‘Sanırım Navalni’den daha iyi bir “FETÖ’cü” bulamazdık’

HABERRUS - Prof. Mehmet Efe Çaman, tr724’teki köşesinde ‘Muhalefet etmeyen muhalefete muhalefet’ başlıklı yazısında, Rus muhalif Aleksey Navalni’nin ülkesine dönme kararını ve havalimanında gözaltına alınıp ertesi gün de bir aylık hapis cezasına çarptırılmasını, Navalni özelinde Türkiye ve Rusya yönetimlerini ve muhalefetini ele alıyor.

Otoriter rejimlerin hibrit biçimde olanları, tümüyle partileri kapatmıyor. Bunun yerine onları rejimin diskur kalıbının içinde tutmayı başarıyor. Rejimin kırmızı çizgilerinin içerisindeki dar alanda, muhalefet köreltiliyor ve sönümleniyor. Bir tür tatlı su muhalefeti ya da ehlileştirilmiş ve evcilleştirilmiş muhalefet yaratılıyor. Rusya’daki Aleksey Navalni, bu tür bir role razı olmadığı için Rus devleti tarafından zehirlendi. Navalni Putin rejiminin yolsuzluklarını cesurca gündeme taşıdı ve bu tutumundan taviz vermedi. Dahası Rusya’nın agresif dış politikasını eleştirdi. Basın ve medya özgürlüklerine sahip çıktı ve diğer muhaliflerle dayanışma içerisinde oldu.

Yani Rus rejiminin ayağına bastı. Putin’e meydan okudu, demokrasi ve insan hakları talep etti. Bu nedenle de gerçek muhalefet haline geldi. Geniş halk kitleleri tarafından desteklendi, ya da en azından ciddi bir sempati kazandı. Rus gizli servisi ajanlarınca zehirlendikten sonra, ölmek üzereyken, uluslararası baskılar sonucunda Almanya’da tedavi edilmek üzere ülkeden çıkış yapmasına izin verildi. Eşiyle birlikte Almanya’ya gittiler ve Navalni mucizevî bir şekilde hayata tutunabilmeyi başardı. Rus rejimi başta olmak üzere, herkes Navalni’nin Almanya’da politik sığınmacı olacağını ve hayatına orada devam edeceğini düşünürken, o hiç beklenmeyen bir şey yaptı. Rusya’nın vatanı olduğunu söyleyip, geri dönerek mücadele yolunu seçti. Bir tür Ahmet Altan dik duruşu yaptı yani.

Almanya’dan uçağa binen Aleksey Navalni, Rusya’da kendisini nelerin beklediğini herkesten iyi biliyordu. Ötesi berisi yok, ölümle burun buruna gelmişti ve kıl payı kurtulmuştu. Ailesiyle beraber sürgünde bir Rus muhalefeti oluşturmaya çalışabilirdi. Öyle yapmadı. Bodoslama mücadele kararı vererek, bir anda tüm dünyanın gündemine oturdu. Bir tür Polonyalı Leh Walesa, Güney Afrikalı Nelson Mandela, ABD’li Martin Luther King stratejisi izledi. Geri çekilmek yok, teslim olmak yok, doğru bildiğimiz şeylerden şaşmak yok demesini bildi. Rusya’da artık onu tanımayan yok. Dünyadaki tüm önde gelen medya kuruluşları haftalardır Navalni haberleri yapıyorlardı. Bugün Almanya’dan kalkan uçakta onlarca gazeteci vardı. Putin ve oligarkları cidden panik yapmış olacaklar ki, Moskova havalimanına yüzlerce Rus içişleri güvenlik birimi ajanı ve polisi doldurdular, gerçek muhalefete yaraşır bir “karşılama korteji” eşliğinde Navalni’yi derdest edip götürdüler. Evet, bazılarına göre Navalni hata yapmıştı. Neden hapse girmeyi seçmişti! Rejime yenilmişti. Fakat olayın bir başka boyutu daha vardı.

Herkes şunda uzlaşıyor: Hibrit rejimlerin otoriter yapıları, tam seviye otoriter rejimlere göre daha sağlam oluyor. Muhalefetimsi rejim partileri, halkın biriken gazını alan rejim enstrümanları olduğundan, sadece rejimin devinimini sağlamaya ve onun iktidarını beslemeye yarıyor. Türkiye ve Rusya “muhalefetleri” bu konularda çok büyük benzerlikler gösteriyor. Mesela Türkiye’de de Rusya’da da “muhalefetimsi partiler” ve “muhalefetimsi liderler” ne rejimin dış politikasını be de iktidar ilişkilerini sorgulayabiliyor. Dahası, rejimin ana diskurunu peşinen kabul ederek ve daha da önemlisi kendi tabanlarına kabul ettirerek, rejime büyük bir hizmette bulunuyor.

