'Türkiye’de Yangın Büyüyor: Erdoğan’ın Oyunları ve Toplumsal Tepkinin Yükselişi'

HABERRUS - Türkiye’de yaşanan son siyasi gelişmeler, ülkenin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda derin bir siyasal ve toplumsal krizle de karşı karşıya olduğunu gösteriyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden aday olma planı, muhalefete yönelik baskıların artmasına, halkın ise sokağa dökülmesine neden oldu.

Rusya'nın en köklü gazetelerinden Pravda'da çıkan siyasi analizde Erdoğan'ın son politikaları ve Türkiye'deki sokak hareketleri mercek altına alındı.

Soros Değil, Derin Çelişkiler

Sokaklardaki protestolar, bazı çevrelerde yine klasik “dış mihrak” teorilerini gündeme taşıdı. Ancak hükümetin bu tür söylentileri beslemesine rağmen, asıl nedenin yıllardır biriken toplumsal eşitsizlik ve ekonomik adaletsizlik olduğu açık. Türkiye ekonomisi, Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) döneminde büyüme kaydetse de bu büyümeden esas faydalananlar, iktidara yakın sermaye grupları oldu. Halkın geniş kesimleri ise derinleşen yoksulluk ve işsizlikle baş başa kaldı.

OECD verilerine göre Türkiye, gelir eşitsizliğinde Avrasya bölgesinin zirvesinde yer alıyor. En zengin yüzde 10’luk kesim, ulusal servetin yaklaşık %75’ini elinde tutarken, bu servetin %40’ı ise sadece en üst %1’lik kesime ait.

2022 yılında %80’i aşan enflasyon, resmi rakamlara göre %39’a gerilese de bağımsız kurumlar gerçek enflasyonun çok daha yüksek olduğunu belirtiyor. Açlık sınırı son bir yılda %58 artarak 23,3 bin TL’ye ulaştı. Asgari ücret ise bu rakamın altında, 22 bin TL seviyesinde.

Susturulan İşçiler, Yükselen Direniş

2016’daki darbe girişiminin ardından grevler büyük ölçüde yasaklandı. Ancak buna rağmen birçok sektörde işçi eylemleri yükselişe geçti. Uluslararası şirketler ile yerli sanayi kuruluşlarında (GE Grid Solutions, Schneider Electric, Arıtaş Kriyojenik vb.) grevler yapıldı. Ankara’daki maden ve termik santral özelleştirmelerine karşı çıkan madenciler, yer altından çıkmayarak direnişlerini sürdürdü.

Bazı işçiler ücret artışı gibi kazanımlar elde ettiyse de birçok durumda baskı ve tutuklamalar devreye girdi. Şubat ayında Gaziantep’teki tekstil işçilerinin grevi sonrası sendika lideri Mehmet Türkmen tutuklandı.

Erdoğan’ın Seçim Manevraları ve Muhalefete Baskı

AKP uzun süre milliyetçi söylemler, dış tehdit algısı ve askeri operasyonlarla kamuoyunu konsolide etmeye çalıştı. Ancak bu taktik artık etkisini yitiriyor. 2019’da İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerin kaybedilmesi, 2024 yerel seçimlerinde ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) birinci çıkması, Erdoğan’ı yeni taktik arayışlarına itti.

Anayasadaki dönem sınırlamasını aşmak için erken seçim seçeneği gündeme geldi. Bu süreci meşrulaştırmak adına iktidar, Kürt seçmeni kazanma hedefiyle PKK ile ateşkese yöneldi, Nevruz’un resmi bayram ilan edilmesini gündeme aldı.

Bu arada CHP içinden en güçlü aday olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu öne çıktı. Ancak 8 Mart’ta başlattığı kampanya, kısa sürede baskılarla karşılaştı. 19 Mart’ta hakkında yolsuzluk ve terör örgütüne yardım suçlamalarıyla gözaltı kararı alındı ve görevden el çektirilerek cezaevine konuldu.

