Rus Uzman: ‘Türkiye hiç şüphesiz çok kutuplu dünyanın merkezlerinden biri olacak’
HABERRUS - Rusya’nın önde gelen Türkologlarından ve aynı zamanda Regnum Haber Ajansı Orta Doğu şefi Stanislav Tarasov, HABERRUS’un sorularını cevapladı.
Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı özel askeri operasyonun arka planında, yeniden kurulan yeni dünya düzeninde Rus-Türk ilişkilerini değerlendiren uzman, Türkiye ile Rusya’nın arasındaki eşitlikçi ilişkinin tüm baskılara rağmen devam edeceğine vurgu yaptı.
Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı özel harekatla birlikte son 2 ayda dünyadaki durum hızla değişiyor ve yeni bir gerçeklikle yaşıyoruz. Bu yeni dünyada Rus-Türk ilişkileri nasıl olacak? Değişecek mi ve eğer öyleyse, iyiye mi yoksa kötüye doğru mu evrilecek?
Bu konunun iki yönü var. Başta Türkologlar olmak üzere uzmanların çoğu, duygusal, ancak görünüşte mantıklı değerlendirmeler yapıyor. Bir de planlamayla ilgili başka bir değerlendirme var. Amerikalıların güçlü bir planlama unsuru var. Amerikalıların 2008'de planladıkları Ukrayna krizi aynı planlandığı şekliyle gerçekleşti.
Rusya-Türkiye ilişkilerine gelince o da bu planlamadan bağımsız değil. Rusya-Türkiye ilişkileri rastgele oluşmuyor. Kafkasları da içeren Büyük Ortadoğu'da gerçekleşecek küresel değişikliklerin yanlış hesaplarına dayanıyor.
Buna örnek olarak İkinci Karabağ Savaşı'nın paradokslarından bahsedebiliriz. Herkes Moskova'nın neden böyle davrandığını merak etti?
Meslektaşlarımın çoğu, Türkiye'nin Kafkasya'da kendine bir yer edindiğini, Ağdam'da bir üs ortaya çıktığını, Rusya'nın ilgi alanına girdiğini vb. yazdı. Ancak burada, Türkiye'nin Kafkasya'daki varlığıyla Rusya’nın da ilgilendiğini göz ardı etmememiz gerekiyor. Peki neden?
Şimdi Ukrayna krizi, bize yaptırımlar bölgesi altında olduğumuzu gösterdi. Daha çok Azerbaycan'a yönelik oynadığımız İkinci Karabağ Savaşı sonucunda, Türkiye'ye Zengezur üzerinden erişimin sağlanmasıyla iki ülke bazı çıkarlarda birleşti. Türkiye, Transkafkasya üzerinden Rusya'ya erişime ulaşırken, Rusya Türkiye üzerinden Orta Doğu'ya, Akdeniz'e erişim hakkı elde etti.
Bu konunun birinci yönünü oluşturuyor. İkinci yönü ise: Biz, Türkiye’yi Batı'nın geleneksel bir ortağı, NATO üyesi olarak görüyoruz. AB'ye girmelerine izin verilmemesiyle birlikte biz Türkiye ile EŞİT ortak olarak konuştuğumuz bir ‘karşı taraf’ fırsatı yakaladık. Putin’in Erdoğan'a karşı bir üstünlük duygusu yok. Kendini rahat hissediyor, buna "bekleme odasında bekletmek" denmiyor. Onunla çok karmaşık ama doğrulanmış bir diyalog var, her şeye katılmıyorlar, çok fazla tartışma alanı var ama anlaştıklarında da bu çok sağlan bir anlaşma ortaya çıkarıyor.
Peki Batı'da Erdoğan'a nasıl davranıyorlar? Trump, Biden, Macron, hepsi aynı; Türkiye'yi her zaman ikinci sınıf bir ülke olarak algılıyorlar, tüm politikaları Türkiye'nin bir araç, ikinci bir Ukrayna, bir hizmetçi olması gerektiği gerçeğine dayanıyor. Ve Erdoğan tam da bunun üzerinden büyüdü.
