Nazım Hikmet'in ‘sağ’dan görünüşü

Ölümünün üzerinden 50 yıl geçmesine rağmen Nazım Hikmet, hâlâ Türkiye’deki komünizm düşüncesinin sembol ismi. Edebî şahsiyeti ve politik duruşu; onu, çoklarının kahramanı kıldı. Peki her fırsatta Necip Fazıl’ın karşısına temsilen konan şair, sağ cenahta nasıl yorumlanıyor?

Ölümünün 50. yılı olan Nazım Hikmet sadece sol düşünce için değil, Türkiye şiiri için de önemli bir isimdi. Yıldızlaşmasının tek sebebi Türkçeye ve diğer dünya dillerine kazandırılmış olan lirik ve içten dizeleri değildi sadece. Sosyalizm akdi ve kendisini davasına adamışlığıyla sol kökenli grupların idolü haline geldi. Döneminde ve vefatı sonrasında edebiyatını ideolojisine kurban ettiğine dair çok fazla tenkit de aldı. Hatta gereğinden fazla tabulaştırıldığına dair de.. Hal böyleyken Türk sağına göre Nazım nerede duruyor demeden olmazdı. Onun poetikası ve politikası hakkındaki mülahazalarını sağ görüşlü mütefekkirlere sorduk…

Hiçbir sanatçı fikirleri nedeniyle yasaklı olmamalı

Prof. Dr. Alaattin Karaca: “Nazım’ın egemen dil biçimi ve sesi değiştirdiğine kuşku yoktur. Egemen poetik arkın dışında yeni bir şiir getirmiştir. Bu şiir sosyalist ideolojiden beslenir ancak döneminin iktidarının uygarlık anlayışı ve felsefesi göz önüne alındığında Nazım’ın egemen iktidarının felsefesine aykırı, muhalif bir politika izlediğini düşünmüyorum. Onun şiiri Ece Ayhan’ın deyişiyle Kemalistler arasındaki bir iktidar kavgasından başka bir şey değildir. Temelde Nazım da Batıcı, seküler, pozitivist poetika ve politikanın izindedir. Ancak Nazım’ın politik ve poetik tercihler doğrultusunda uzun süre Türk akademilerinin uzağında tutulduğu da bir gerçektir. Gerek yüceltme, gerekse yasaklama nedeniyle Nazım’ın eserlerinin ıskalandığını eser yerine efsanevi bir hayat hikâyesinin dillerde dolaştığını belirtmek isterim. Sonuçta sanatçıların politik ve poetik tercihleri nedeniyle yasaklanmasını da doğru bulmuyorum.”

Bugün de edebiyat ideolojik dengeye dayanır

Ali Ünal: “Türkiye’de sol, sağın değerlerini kabul etmemiştir. Ne Yahya Kemal, ne Sezai Karakoç ne de Necip Fazıl sol cenah tarafından kabul edilmemiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar dahi kabul görmemiştir. Mümin olan aydınların hiçbiri dikkate alınmamıştır. Bugünse Nazım Hikmet’e karşı Müslümanlar itibar ederler. Sol cenah İsmet Özel’i göklere çıkarırken, inancı değiştiğinde silmişlerdir. Necip Fazıl bohem bir hayat sürerken solcular onu anarlardı. Cahit Zarifoğlu sol cenahta anılmaz, Yahya Kemal yahut Peyami Safa’nın da adına rastlamadım. Nazım’ın şiiri çok kuvvetli değildi fakat solun tesirinde yazdığı için kabul görmüştür. Bugün de hâlâ edebiyat ideolojik dengeye dayanır.”

Nazım son yüzyılın en önemli Türk şairlerindendir

Cahit Koytak: “Nazım Hikmet Türk şiirinin son yüzyıldaki en büyük şairlerinden biridir. İnsanlar bunun kıymetini bilsin bilmesin hissedilir bir tesiri var. Elbette başka büyük şairler de var, Nazım da bunlardan biri. Tabii belli bir kesimde tapılma düzeyinde yüceltilmekte ve tapılan her şey anlaşılmadan tapılır hale geliyor. Bazı kesimlerde ise Nazım’dan etkilenildiği ve sevildiği halde görüşler iki kampa ayrıldığı için bu sevgi ifşa edilmiyor. Fakat bu durum sağdaki şairler açısından daha farklı. Onlardan yararlanıldığı halde kıymetleri bilinmezlikten gelinebiliyor, yok sayılabiliyorlar. Ben Nazım Hikmet’i seviyor ve değer veriyorum. Kanatlı Tabut şiirim kendisinin nasıl algılanması gerektiğini, neleri hak ettiğini ifade ediyor.”

