"Erdoğan, Rusya'nın ihlalini bildiği halde neden açıklamadı?"
Radikal'den Murat Yetkin, Rus jetlerinin Türkiye hava sahasını ihlali ile ilgili ilginç bir iddiada bulundu.
Rusya, Suriye'de Esad yönetiminin korunmasındaki çıkarları nedeniyle işin içine girdi ve gerilim Türk-Rus ilişkilerinin ötesinde Rusya-NATO gerilimine dönüştü...
Rus SU-30 savaş uçağının 3 Ekim günü Suriye tarafından Türkiye sınırını ihlal ettiğini, iki Türk F-16 uçağının önünü kesip geri dönmeye zorladığını Türkiye kamuoyu ancak dün, yani 5 Ekim sabahı öğrendi.
Önce Cumhuriyet’te Duygu Güvenç’in haberi, hemen ardından Dışişleri açıklamasıyla; ardından Başbakan Davutoğlu’nun HaberTürk mülakatı geldi.
Ama Davutoğlu, doğal olarak bunu 3 ve 4 Ekim programları boyunca biliyordu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, mesela 4 Ekim’de Strasburg’a hareket etmeden önce, hatta sonra Strazburg’daki mitingde Rusya’yı eleştirirken 3 Ekim ihlalini biliyordu.
Erdoğan Rusya’yı eleştirirken bu vahim ihlalden söz etti mi? Hayır etmedi.
Peki, Davutoğlu ne zaman bu konudan söz etti? Haber patlayıp, Dışişleri Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’a protesto notası verildiğini açıkladıktan sonra, 5 Ekim öğle saatlerindeki HaberTürk yayınında.
Yani bu haber patlamasa, biz Cumhurbaşkanı, ya da Başbakanın ağzından kuzey komşumuz Rusya’nın Türk hava sahasını, hem de güney sınırından ihlal ettiği duyabilecek miydik? Bilemeyiz, spekülasyon yapmayalım.
Davutoğlu, daha önce Suriye sınırı için açıklanan “angajman” yani çatışma kurallarının, yani sınırımıza iki kilometreden daha yakın uçan hava araçlarının uyarılacağı, gerekirse ateş açılacağı kuralının Rusya için de geçerli olduğunu söyledi.
Suriye’nin bir Türk F-4 keşif uçağını 22 Haziran 2012’de düşürmesi ardından hükümet bu kuralları ilan etmiş, Türk Hava Kuvvetleri o yetkiyle 16 Eylül 2013’te bir Suriye helikopterini, 23 Mart 2014’te de bir MiG-23 uçağını düşürmüştü.
Davutoğlu yine de “ Suriye meselesi, Türk-Rus krizi değildir” diyor, Rusya’yı daha önce uyarmalarına rağmen işte bu 3 Ekim hadisesinin olduğunu, Rusya’dan bir daha olmayacağı sözü aldıklarını söylüyordu.
O aralar Rusya’dan bunun bir “seyrüsefer hatası” olabileceği, tekrarlanmaması için önlem alınacağı açıklamaları geliyordu; yani 3 Ekim ihlalinin.
Ama Erdoğan’ın da Davutoğlu’nun da bilip, Türkiye kamuoyuna zamanında söylemedikleri sadece 3 Ekim ihlali değilmiş ki; bunu da dün, yani 5 Ekim günü öğrendik.
Meğer daha vahimi de varmış.
Meğer bir gün sonra, 4 Ekim’de Suriye sınırında bir vahim ihlal daha olmuş. Onun ayrıntıları da yine dün öğle saatlerinde Genelkurmay açıklamasıyla ortaya çıktı, ama hepsi değil.
Açıklamaya göre kimliği belirlenemeyen bir MiG-29 savaş uçağı devriye görevi yapan Türk F-16’larına tam 5 dakika 40 saniye boyunca “radar kilitlemiş”. Bunun anlamı uçağın füze hedef radarlarını sizin üzerinizde atışa hazır vaziyette sabitlemesidir. Mesela Ege üzerinde bundan çok daha kısa süreler için NATO müttefiki Türk uçakları Yunan uçaklarıyla “it dalaşı” tabir edilen şekilde karşı karşıya gelmiştir.
Şimdi buradaki anlaşılmazlıklara gelelim.
Türk Hava Kuvvetleri’nin elinde “Dost-düşman kimliği” ayırımı yapan, NATO lisanıyla “Identifiying Friend-and-Foe” (IFF) sistemleri vardır.
O kadar ki daha 1980’lerde Türkiye F-16 üretmeye başlarken Yunanistan uçaklarını da, ne bileyim tıpkı o zaman “düşman” sayılan Sovyet, yani şimdiki Rus uçakları gibi “hedef” görebilmek için ABD ile çetin Milli Yazılım pazarlıklarına girmiştir. Bu pazarlıklar sonucu bu milli yazılım, Ankara yakınlarında MİKES tesislerinde üretilip Türk F-16’larına takılmıştır.
