, Ukrayna gibi halkının çoğunluğu Slav kökenli bir "ön bahçe"ile Güney Kafkasya'da Karadeniz'le sahildar "arka bahçe"sinin NATO üyeliğini onaylamamaktaydı. Ama Rusya'ya rağmen bu konudaki gelişmeler hızlanıyordu. Sırbistan'ın hükümranlık sahasındaki Kosova da Şubat 2008 içerisinde bağımsızlığını ilan etmiş, önceden ikaz etmesine rağmen Kosova da kısa bir süre içerisinde ABD ve AB ülkeleri (Yunanistan hariç) tarafından tanınmıştı. Zaten 2005 sonu 2006 başlarında Romanya ve Bulgaristan'la yapılan anlaşmalarla ABD, bu iki ülkede de askeri üs kiralamıştı. İşte bu üsler, aynı ülkelerin NATO üyeliği, Kosova'nın bağımsızlığı, Füze kalkanı ve Ukrayna ile Gürcistan'ın "Doğu'ya Doğru Genişleme" projesine iyice dahil edilmesi, adeta öfke sebebiyle burnundan soluyan Rusya'yı infilak ettirdi. Güney Osetya'ya "bir ders vermek" isteyen Gürcistan Silahlı Kuvvetleri Ağustos 2008 başında Güney Osetya'ya girince, Rusya da askeri güçlerini Gürcüler üzerine sürdü ve Tiflis'e 60 km kadar yaklaştı. Üstelik bunlar yaşanırken Rus ve Amerikan liderleri Çin'in misafirperverliğinde, yan yana "Pekin Olimpiyatları"nı" izliyorlardı. Masa başında yapılan hamleye Rusya'nın hamlesi sert ve silahla gerçekleşmişti.

2009 başlarında göreve başlayan ABD Başkanı Barack Obama'nın dış politikadaki önceliklerinden biri, seçim beyanlarında söz verdiği gibi "Afganistan" idi. Bu arada Irak'taki askerleri de en kısa sürede çekme sözü vermişti. Ancak, Obama'nın henüz makamına oturduğu sırada öncelik verdiği Afganistan konusunda, önemli bir sorun yaşanmaya başlandı. Bu sorun, 2001'den beri Afganistan'a hava yoluyla yapılan lojistik desteğin ileri üssü konumundaki Manas hava üssü ile ilgili pürüzlerdi. Kırgızistan, ABD'ye "en kısa sürede üssü boşalt!" diye bilgi vermişti. Aynı günlerde Moskova'da bulunan Kırgız Cumhurbaşkanı Kurmanbek Bakiyev de Medvedev'le miktarı 2 milyar doları aşan bir kredi anlaşması imzalamıştı. Bunun önemli bir miktarı bir baraj projesi iken, bir miktarı da "yardım" idi.

ABD'nin Manas üssünden mahrum olacağını gören Rusya, silah olmamak kaydıyla Afganistan'a yönelik lojistik destek için Rus demiryolu sisteminin kullanılabileceğini deklare etti. Bu hareketle Rusya, bir bakıma Afganistan için karşılıksız "işbirliği" teklifinde bulunuyordu. Ancak, Bakiyev çantasını doldurmuş olarak Bişkek'e döndükten sonra bu kez de ABD ile pazarlıklar başladı. ABD'nin merkezi Kuvvetler Komutanı Orgeneral David Petraeus bile Kırgız yöneticilerle Manas üssü için görüştü. Neticede Haziran 2009 içerisinde üssün kullanımı konusunda 180 milyon dolara anlaşma sağlandı. Bu anlaşmayla ABD, Rusya'ya rağmen yeni ve başarılı bir hamle gerçekleştirmişti.

ABD'nin bu hamlesine Rusya'nın yeni bir hamle ile karşılık vermesi için uzun bir süre beklenmedi. Rusya, Kırgızistan'da "aşırı akımlara karşı mücadele" maksadıyla ikinci bir üs kurmak için faaliyete geçti. Rusya'nın bu girişimi en sert tepkiyi, "yoğun askerleştirme faaliyeti ile bölge dengesini bozmakta olduğu" gerekçesiyle, Özbekistan gösterdi. Ama Rusya faaliyetine başlamıştı bir kere...

Aynı tarihlere yakın, Temmuz 2009 içerisinde Rusya'yı ziyaret eden ABD Başkanı Obama da nükleer silahların adetleri ve atma vasıtalarının sınırlandırılması konusunda yeni bir "START" anlaşması için uygun zemin yakaladı. Bu zemin üzerinde tarafların teknik kadroları çalışmaya başladılar. Hatta çalışmanın Aralık 2009'da bile sona ereceği ve anlaşmanın imzalanacağı ileri sürülmüştü. Bu "uzlaşma" içeren ziyaretin ardından Obama, Orta Avrupa ülkelerindeki "Füze Kalkanı" projesinin başka bir bölgeye, muhtemelen İran'a yakın coğrafyadaki NATO ülkelerine kaydırılabileceğini, kesinlikle Polonya ve Çek Cumhuriyeti'nde kurulmayacağını söyledi. Böylece Rusya, satranç oyununda bir önemli hamleyi daha kazanç hanesine yazıyordu.