İkinci paradoks ise, tam da Türkiye’nin Rusya ile ittifakı Türkiye'nin bölgesel bir güç rolü üstlenmesine, G20'ye girmesine ve dünya merkezlerinden biri olmasına izin verdi.
Peki bu bizim için faydalı mı?
Tabiki yararlı çünkü Türkiye ile bölgesel nitelikte bir sorunumuz yok. Paralel bir rotadayız. Erdoğan, Putin'in eski Rus İmparatorluğu, Sovyetler Birliği içindeki Sovyet sonrası alanda etkisini yeniden ortaya koyduğunu anlıyor. Erdoğan, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde etkisini yeniden canlandırıyor. Ve burada soru ortaya çıkıyor - buna karşı mıyız? Hayır, aldırmıyoruz. Lenin-Atatürk ilkelerine dönüş gibi ilginç bir olgu da var. Bir zamanlar Lenin Atatürk’ü desteklediğinde, Türkiye'nin Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde sosyalist bir devrim gerçekleştirme planı vardı. Kesinlikle bir ütopyaydı ama böyle bir doktrin vardı.
Bu durumda, Türkiye'nin bu krizde nasıl davrandığına dikkat edin: Yaptırımlara katılmadı, çatışmada arabuluculuk rolü oynamaya çalışıyor. Biz de bunda Türkiye'nin rolünü küçümsemiyoruz, kendilerine teşekkür ediyoruz.
Ve şimdi Erdoğan Ukrayna konusunda baş uzman haline geldi, Avusturya başbakanına, Macron’a ve Amerikalılara tavsiyelerde bulunuyor. Bizim için faydalı mı? Tabikide karlı.
Dolayısıyla şu sonuca varabiliriz: Paralel gelişen Türkiye ve Rusya, yeni dünya düzeninde eşit koşullarla belirlenmeye başlamaktadır. Dahası, etkileşimli iletişime giriyorlar. Bu uzun bir süreç, bir on yıldan fazla sürebilir ama Türkiye hiç şüphesiz çok kutuplu dünyanın merkezlerinden biri olacak - bu bir gerçek.
Dış baskılar göz önüne alındığında Türkiye, Rusya’ya uygulanan tüm yaptırımlara katılması mümkün mü? Mesela Türk hükümeti rotasını değiştirecek mi?
Evet, bu ihtimal dışı değil. Türk ekonomisinin Çin, EAEU yani Doğu ile işbirliğine uyum sağlamak için yeterli zamanı olmadı. Ben Türkiye’nin Avrupa Birliği'ne katılmaya hevesli olduğunu söylediklerinde buna hiçbir zaman inanmadım çünkü Türkiye Müslüman bir ülke ve egemenliklerinin bir kısmını Brüksel'e verecek olan Türkleri zihniyetleriyle hayal etmek zordu. Türkiye yaptırımlara katılabilir, ekonomisini kurtarmak için kısmi katılım mümkündür, bu dışlanmaz. Ancak Türkiye'nin Rusya karşıtı yaptırımlara tam olarak katılacağını söylemek söz konusu değil.
Ne tür yaptırımlar olabilir?
Bazı emtia ve malların dolaşımı ve finansal, örneğin banka hesapları üzerinden olabilir. Türkiye’den tekstil dışında da bir çok alanda işbirliği artacak. Mesela her yıl 2-5 milyon Rus turist Türkiye’den giyiniyor. Bu oldukça kaygan bir konu. Ayrıca Türkiye ile askeri-teknik işbirliği geliştiriyoruz, Türkler için askeri teknolojilerin paylaşılması konusunda cimri değiliz. Kısmen onlara çok önemli ve gizli olanları bile verdik. Türk kozmonotlarını da ISS'ye götürmeye çalıştık, tabii ki reddettiler, yazık oldu. Ancak yine de uzay işbirliği devam ediyor. Yani gerçekçi konuşmak gerekirse, Türklerden kesinlikle bir şikayetimiz yok. Evet ve Türklerin de bizden şikayeti yok. Çünkü ilişkilerimizde ikinci gizli bir ajandamız yok. Sadece Türkiye ve Rusya'nın ulusal çıkarlarına, bölgesel çıkarlarına vs bakılıyor, örtüşüyor. Çelişkiler var ama gizli saklı değil, açık.
