HOŞ GELDİN EY 11 AYIN SULTANI

HOŞ GELDİN EY 11 AYIN SULTANI

Üç ayların sonuncusu olan Ramazan, on bir ayın sultanı ve ayların en faziletlisidir. Zira bu ayda Kur’an nazil olmaya başlamış ve ay boyunca oruç tutmak farz kılınmıştır.

Ramazan kelimesi “kızgın taş” manasına gelen “Ramid” kelimesinden türemiştir. Nasıl ki kızgın taş etrafındakini yakıp yok ederse Ramazan da kulların günahlarını yakıp mahvettiği için bu aya bu ismin verildiğini söyleyenler olmuştur. Bazıları ise Ramazan kelimesinin “yağan yağmur” manasına gelen “ramid” kelimesinden türetildiğini ve nasıl ki yağmurun yağması neticesinde yeryüzünün temizlenmesi gibi Ramazan ayında da günahların temizlenmesi sebebiyle bu aya bu ismin verildiğini söylemişlerdir.

İFTAR

Allah rızası için farz veya nafile oruç tutan bir Müslüman’ın, güneşin ufukta kaybolmasından sonra bir şey yiyerek veya içerek orucunu açmasına denilmektedir. Dinimiz iftar etmeye, iftar vermeye ve iftar vaktine büyük bir kıymet vermektedir. Nitekim, Efendimiz (SAS),“Bir kimse Ramazan ayında bir oruçluya iftar verirse, günahları af olur. Cenab-ı Hak onu cehennem ateşinden azat eder. O oruçlunun sevabı kadar ona sevap verilir.” buyurmaktadır.“ Yine Resulullah şöyle der: “İftar zamanında, oruçlunun ağız kokusu, Allahu Teala’ya her kokudan daha güzel gelir.” “Her iftar vaktinde Allah tarafından (cehennemden) azat edilen kimseler bulunur. Bu, (Ramazan’ın) her gecesinde olur.”

Oruç tutmak üzere gecenin son altıda birinde yenen yemeğe denilir ki, bu vakit takvimlerimizde imsak vakti olarak belirtilmiştir.

Fıtr sözlükte “orucu açmak”, fıtra da “yaratılış” anlamına gelir. Türkçemizde fitre şeklinde söylenen “fıtır sadakası”, Ramazan Bayramı’na kavuşan ve temel ihtiyaçlarının dışında belli bir miktar mala sahip olan Müslümanların kendileri ve velayetleri altındaki kişiler için yerine getirmekle yükümlü oldukları mali bir ibadettir.

Oruç tutmak üzere gecenin son altıda birinde yenen yemeğe denilir ki, bu vakit takvimlerimizde imsak vakti olarak belirtilmiştir.

Fıtr sözlükte “orucu açmak”, fıtra da “yaratılış” anlamına gelir. Türkçemizde fitre şeklinde söylenen “fıtır sadakası”, Ramazan Bayramı’na kavuşan ve temel ihtiyaçlarının dışında belli bir miktar mala sahip olan Müslümanların kendileri ve velayetleri altındaki kişiler için yerine getirmekle yükümlü oldukları mali bir ibadettir.

İtikaf, Ramazan’ın son on gününü camide veya başka bir ibadet mahallinde inzivaya çekilerek devamlı ibadetle meşgul olmak demektir.

Kur’an’ın indirilmeye başlandığı Ramazan ayı içinde Kur’an-ı Kerim’deki ifadesiyle bin aydan daha hayırlı olan “Kadir Gecesi” vardır. Bu gece Allah’ın müminlere bahşettiği çok yüce bir ikramıdır. Ramazan’ın her gecesinin dolu dolu geçirilmesi için bu gecenin zamanı gizlenmiştir. Ancak Kadir Gecesi’nin Ramazan’ın son on günü içinde olduğuna dair güçlü işaretler vardır. Nitekim Allah Rasulü de bu son on güne ayrı bir önem atfetmiş ve aile fertlerini de uyandırarak onların ibadetle meşgul olmalarını istemişlerdir. Allah Rasulü’nün şu hadisi ise bu gecenin ehemmiyetini şöyle dile getirmektedir: “Kim (faziletine) inanarak ve (Allah’ın rızasını) umarak Kadir Gecesi’nde (ibadet için) kalkarsa geçmiş günahları bağışlanır.”

Bu ayı nasıl ihya edebiliriz?