Türkiye’yi ele alalım: “FETÖ” söylemi, rejim diskurunun temelini oluşturuyor. Daha bugün, bazılarının – benim hayret etmeme karşın – muhalefet olarak gördüğü ve gösterdiği Ahmet Davutoğlu, kendi partisinin ne kadar iyi olduğunu anlatırken “FETÖ” diskurunu kullandı. Aynı şeyi Babacan, Kılıçdaroğlu ve Akşener de mütemadiyen yapıyor. Bu durumun aynısı Rusya’da da söz konusu! Veya bu adı geçen liderler, Türkiye’nin sınır ötesi şaibeli güvenlik tasarruflarını hem retorikte, hem de fiilen meclisteki destekte ortaya koyuyorlar. CHP ve İYİP, TBMM’deki tüm tezkere verme veya uzatma görüşmelerinde ve oylamalarında, AKP-MHP Cumhur İttifakı’yla aynı dümen suyunda ilerlediler. Bu onlar için hiç sorun teşkil etmedi. Bu durumun aynısı, Rusya’da da mevcut. Rusya’nın Kırım’ı işgali ve ilhakı gibi “milli meselelerde” muhalefetimsi Rus partileri ve onların muhtelif kadroları Putin rejimiyle aynı dili kullanıyor ve bu politikalara onay veriyor. Rus halkının büyük kesiminin bu saldırgan ve yayılmacı politikaları desteklemesinin esas nedeni Putin’in propagandası değil, muhalefetimsi partilerin bu tatlı su muhalefeti tutumu. Türkiye’de de bu durum farklı değil.

Navalni işte bu nedenle zehirlendi ve devlet düşmanı ilan edildi. Tutuklandı ve muhtemelen fiziksel ve psikolojik işkence görecek. Yine de geri döndü. Çünkü rejimin zayıf noktasını fark etti. Rejim kendisinden korkuyor! Çünkü bazen tek bir kişinin tüm acıları göğüslemesi, baskıcı ve faşizan rejimlerin sonunu getirebilir.

Ahmet Altan, Navalni gibi bir duruş sergiledi. Onun içeride olması, rejimin en büyük endişesi aslında. Fakat maalesef Rus halkının Navalni’ye sahip çıktığı kadar Ahmet Altan’a sahip çıkılmadı. Aynı şekilde Selahattin Demirtaş da “Seni başkan yaptırmayacağız” dedikten sonra derdest edilip, sudan gerekçelerle hapse tıkıldı. Her ne kadar “FETÖ” terimini kullansa da, Kürtlerin sesi oldu, umudu oldu. Fakat ne Altan’a ne de Demirtaş’a, CHP ve İYİP sahip çıkma cesaretini gösterebildi. Tam tersine, onlara yok muamelesi yaptılar, yapıyorlar. Onları bırakın, Kemalo-seküler sürgün muhalefeti de, gereken desteği sağlamış değil. Demirtaş’ı hatırlayan bir iki duyarlı demokrat aradan çıksa da, Ahmet Altan konusunda kasıtlı olduğunu bildiğim bir umursamama, hatta bir oh olsuncu tavır var. Çok utanç verici bir durum!

Rusya’da rejimin ne olduğu da belli, kimin bu rejimin yanında, kimin karşısında olduğu da! Oysa Türkiye’de sözde rejime karşı olan muhalefetimsi kesimlerin çok büyük bir kısmı, rejimce üretilen aptal komplo teorilerine, vodvil “kokteyl terör örgütü” masallarına, “FETÖ” suçlamasının bir tür cadı avı ön kodu haline getirilmiş olmasına falan tereddütsüz inanıyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diye sorduğunuzda ise, en iyi olasılıkla dışlanıyor, daha fazla üzerlerine giderseniz de “FETÖ’cü” olarak damgalanıyorsunuz. Aynı durumu Rusya’ya uyarlayacak olsaydık, sanırım Navalni’den daha iyi bir “FETÖ’cü” bulamazdık, öyle değil mi?

Muhalefet etmeyen muhalefete muhalefet etmek gerekiyor. Muhalif olup olmamanın kıstası budur. Gerçek muhalefet başka türlü doğmayacak. Ne mutlu Rusya halkına ki, Türkiye’den çok daha otoriterleşmiş bir hibrit rejimden bile düzgün ve gerçek bir muhalif lider çıkartabildiler. Aleksey Navalni’yi, onun kocaman yüreğini ve cesaretini, mücadelesini selamlıyorum. Ve darısı Türkiye’nin başına diyorum!