Öte yandan, 2003 yılından beri nükleer silah ürettiği ileri sürülen İran'ın, olası bir ABD ve İsrail hava saldırılarına karşı Rusya'ya 2007 yılında sipariş vermiş olduğu S-300 hava savunma füzelerinin tesliminde gecikme oluyordu. Daha doğrusu Rusya, hem bu füzeleri vermemekte diretiyordu. Keza bilhassa Medvedev'in ağzından İran, yeni ortaya çıkan "gizli" uranyum zenginleştirme tesisleri sebebiyle daha önceleri yaşanmayan sertlikle eleştiriliyordu. Hatta ağustos 2009'da, Karadeniz kıyısında İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez ile görüşen Medvedev Rusya'nın, İsrail'i huzursuz edecek saldırı silahlarını İran'a satmayacakları sözünü dahi veriyordu. Bu kez de satranç oyununda İran yeniden sahneye sürülmüş, yanında da İsrail vardı. Oyunun geneline göre bu hamle ABD'nin kazanç hanesine yazılıyordu.

Türkiye'nin Ermenistan'la sınır kapılarını açma konusundaki protokollerin imzalanmasında direnç göstermeyen Rusya, Latin Amerika'da ABD'nin hasımları olan Venezuella ve Bolivya ile ilişkilerini pekiştiriyordu. Venezuella devlet Başkanı Hugo Chavez, bir taraftan Rus silahlarını envantere katarken, bir taraftan da sadece Rusya tarafından tanınan Güney Osetya ile Abhazya'nın bağımsızlığını tanıyarak, Rusya'ya siyasi destek veriyordu.

Şubat 2010'un başlarında ABD-Rusya arasındaki "uzlaşma" Romanya'da hasar aldı. Romen Cumhurbaşkanı yaptığı açıklamada, "Füze Kalkanı" projesinin Romanya'da tesis edileceğini söyledi. Romanya'da kurulacak balistik füze savunma projesi, Rusya'ya daha yakın coğrafya olması sebebiyle, aslında Polonya-Çek Cumhuriyeti'ndekine nazaran Rusya'yı çok daha fazla rahatsız edebilecekti. Bu gelişme ile ABD, satrançta önemli bir hamleyi gerçekleştirmişti.

İki "büyük oyuncu"nun hamlelerini izleyenler şimdi Rusya nasıl bir karşılık verecek diye beklerken, haber Kırgızistan'dan geldi. 2005 yılında, ABD'nin Gürcistan ve Ukrayna benzeri renk kodlarıyla belirlenen "devrimine" benzer şekilde ve "seçim"le Askar Akayev'i cumhurbaşkanlığından eden Kurmanbek Bakıyev, 7 Nisan 2010'da muhalefetin halk hareketine dönen fiili durumu ile cumhurbaşkanlığı makamını terk etti. Oysa ayrı Bakıyev, Temmuz 2009'daki seçimlerde makamını ve görevini korumayı başarmıştı. Ne oldu da daha aradan bir yıl bile geçmeden alaşağı ediliyordu? Bunun cevabı; Rusya beklenen hamleyi yaptı!" şeklinde olabilirdi.

Bakıyev'in bir daha görevine dönüp dönemeyeceği tartışılırken, olayın ertesi günü ABD ve Rus devlet başkanları Prag'da birbirlerine gülücükler dağıtarak çok önemli bir gelişmeye imza attılar. Bu imzalarla ABD ve Rusya 1.550 nükleer başlığı karşılıklı azaltma taahhüdünde bulundular. Kuşkusuz ki, imza atılırken Obama da Kırgızistan'a karşılık ABD'nin nerede ve nasıl bir hamle yapacağını düşünüyordu...

Sonuç

ABD ve Rusya, bir taraftan birbirlerine yaklaşırlarken, diğer taraftan çıkarlarının örtüşmediği alanlarda bu satranç oyununu sürdürmeye devam edeceklerdir. Biri hala dünyanın en büyük "küresel" gücü, diğeri de potansiyel "küresel" güç özelliği taşıyan ve özellikle de enerji hatlarının vanasına hükmeden "küresel enerji gücü"dür.

ABD-Rusya satrancı daha çok su kaldırır! Bu güçlerin satranç oyununda birileri piyon, birileri kale, birileri at olmaktadır. Dileriz "sıfır sorun" politikasını savunanlar, bu ikilinin satrancında Türkiye'yi bir "piyon" gibi kullandırmamayı becerebilirler. Dileriz kendi satranç oyunumuzu kurarak, Türk Cumhuriyetlerinin de piyonlaşmadan, dünya siyasi sahnesinde hak ettiği yeri almaya çalışmasına yardımcı oluruz. Onların ayağa kalkması demek, Türkiye'nin de daha yükseğe çıkması demektir zira...

http://www.turksam.org/tr/a1977.html