Büyükelçi Sezgin: Rus-Türk ilişkileri zincirleme dönüşüm geçiriyor

Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Aydın Adnan Sezgin, Rus Vestnik Kavkaza (VK) haber ajansına verdiği özel mülakatta Rusya-Türkiye ilişkilerinin mevcut durumunu ve gelecek perspektifini değerlendirdi.

Türk-Rus ilişkilerin her alanda süratle geliştiğini ifade eden Sezgin, “İkili siyasi ilişkilerimizde herhangi bir sorun yoktur. Ekonomik işbirliğimiz, enerjiden turizme, inşaattan otomotive çok geniş bir yelpazede çeşitlenerek büyümektedir. Küresel kriz öncesinde 2008 yılında ulaştığımız 38 milyar dolarlık ticaret hacmini kısa sürede geride bırakıp, liderlerimizin belirledikleri 100 milyar dolar hedefine süratle erişeceğimize eminim. Bu noktada, karşılıklı yatırımlara da değinmek isterim. Türk ve Rus şirketleri, 10’ar milyar dolar civarındaki karşılıklı yatırımlarla, gerek Türkiye’de, gerek Rusya’da önemli iş ve istihdam imkanları oluşturmakta…” dedi.

İkili üst düzey temaslarının yoğunlaştığına dikkat çeken Türkiye Büyükelçisi, “İlişkilerin her alanındaki bu yoğunlaşmayı kurumsal bir yapıya oturtmak amacıyla, Türkiye Başbakanının ve Rusya Devlet Başkanının başkanlıklarında yılda bir kez toplanan ortak bir Bakanlar Kurulu toplantısı niteliğindeki Üst Düzeyli İşbirliği Konseyi kuruldu. Konsey’e bağlı üç alt organ var. Dış politika konularında işbirliği imkanları, Dışişleri Bakanları başkanlığındaki Ortak Stratejik Planlama Grubunda ele alınıyor. Uluslararası her konuda aynı görüşe sahip olmamız esasen mümkün değildir. Ancak, iki ülke her konuda açıkça ve dostça istişarelerde bulunabilmektedir. Bunu önemsiyoruz. Öte yandan, her Türkiye, hem RF ikili ilişkileri daha da geliştirme iradesine sahiptirler. Güçlendirilmiş ortaklığın ve ortak stratejik planlamanın anlamı da zaten budur. Ekonomik işbirliği konuları ise Karma Ekonomik Komisyon’da görüşülüyor. Ayrıca, iki ülkenin iş, kültür, basın ve sanat çevrelerini biraraya getirecek olan bir Toplumsal Forumumuz var. Bu genel resmi bence şu şekilde özetleyebiliriz: Türkiye-Rusya ilişkileri zincirleme bir dönüşümden geçiyor. İlişkilerin bir alanında atılan adım, diğer alanlarda işbirliğini teşvik ediyor; neticede vizelerin kaldırılması, Akkuyu’daki nükleer enerji santrali projesi gibi dev adımlar atılıyor. Bunlar elbette tesadüfi gelişmeler değil. Ülkelerimizin dünyaya bakışlarında ortak paydalar var. Ekonomilerimiz birbirlerini tamamlıyor. Başka bir deyişle, ilişkilerdeki bu gelişim karşılıklı objektif ortak çıkarlara dayanıyor. Bu itibarla, işbirliğimizin katlanarak gelişeceğine içtenlikle inanıyorum. Rusya Devlet Başkanı Sayın Vladimir Putin’in üçüncü Üst Düzeyli İşbirliği Konseyi toplantısı için Aralık ayında Türkiye’ye gerçekleştireceği ziyaret vesilesiyle yapılacak görüşmeler ve imzalanacak anlaşmalar da bu sürece önemli bir ivme kazandıracaktır” şeklinde konuştu.

Barış ve huzur içinde bir Suriye ortak hedefimiz

Suriye ile ilgili politikalara da değinen Sezgin, “Bu bölgede bir dönüşüm yaşanmasının kaçınılmaz olduğu, tüm uzmanların ortak görüşüydü. Mamafih, dönüşüm dalgasının sürati ve ölçeği sanırım bazı çevreler için sürpriz oldu. Öte yandan, Türkiye ve Rusya bu süreçle ilgili gelişmelerin bazıları hakkında benzer, bazıları hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Uluslararası toplumun bölgedeki dönüşümle ilgili belirli ortak paydaları mevcut. Buna Suriye’deki kriz de dahil. Suriye’de akan kanın süratle durması, ülkenin birliğini ve toprak bütünlüğünü koruyan, halkın meşru beklentileriyle uyumlu bir yapının teşkili, halkın tüm kesimlerinin kendilerini güvende hissedeceği, barış ve huzur içinde bir Suriye görmek, hepimizin ortak hedefi. Az önce saydığım ortak hedefe nasıl ulaşılacağı konusunda farklı değerlendirmeler mevcuttur. Türkiye ve Rusya da bu konuyu gerek liderler, gerek uzmanlar düzeyinde görüşmekte, yaşanan keskin ve acı olaylara en kısa sürede kalıcı çözümler bulma konusunda fikir teati etmektedirler” dedi.