Özel Harekatın başlamasından sonraki ikinci gün, Zelensky'nin Türkiye'nin Ukrayna'yı dinlediğini ve Karadeniz boğazlarını Rus askeri gemilerine kapattığını muzaffer bir şekilde nasıl ilan ettiğini hepimiz hatırlıyoruz. Doğru, daha sonra Montrö Sözleşmesi uyarınca Ukrayna gemileri ve genel olarak tüm askeri gemiler için kapatıldığı ortaya çıktı. Bu bağlamda, Karadeniz politikasının, Doğu Akdeniz'in tüm konfigürasyonu üzerindeki etkisi hakkındaki düşüncenizi öğrenebilir miyiz?
Türkiye, Ukrayna krizinin başlamasından önce Akdeniz'de konuşlandırılan Karadeniz filosu, Baltık filosunun gemileri vb. tüm gemileri Karadeniz'e getirmemize izin verdi. Ukrayna'ya karşı operasyon ilan edildiğinde Erdoğan boğazların tüm gemilere kapatıldığını duyurdu.
Amerikalıların içeri girmesine izin verilmedi. Zaten biz sakince savaşıyoruz. Burada, Montrö Sözleşmesi maddelerinin etkili bir şekilde uygulanması için Erdoğan'a teşekkür etmek yeterlidir. Burada hiçbir şikayetimiz yok. Ayrıca, Türkiye'nin Moskva kruvazörünün denizcilerini kurtarmaya yardım ettiğini belirtmek isterim. Ordumuz bunu doğruladı, yol kenarında bir Türk ticaret gemisi vardı ve yardım etti.
Ayrıca artık Türk vatandaşlarının Mariupol'dan tahliyesi konusunda yardım ettik. Türkler Rus askerlerinden hiç korkmuyorlar, sakince otobüslere biniyorlar ve Krasnodar, Rostov üzerinden Türkiye topraklarına geçiyorlar.
Türkler kesinlikle Ruslara güveniyor. Normal, güvene dayalı bir işbirliği var. Elbette, Erdoğan'ın Orta Asya'yı kendine bağlayacağı iddiasıyla büyük jeopolitik iddialar hatırlanabilir. Sözleşmenin bazı olası revizyonlarına ilişkin olarak, Türkiye'nin buna özel bir ihtiyacının olmadığını da söyleyebilirim. Özellikle de Rusya ile ilişkiler bağlamında Akdeniz'de Türklerle ortak çıkarlarımız var, Karadeniz'de sürtüşme yok. Gerektiğinde, gemileri geçiriyoruz, gerekmediğinde gemi geçişine kapatılıyor. Biz neredeyiz ve Karadeniz nerede ve Amerika nerede?
Karadeniz'e gelmek istiyorlar ama en büyük hatayı Türkiye'yi eşit bir ortak olarak görmeyerek yapıyorlar. Bizim için Türkiye eşit bir ortaktır. Türkiye'nin tarihi bir imparatorluk olduğuna inanıyoruz, Türkleri emperyal geleneklere sahip bir imparatorluk halkı olarak, kendimiz gibi bir imparatorluk halkı olarak değerlendiriyoruz. Erdoğan'ın kendisi de Rusya ile ilişkileri sürdürerek bu şekilde hareket ediyor.
Ama Erdoğan görevden alınırsa ve yerine Kılıçdaroğlu'ndan oluşan Cumhuriyetçiler gelirse işte her şey o zaman yeniden başlayacak.
Röportaj: Vyacheslav Biryukov