Yaşar Yakış: Yetki bende olsa 'düşürmeyin' derdim, Rusya'ya bahane verdik
AK Parti iktidarlarında dışişleri bakanlığı görevini üstlenen ilk kişi olan emekli Büyükelçi Yaşar Yakış, dün İstanbul'da Zaman Gazetesi genel merkezini ziyaret ederek yazı işleri toplantısında gazetecilerle sohbet etti.
Dört yıl Riyad, dört yıl Kahire ve dört yıl da Şam'da olmak üzere toplam 12 yıllık tecrübesiyle Ortadoğu'da en uzun süre görev yapan Türk diplomat unvanını taşıyan ve aynı zamanda da AK Parti'nin kurucu üyelerinden olan Yakış, Türkiye'nin son dönemde bölgesinde yaşadığı sorunları değerlendirdi. Rusya'yla yaşanan krize bir de Irak'la tansiyonun yükselmesinin eklendiği bir dönemde görüşlerini paylaşan tecrübeli isim, problemlerin arkasında yatan nedenlerin birden çok olduğunu anlattı. İşte Yakış'ın açıklamalarından satır başları:
Putin, bulunmaz fırsat yakaladı
Gökyüzünde yıldızların hususi bir sırayla dizilmesine ‘konstellasyon' deniyor. Bu 287 yılda bir olurmuş. Aynen öyle Rusya için de Ortadoğu'da 287 yılda olan bir ortam ortaya çıktı. Meşru bir devlet ‘gel bana yardım et' dedi. Tam o sırada Türkiye uçaklarını düşürdü. Putin bu fırsatı kaçırırsa kendi halkına anlatamaz. Dolayısıyla o da oraya yerleşmeye çalışacak. Rusya'ya çok büyük bahaneler verdik. Zaten uçağın düştüğünün ertesi günü Cilvegözü sınırının öbür tarafında çimento yüklü olan kamyonları orada vurmak suretiyle kendisini göstermiş oldu. Bu “Kuzey Suriye'de artık dikkatli ol, ey Türkiye” mesajı olarak da algılanabilir. Bu aynı zamanda Türkiye'nin güneyden de Rusya tarafından kuşatılması anlamına gelir. Rusya'nın Lazkiye'deki hava üssü kuş uçuşu Türkiye'ye 65 kilometre mesafededir. Rusya bu kadar yakına hiç gelmemişti. Uçağın “Düşürsün mü, düşürmesin mi?” sorusunun en üst düzey muhatabı olsaydım, “Hayır, düşürmeyin” derdim. Düştükten sonra da zaten Sayın Cumhurbaşkanı ve başka yetkililer de söylediler; “Rus uçağı olduğunu bilseydik başka türlü hareket ederdik” diye. Eğer böyle söyleniyorsa, bunun hakkını vererek “Özür dileriz, biz hakikaten bunu tehdit olarak algılamıştık” deyip, tonun düşürülmesi istikametinde çaba sarf edilirdi. O zaman belki Rusları şu anda almakta oldukları önlemleri almaktan vazgeçirmiş olurduk.
Angajman kuralları haklılığı göstermez
Uluslararası Adalet Divanı'nın 1986 yıllarına ait bir kararı var, “Eğer ülkenin güvenliğini tehdit eden acil bir durum varsa o zaman karşı tedbir alabilirsiniz, yoksa alamazsınız.” diye. Düşürülen uçağın geçtiği yere (Hatay/Yayladağı'na) baktığınızda, orada sınır burun yapıyor, uçak da Türkiye'nin içine doğru geçmiyor, yatay geçiyor. Orada hedefin Suriye içerisinde olduğu belli. Çatışma (angajman) kurallarını ilan etmiş olmanız sizin düşürmenizi haklı göstermiyor. Çatışma kurallarınızı eğer uluslararası normlardan farklı şekilde koyduysanız, bu uluslararası yargı organına gittiği zaman reddedilir. (Rus uçağı) Çatışma kurallarına aykırı hareket ettiyse bunun cezası düşürmek değildir, protesto etmektir. Bugün de şu sıralarda Baltık ülkelerinde Rus uçakları günde belki 5 defa ihlal yapıyorlar. Onlar da NATO ülkesi, onlar düşürmüyorlar.
Türkmenler zarar görür
Arap Baharı Suriye'ye sirayet ettiğinde, halk sokağa döküldüğünde halkın yanında olarak doğru olanı yaptık. Orada yapmamız gereken Esed'in kısa zamanda düşeceğini zannettik. Fakat düşmedi. Türkmenler de günün sonunda Suriye vatandaşıdırlar. Öyle kalmayı da sürdüreceklerdir. Şimdi farz edelim Esed kaldı. O zaman Türkmenler ülkeleri zor durumdayken yabancı bir devletle (Türkiye) işbirliği yapmış olacaklar. Sünni Arap kendini kurtarır, Türkmen kurtaramaz. Diyelim ki Esed gitti. O zaman da sanıyor musunuz Suriye'deki diğer unsurlar Türkmenlere kucak açacak?
Irak'a diplomatik incelik gösterilmedi
Nasıl uçağı düşürmek suretiyle hem Türkmenlere zarar verdik hem de kuzey Suriye'deki hareket alanımızı daralttıysak burada da çok basit bir şey yapılabilirdi. O varlıkların sürdürülmesi şıkkı dururken veya bir eşref saatinde Irak makamlarıyla “buradaki askerlerin sayısı şunun için yetmiyor, şuraya 250 veya 800 tane daha asker gönderelim mi?” deyip genişletme imkânı varken Irak makamlarının icazeti alınmadan gönderilmiş olması, diplomatik inceliği göstermemiş olmamız bizim durumumuzu da daha zayıf duruma düşürüyor.