Kürecik radarı saldırı amaçlı değil

Avrupa’da konuşlandırılan Füze Savunma Sistemi konularını da ele alan Sezgin, “Füze savunma sisteminin bir unsurunu oluşturan erken uyarı radarı Malatya’nın Kürecik bölgesinde konuşlandırılmıştır. NATO füze savunma sistemi, adından da anlaşılacağı üzere, savunma amaçlıdır. İttifak coğrafyasına dışarıdan füze tehditlerine karşı korumak üzere geliştirilmektedir. Dikkatinizi çekmek istediğim önemli bir husus, bu sistemin belirli bir ülkeyi hedef almayışıdır. Dolayısıyla, saldırı niyetinde olmayan bir ülkenin bu savunma amaçlı sistemden endişe duymasına gerek yoktur. Bu arada Türkiye-İran ilişkileri köklü ilişkilerdir. İran’la ilişkilerimiz, ülkemizin NATO üyeliğinden bağımsız bir şekilde, bölgesel işbirliği ve karşılıklı fayda temelinde gelişmektedir. İlişkilerde karşılıklı güven çerçevesinin korunması önceliklidir. Bir güvenlik tedbiri olan füze savunma sisteminin silah içermeyen bir unsurunun Türkiye’de konuşlanması hiçbir ülkeyi rahatsız etmemelidir” belirtti.

Güney Kafkasya’da mevcut siyasi ihtilaflar barışçıl yollarla çözümlenmeli

Yukarı Karabağ sorunuyla ilgili tutumlarını izah eden Sezgin, “Türkiye-Rusya yakınlaşmasının özellikle bölgemiz açısından faydaları olmaktadır. Her iki ülke de bölgenin birer parçası olarak buradaki sorunlar ve yaşanan gelişmelerden doğrudan etkilenmektedirler. Dolayısıyla, bölgenin istikrara kavuşması her iki ülkenin de yararınadır. Türkiye’nin Rusya ile bu konuları açıkça ve dostane bir şekilde görüşmesi önemlidir.

Bu bağlamda, Rusya ile Yukarı Karabağ ihtilafı konusunda tesis ettiğimiz yakın ve samimi diyalog bizi memnun etmektedir. Güney Kafkasya’ya yönelik vizyonumuzun temel hedefi, mevcut siyasi ihtilafların barışçı yollarla çözümlenmesi, bölgede sürdürülebilir ve kalıcı barış, istikrar ve refah ortamının yaratılmasıdır. Güney Kafkasya’nın mevcut çatışma ortamından kurtarılıp, bir güvenlik ve işbirliği alanına dönüştürülmesi bölgedeki tüm ülkelerin geleceği ve bölgenin refahı açısından gereklidir. Güney Kafkasya’da böyle bir tablonun ortaya çıkması, bölgedeki tüm ülkelerin yararına olacaktır. Güney Kafkasya’da barış, istikrar ve kalkınma ikliminin sağlanması ve dolayısıyla bölgede kapsamlı barışın tesisi çok önemlidir. Yukarı Karabağ sorununun çözümü yönünde mesafe katedilmelidir. Bölgede tam bir normalleşmenin temini için Yukarı Karabağ ihtilafının uluslararası hukuka uygun olarak Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü çerçevesinde çözümlenmesi gerekmektedir. Bu süreç barışçı yollardan gerçekleştirilmelidir. Türkiye, tüm komşularıyla ilişkilerini karşılıklı saygı ve iyi komşuluk ilkeleri temelinde geliştirmek arzusundadır. Bölgemizde kapsamlı bir normalleşme olmaması halinde, tek kulvarlı bir normalleşme yönündeki çabaların kalıcı ve sürdürülebilir olmayacağı açıktır. Bu sürecin devamı şüphesiz Ermenistan’ın tüm komşularıyla sorunlarını çözme iradesine, bu konuda yapıcı bir tutum sergilemesine ve izlediği siyasetin iyi komşuluk ilişkileri ile uyumlu olmasına bağlı olacaktır.

Minsk Grubu bundan tam 20 yıl önce Yukarı Karabağ sorununun barışçı yollardan çözümü amacıyla oluşturulmuş bir mekanizmadır. Minsk Grup eşbaşkanlığını sürdüren Rusya, ABD ve Fransa 20 yıldır devam eden müzakereleri bir noktaya getirmekle birlikte henüz sonuçlandıramamışlardır.

Rusya’nın bu konuda sürdürdüğü sistemli çabaları takdirle karşılıyoruz. Ancak, son dönemde bölgede gerginliği artıran olaylar yaşanması, Güney Kafkasya’nın son derece hassas ve kırılgan dengeler üzerine oturduğunu bir kere daha uluslararası kamuoyuna göstermiştir. Yukarı Karabağ sorununun çözümüne yönelik çabaların kesintisiz ve sonuç almaya yönelik olarak devam ettirilmesi önem taşımaktadır. Türkiye, mevcut statükonun bölgede tam normalleşme yönünde değiştirilmesi gerektiğine inanmaktadır” dedi.