"Karanlıkta kalan her suikastte olduğu gibi katil olay yerinde öldürülmüş, dosya kapatılmak istenmişti"
Hürriyet gazetesi yazarı Murat Yetkin, tam bir yıl önce Ankara'da sergi açılışında suikaste uğrayan Rusya'nın eski Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'u yazdı. Yetkin, Karlov'u vuran polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş'ın öldürülmesi ile ilgili şu soruları sordu: "Katil zaten sıkıştırılmış, etrafı boşaltılmıştı. Mermisinin bitmesi beklenemez miydi? Gaz bombası atılamaz mıydı? Bacağından vurulup yaralanamaz, sağ yakalanıp sorgulanamaz mıydı? Sorgulanıp cinayetin arkasında kimin olduğu kısa sürede açığa çıkarılamaz mıydı?"
Yetkin'in "Katille göz gözeyken o düğmeye basabilmek" başlıklı yazısı:
Geçen sene bugündü, 19 Aralık akşam saatleri.
Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov, Atatürk Bulvarı üzerindeki ABD Büyükelçiliğinin karşı tarafında, suikaste kurban giden ABD Başkanı Kennedy'nin adı verilen caddenin hemen başındaki Çankaya Belediyesi Kültür Merkezindeki açılışa tam zamanında geldi.
Açılış Rusya'da günlük hayat üzerine bir fotoğraf sergisiydi.
Büyükelçi konuşurken arkasında duran siyah takım elbiseli genç adamı herkes koruması sanıyordu.
Silahını çekti, Arapça sloganlar atarak Büyükelçiyi vurdu, öldürdü.
Ortalık can pazarına döndü. Büyükelçi Karlov'un cansız bedeni sırt üstü yatıyor, katil elinde silah etrafı terörize etmeyi sürdürüyor, davetliler kendilerini yere atıp duvar diplerine kaçışıyorlardı.
O sırada pek çok foto muhabiri olay yerindeydi. Aralarından yalnızca biri kendisini korumak için eğilmek, geri çekilmek, ya da çok doğaldır kaçmak yerine olduğu yerde durdu, fotoğraf makinesinin deklanşör düğmesine basmaya devam etti ve sonuna kadar oradan ayrılmadı.
Ortaya ertesi gün dünyayı sarsan, yüzlerce gazetede manşet olan işte bu fotoğraf çıkmıştı.
Embed from Getty Images Elinde dumanı tüten cinayet silahıyla katil beş adım önünüzde durup nefret sloganları ayıyorlarmış kılını kıpırdatmadan o düğmeye kaçınız basmaya devam edebilir?
Burhan Özbilici etti, sonuna kadar, soğukkanlılıkla ve cesaretle devam etti.
Cinayeti duyar duymaz binaya gelip etrafı saran polislerden birisi bizi bir yıl sonra bugün hala cevaplanmamış sorularla bırakarak kendisi de bir polis olan suikastçı Mevlüt Mert Altıntaş'ı vurup öldürdü.
Katil zaten sıkıştırılmış, etrafı boşaltılmıştı. Mermisinin bitmesi beklenemez miydi? Gaz bombası atılamaz mıydı? Bacağından vurulup yaralanamaz, sağ yakalanıp sorgulanamaz mıydı? Sorgulanıp cinayetin arkasında kimin olduğu kısa sürede açığa çıkarılamaz mıydı?
Neticede suikast uluslararası bir entrikanın parçası olabilirdi. Kasım 2015'te Türk jetlerinin Suriye sınırında bir Rus jetini düşürmesi ardından ilişkiler haf safhada gerilmişti. Cavit Çağlar ve Kazak lider Nursultan Nazarbayev'in devreye girmesiyle sağlanan barış ortamı Suriye'de yeni bir denge ihtimalini ortaya çıkarmıştı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İran ile birlikte başlatılacak Astana sürecini görüşmek üzere Moskova uçağına binmişti.
Ama karanlıkta kalan hemen her suikastte olduğu gibi bunda de katil olay yerinde öldürülmüş, adeta dosya kapatılmak istenmişti.
Bugün hala karanlıktayız. Geçenlerde Ramazan Yücel adlı bir başka polis olayla ilgili tutuklandı. Dün Hürriyet'te Mesut Hasan Benli, Altıntaş'ın bütün internet geçmişinin, adeta sırf bu iş için üretilmiş bir sanal hesap tarafından silindiğini yazdı.
Geriye Burhan Özbilici'nin bir yıl önce çektiği o kareyle bize yansıttığı nefret dolu duruş, nefret saçan bakışlarla bir dakika önce cinayet işlemiş suikastçinin son dakikalarından kareler kaldı.
Associated Press haber ajansının Türkiye operasyonunun kıdemli foto muhabiri, sevgili arkadaşım Burhan Özbilici o fotoğrafıyla pek çok ödülün sahibi oldu. World Press Photo, The Photo of The Year International, The Deadline Club, Photojournalism Seminar gibi kuruluşlar onu 2017'nin en iyi haber fotoğrafçısı seçti. Avusturya ve Hollanda başbakanlarının konuğu olarak uluslararası toplantılarda konuştu. Kanada'dan İtalya'ya, Fransa'ya dek üniversitelerde, konferanslarda foto muhabirliği ve bağımsız gazetecilik dersleri, pek çok uluslararası TV ve radyo kanalına, gazetelere mülakatlar verdi.
Dün, Fransız Le Monde gazetesi muhabiriyle buluşmadan az önce bir kez daha konuştum.
"Yaptığım dışarıda büyük bir cesaret işi olarak övülüyor" dedi; "Oysa bilirsin biz o anda sadece işimizi iyi yapmayı düşünürüz. Tehlikenin tabii ki farkındaydım. Ancak o anda o açıyı kaybetmeden, olayı tam olarak saptamak dışında bir işim olmadığını düşündüm. Cesaretse, bağımsız gazeteci olmak bira cesaret istiyor tabii, ne de olsa Istiklal Savaşı kahramanı bir babanın oğlu olarak Mustafa Kemal Atatürk'ü örnek alan birisiyim. Ve emin ol dışarıda bunu söylediğim toplantılarda ayakta alkışlıyorlar."
Doğrusu Özbilici'nin kıymeti bilinmedi değil, bilindi ama fark etmişsinizdir, hep dış dünyada.
Türkiye'de yalnızca Çağdaş Gazeteciler Derneği ödüle layık bulmuş dünyanın el üstünde taşıdığı Burhan Özbilici'yi, bir de geçenlerde öğrencilere konuşması için Gaİ Üniversitesi davet etmiş.
O kadar.
Başka yorum yapmayayım, çünkü hala kapanmamış duran Büyükelçi cinayeti yeterince acı zaten.