CHP bu süreci bir “sivil darbe” olarak tanımlarken, halk kitlesel eylemlerle tepkisini gösterdi. İmamoğlu’na sadece CHP üyeleri değil, milyonlarca muhalif seçmen de destek verdi. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Erdoğan’a 1999’daki kendi mağduriyetini hatırlattı. O dönem Erdoğan da İstanbul Belediye Başkanı iken görevden alınmış ve dört ay hapis yatmıştı.

Komünistlerin Tutumu ve Gerçek Hedef

Türkiye Komünist Partisi (TKP), protestoların sadece bir aday ya da parti etrafında şekillenmediğini, halkın demokratik haklarının yok edilmesine karşı çıktığını vurguluyor. CHP’nin de sonuçta sermaye sınıfını temsil ettiğini belirten TKP, işçi sınıfını sistem içi çözüm arayışlarından uzak durmaya, devrimci bir hatta yönelmeye çağırıyor.

TKP ayrıca hükümetin her eleştiriyi “dış mihrak” komplosuyla açıklama çabasını da eleştiriyor: “Halkı yoksulluğa sürükleyen emekliler ve geleceği çalınan gençler, dış güçlerin değil, sizin politikalarınızın eseridir.”

Uluslararası Dengeler ve Erdoğan’ın Dış Arayışları

İçerideki baskılar artarken, Erdoğan dışarıda yeni müttefikler arıyor. ABD ile yeniden yakınlaşma süreci başladı. 16 Mart’ta Donald Trump ile yapılan “samimi” telefon görüşmesinde F-16 satışları, F-35 programına dönüş ve Suriye konusu ele alındı. F-35’e dönüş için S-400’lerin sökülmesi ya da İncirlik Üssü’ne taşınması formülü masada.

ABD Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da 25-26 Mart’ta Washington’da temaslarda bulundu. Avrupa ile de yakınlaşma sinyalleri verildi. Eurofighter Typhoon savaş uçaklarının alımı gündemde.

Ukrayna konusunda da Batı ile paralel tutum benimseniyor. Türkiye, Kırım’ın ilhakını tanımadığını yineledi. Londra’daki zirvede Fidan, Avrupa güvenlik mimarisinde Türkiye’nin yer alması gerektiğini belirtti.

Öte yandan Türkiye, Rusya’dan petrol alımını azaltıp ABD ve Brezilya’dan ithalata yöneldi. Türk şirketler, ABD’li enerji devleriyle kaya gazı ortaklıklarına girişti.

İsrail’e Karşı Sert Sözler, Arkada Devam Eden Ticaret

Erdoğan, kamuoyuna İsrail karşıtı sert söylemler sunsa da perde arkasında ticaret sürüyor. Türkiye’den İsrail’e çimento, petrol ürünleri, tel ve diğer malzemeler ihracatı belgelerle ortaya kondu. Azerbaycan’dan İsrail’e giden petrol Türkiye topraklarından geçiyor. SOCAR, İsrail’de enerji arama lisansları aldı.

Bu çelişkili tabloya rağmen hükümet hâlâ “Türkiye’ye karşı komplo” söylemini sürdürüyor. Ancak yaşananlar, iktidarın kendi politikalarının sonucu.

Sonuç: Erdoğan Dönemi Sona mı Eriyor?

Gelişmeler, Erdoğan döneminin sonuna yaklaşıldığına işaret ediyor. Ancak bu sürecin nasıl sonuçlanacağı, toplumsal hareketin gücüne, muhalefetin yönüne ve uluslararası dengelere bağlı olacak. Türkiye bir yol ayrımında: Ya otoriterleşmeyi derinleştiren bir rejimle yola devam edecek ya da halkın mücadelesiyle yeni bir sayfa açılacak.

Sergey Kozhemyakin – “Pravda” Gazetesi Siyasi Analisti