Irak'ta ABD askerleri çekildiği zaman o boşluğu, Amerika'nın bölgedeki en büyük müttefiki olan Türkiye'nin doldurması gerekirken, İran bir kurşun atmadan ‘tak' diye doldurdu. Onun sonucu olarak İran, (eski Başbakan) Maliki'yi Osmanlı'dan beri gelen ve Sünnilerin yönettiği Irak'ı, çoğunluk olan Şiilerin yönettiği Irak haline çevirme politikası haline getirdi. Şimdi o günden bu güne, Maliki'nin aşırı mezhepçi politikası nedeniyle Irak'ı bambaşka bir noktaya getirdiler. Ve hatta IŞİD'in çok hızlı gelişmesi de, Maliki'nin bu politikasıdır. Yani İran orada hep ak kaşık değil. Bizim yapmamız gereken de uluslararası camianın icazet verdiği şekilde yapmaktı. İran önce Irak, Bağdat yönetimin kendi kucağına oturtmak suretiyle başlıyor işe, sonra Rusya'yı yanına alıyor. Biz ise sadece K.Irak'tan başlayarak, “Musul valisinin ricası üzerine yaptık” diyoruz. Yani Kars valisi, Ermenilerle anlaşma yapsa, Ermenilerle komşudur diye, Ankara'ya sormadan Ermeniler gelseler orada bir miktar asker konuşlandırsalar, nasıl karşılanırsa Irak da öyle karşılıyor. En azından çok ufak bir diplomatik inceliğe riayet etmek suretiyle şimdiki olayları engelleyebilirdik.
Arapça bilmeyen bir biz varız
Şam'daki Amerikan Büyükelçisi Arapça bilir. Karısı Arapça bilir. Müsteşarı Arapça bilir, müsteşarın karısı Arapça bilir. Bunlar aşağıya doğru iner. İngiliz de öyle, Fransız da öyle. Fransız sisteminde zaten başkâtiplik sınavına girecekler için Ortadoğu uzmanı diye ayrı bir kategori var, ayrı bir sınıf yetiştirmişler. Peki, sadece büyük devletler mi? Hayır. Japon Büyükelçisi de Arapça biliyor. Venezuela büyükelçisi de Arapça biliyor. Kazakistan büyükelçisi de Arapça biliyor. Arapça bilmeyen tek büyükelçi 400 yıl orada aynı kadere bağlı olan ülkenin devamı olan ülkemizdir.
‘Türkiye mahvoldu' diye bir şey yok
“Liderler hata yapmaz” diye bir şey yok. Napolyon 450 bin askerle Moskova'ya gitti, 45 bin askerle geri döndü. Hitler, “yaşam alanı yapacağım” diye başlattı 6,5 milyon insan öldü. Dolayısıyla liderler de hata yaparlar. Türkiye'de de zaman zaman dış ve iç politikada hatalar yapılmıştır ve yapılmaya devam ediyordur. Bütün bunlardan tüm Türkiye batmaz. Zannetmeyin ki Türkiye mahvoldu gitti. Türkiye bölgesinde çok dinamik bir ülkedir. Fakat bütün dünyada Türkiye gelebileceği yere gelemez. Biz dünyanın 17. büyük ekonomisi idik ve 2023'te onuncu büyük ekonomisi olmayı hedefliyorduk. Şimdi önce 18'e sonra 19'a geriledik. Dolayısıyla Türkiye batmaz ama gelebileceği yere bir türlü gelemiyor. Üzülünmesi gereken odur.
Duygulandıran hatıra
Eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, kendisini ve dinleyenleri duygulandıran bir hatırasını da paylaştı. 2013'te yurtdışındaki Türk okullarında görev yapan öğretmenlerle bir araya geldiğini, kendilerine de Filipinler'deki Mindanao Adası'nın 16. yüzyılda Osmanlılar aracılığıyla İslam'la tanıştığını nasıl öğrendiğini anlattığını ve sonrasında yaşananları şu sözlerle aktardı: “Riyad'da büyükelçiyken bir gün sekreter geldi. ‘Efendim Mindanao Cumhurbaşkanı sizinle görüşmek istiyor' dedi. ‘Kızım dedim, Mindanao neresi? Ama peki buyursun' dedim. Siz bizi ‘Moro Kurtuluş Hareketi' olarak bilirsiniz dedi. Biz dedi ‘İslam Konferansı Örgütü'ne müracaat ettik. Sizden destek bekliyoruz çünkü özel bir sorumluluğunuz var. Bizi Müslüman yapan sizlersiniz' dedi. 1565'te Portekizlilere karşı Kanuni'den istenen askerler, beraberinde din görevlileri ile 1580'de buralara ulaşmış. Aynı yıl yapılan cami 1780'de yıkılmış. Onun yerine yapılan da 1980'de. Ben bunları anlatınca bir hoca ‘Efendim ben Osmanlı'nın ilk ayak bastığı köyde görevliyim' dedi. ‘Yıkılan son camiyi ben restore ettirdim. Yanına da küçük bir ilkokul yaptım. Filipince öğrendim. Şimdi Filipince ders veriyorum.' Cennet mekân, biz bu çocuğun yaptığını yedinci derecenin üçüncü kademesindeki bir öğretmene yaptırmaya çalışacağız. Bu, imkânsızın peşinde koşmaktır.”