Dolayısıyla Türk Hava Kuvvetleri'nin üzerine altı dakikaya yakın bir sinir harbi boyunca füze radarı kilitleyen MiG-29 uçağının kimliğini saptamaması ihtimali neredeyse yoktur; bu söz konusu ise Hava Kuvvetleri’nin eksikliği tartışılmalıdır.
Türkiye’nin Suriye sınırı ötesinde iki ülkenin MiG-29 uçağı vardır; Suriye ve Rusya. Uçak bu iki ülkeden birisine ait olmalıdır. Eğer Suriye uçağı ise ve gerçekten “angajman kuralları” ihlal edildiyse, neden Hava Kuvvetleri’nin hükümet talimatı uyarınca neden ona da daha öncekiler gibi davranmadığı sorgulanabilir.
Yok, Rus uçağı ise, bu bir gün önce 3 Ekim’de Rusya’nın ve4rmiş olduğu “Bir daha olmayacak” sözünün de ihlali anlamına gelir; bu durumda Rusya NATO üyesi Türkiye’nin sabrını epey sınamış demektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Avrupa Birliği’nde Suriye mülteciler teması yaparken Davutoğlu’nun bu sınır ihlali karşısında ciddi sabır gösterdiği, Rusya, ya da Suriye’nin kışkırtmasına karşın angajman kurallarını bu defa devreye almadığı anlaşılıyor.
Öte yandan Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu’nun hadise olur olmaz, mutlaka Cumhurbaşkanı ve Başbakanın bilgisi içinde Rusya’nın yanı sıra, ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanyalı mevkidaşları ve NATO Genel Sekreteri’ni araması ciddi yankı buldu.
Öncelikle, bölgede olan biten her şeyi casus uyduları, casus uçakları, sahadaki (PYD başta olmak üzere) istihbarat kaynakları ve elektronik istihbarat aygıtlarıyla isleyen ABD, Rusya’nın ihlalinin kaza olduğuna inanmadığını açıkladı.
Sonra NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Rusya’ya, Türk hava sahasının NATO hava sahası sayıldığını açıkladı; yani NATO bunu kendisine yapılmış bir hareket sayardı. NATO akşama doğru özel bir oturum yaptı ve Rusya’dan ihlalin tekrarlanmamasını istedi. Ayrıca, burası Türkiye açısından da ilginç, Rusya Suriye’de savaşacaksa, yalnızca IŞİD’e odaklanmasını istedi.
Erdoğan ise dün, bütün bu gelişmeler bir yandan Brüksel’deki NATO merkezinde yaşanırken ve Sinirlioğlu (yine Erdoğan ve Davutoğlu’nun talimatıyla) bu zor diplomatik temasları yürütürken, AB Komisyonu Başkanı Donald Tusk ile ortak basın açıklamasında, Avrupa’yı sadece IŞİD’e değil, Beşar Esad’a ve PYD’ye karşı da mücadeleye çağırıyordu.
Basın toplantısı değil, açıklaması diyorum, çünkü soru almadılar. Erdoğan’ın başka beklentileri olan AB temasları bir anda Rusya’nın sınır ihlali ve Batı’nın Rusya’ya karşı Türkiye ile dayanışma gösterisinin gölgesinde kalmıştı.
Bu haberin patlamasında Türk kaynaklarından çok, (sadece ABD demiyorum) bölgede Rusya’nın faaliyetlerini yukarıdan izleme teknolojisi olan Batılı müttefiklerin payı olması şaşırtıcı gelecek mi?
Neyse, bunlar teferruat sayılır. Yarına kalacak olan, NATO ile Rusya arasında son yılların en ciddi zıtlaşmasının Türkiye’nin Suriye sınırında su yüzüne çıktığıdır.
Rusya ile Erdoğan ve Davutoğlu dönemleri boyunca artan enerji işbirliği en son nükleer santral anlaşmasıyla zirveye ulaşan ilişkiler, unutmayalım ki kuzeyimizde üç yıldır süren Ukrayna krizi boyunca olumsuz etkilenmemiştir.
Ama ne zaman ki Rusya, Suriye’de Esad yönetiminin korunmasındaki çıkarları nedeniyle işin içine girmiştir, gerilim Türk-Rus ilişkilerinin ötesinde Rusya-NATO gerilimine dönüşmüştür; kontrol altına alınamazsa hızla daha üst boyutlara sıçrayabilir; hem de Türkiye kritik 1 Kasım seçim tekrarına hazırlanırken.
Acaba Ankara, o nedenle mi ihlalleri, ortaya dökülene dek büyütmek istememiştir? Yakında anlarız.