İdeoloji şiirin lirik muhtevasına zarar verebilir

Mehmed Niyazi: “Nazım o dönemde Türkiye’yi tehdit eden bir ideolojinin emrindeydi. Nazım binlerce şiir yazmıştır. Tiyatroları vardır. Fakat şiiri ve tiyatrosu ideolojik bir havaya bürünene kadar çok daha kuvvetliydi. Karıma Mektup, Bugün Pazar, Salkım Söğüt gibi şiirleri çok daha lirik bir havada yazılmış olan güzel eserlerindendir. Kendisi bizim cenahtan Necip Fazıl’la kıyaslanır. Fakat fersah fersah farklıdırlar. İki şairi de farklı ele almak gerekir. Nazım şiirini ideolojisinin propagandası yapmıştır. Poetikasını komünizm propagandası yapmak üzere belirlemiştir. Bu durum da şiirini etkilemiştir. Nazım, ‘Das Kapital’in hafızı olmak istiyorum’ diyen bir şairdi. Necip Fazıl da ideolojik şiirler yazmadan evvel daha kuvvetli şiirler yazmıştır. İdeoloji şiirine karıştığında eski şiir havasından ayrılmıştır.”

Nazım Türkiye’de komünist, Azerbaycan’da Türkçüydü

Beşir Ayvazoğlu: “Nazım Hikmet, hiç şüphesiz büyük bir şair ve cesur bir aydındır; ne itibarının iade edilmesine, ne de naşının Türkiye’ye getirilmesine karşıyım. Ancak onun benimsediği ideolojiye her zaman muhalif olduğumu ifade etmek isterim. Samimi inanmışlığının Sovyetler Birliği’nde sonuna kadar istismar edildiği kanaatindeyim.

Rusya’ya ayak basar basmaz peşine takılan eski bir parti arkadaşının kendisini izlemekle görevli olduğunu, diğer Türk arkadaşlarının ya öldürüldüğünü yahut Sibirya’ya sürüldüğünü öğrendikten sonra neler hissettiğini şiirlerinde ne yazık ki anlat(a)mayan Nazım, herkesin birbirini denetlediği, hatta çocukların babalarını, babaların çocuklarını ihbar ettikleri devâsâ bir mahpese düşmüştü. Her şeye rağmen iyi niyetini kaybetmedi. Esasen yapabileceği bir şey yoktu; ‘ideal’ ülke olarak görüp yıllarca türküsünü söylediği, uğrunda hapislerde çürüdüğü Sovyetler Birliği batağından artık çıkması mümkün değildi. Stalin devrinde Türk cumhuriyetlerinde Türk kelimesini kullanmak, Türkiye’yle herhangi bir şekilde ilişki kurmak, Türk dilinin ve tarihinin ortak kaynaklarını araştırmak kesinlikle yasaktı. Fakat Nazım Hikmet doğrusu cesurdu; Bakü’de en yüksek kürsülerden ‘Ben Türküm, siz de Türksünüz! Dilimiz bir, geleneklerimiz bir, milletimiz kardeştir!’ demekten çekinmiyordu. Anar, Nazım’ın bu cesur çıkışlarından söz ederken, ‘O yıllarda Nazım Türkiye için nasıl komünizmin sembolüyse, Azerbaycan için de Türkiye’nin, Türklüğün, Türk kardeşliğinin ve dil birliğimizin sembolüydü.’ diyordu. Azerbaycan halkı ve Azeri aydınları onu sırf bu anlamda kavrıyor, karşılıyor ve bağrına basıyordu. Açıkçası, Türkiye’de komünistlik eden Nazım, Azerbaycan’da Türkçüydü. Bakü’ye ilk defa 1957 yılında Fuzuli için yapılan büyük toplantıya katılmak üzere gitmiş ve istasyonda büyük bir kalabalık tarafından coşkun bir sevgiyle karşılanmıştı.”