Kelime-i şehâdet, istiğfâr ve zikir, cenneti kazanabilmek için bolca amel-i sâlih, cehennemden kurtuluş için harâmlardan ve çirkin şeylerden sakınmak, imkânlar nispetinde çokça hayır ve hasenatta bulunmak, kırık ve mahzûn kalblerin duâsını almak, oruçlu bir kimseye iftar ettirmek Efendimiz (sas)’in Ramazan ayında yapılmasını tavsiye ettiği belli başlı işlerdir. Ramazan mü’minlere fazîlet ve olgunluk kazandırabilecek ilâhî bir rahmet mevsimidir. Oruçlu iken ağza bir şey girmemeye dikkat edildiği gibi ağızdan çıkan kelâma da dikkat edilmelidir. Dedikodu ve incitmeden son derece sakınmalı ve orucun fazîletini azaltmamalıdır. Bu ayı sanki son Ramazan’ımız imiş gibi bilmeli, her türlü feyzinden istifade de a’zami gayret göstermeliyiz.

Karışıklığa gerek yok

Efendimiz (sas), ümmetine farz olmasından çekindiği için teravihin sekiz rekatini mü’minlerle birlikte kılıyordu. Allah Resulü’nün vefatından sonra Müslümanlar, teravih namazını Hz. Ebu Bekir döneminde ve Hz. Ömer’in hilafetinin ilk yıllarında tek başlarına, yani cemaat yapmadan kılıyorlardı. Hz. Ömer, bir Ramazan gecesi mescidde herkesin dağınık bir vaziyette teravih namazı kıldığını görmüş ve bunun yerine bir imam önderliğinde bu namazın cemaat halinde kılınmasının daha doğru olacağına içtihat etmiştir. Bu amaçla da Übey b. Ka’b’ı teravih imamı olarak tayin etmiş ve teravih namazı yirmi rekat olarak kılınmıştır. Hz. Ömer’in (ra) uygulamasıyla teravih namazının rekat sayısı yirmi olarak yerleşmiş, daha sonra da bu uygulama yüzlerce yıl sürerek günümüze kadar gelmiştir. Ramazanlarda teravih namazı kılmak, İslâm’ın sembollerinden olmuştur. Teravihle ilgili mü’minleri camiden ve cemaatten soğutmaya yönelik “Ramazanlık” bazı açıklamaların ciddiye alınacak yönü yoktur.

Teravih yirmi rekattir

Teravih namazının yirmi rekat olduğu İslam âlimlerinin büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmektedir. Bu görüş konusunda Ebu Hanife, İmam Şafii ve Ahmed bin Hanbel (ra) ittifak halindedirler. Allah Resulü (sas) “Kim Ramazan namazını (teravih) inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek kılarsa onun geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, Salatü’t-Teravih, 1; Müslim, Salatü’l-Müsafirin, 174) buyurarak bu namazı teşvik etmiş ve kendisi de başlangıçta ashabına cemaatle kıldırmış, sonraları ise teravih namazı farz kılınabilir ve Müslümanların çoğunluğu da bunu hakkıyla yerine getiremeyebilir endişesinden dolayı tek başına kılmaya devam etmiştir. (Buhari, Salatü’t-Teravih, 2; Müslim, Salatü’l-Müsafirin, 178) Efendimiz (sas)’in bundan başka teravih namazını kıldığı ve kıldırdığıyla alakalı değişik rivayetler vardır. Bu rivayetlerde bu namazı kaç rekat kıldığı veya kıldırdığıyla alâkalı herhangi net bir bilgi yoktur. Ramazan ayı Kur’an, ibadet, tövbe ve istiğfar ayıdır. Bu aya erişme nimetine nail olmuş mü’minler bunun kadrini, kıymetini iyi bilmeliler. Bir kudsî hadiste buyuruluyor ki: “Kulum bana nafile ibadetle yaklaşır; ben onun gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.”

Onun için sünnet olan teravih namazıyla ilgili çıkarılacak fitnelere itibar etmemek gerekmektedir.

Mükâfatını Allah verecek

Orucun sevabı Cenâb-ı Hakk katında saklıdır. Allah Resulü şöyle buyurur: “Âdemoğlunun her amel ve hareketi kendisine âittir. Oruç ise böyle değil! Çünkü o, benim içindir. (Çünkü ben yemem, içmem ve bütün beşerî sıfatlardan münezzehim.) Dolayısıyla ben, onun mükâfâtını (husûsî bir şekilde) bol bol vereceğim. Oruçlunun sevineceği iki ferâhlık vardır:

1. İftâr ettiği zaman (Cenâb-ı Hakk’ın nimetlerine kavuştuğu için) sevinir.

2. Rabb’ine kavuştuğunda da orucu bereketiyle nâil olduğu yüksek derece için sevinir.” (Buhârî)

 

 


 

Ramazan ve Yenilenme

Ahmet Kurucan, ZAMAN

"İnsan nisyanla maluldür." derler eskiler. Fıtraten öyledir. Hiç kimse inkar edemez bu gerçeği. Fıtrata raci olması itibarıyla binbir hikmet nümayandır elbette bunda. Yalnız yanlış anlamamak lazım; hikmet demek hep müsbet şeyler demek olmayabilir. Bazen menfi veya ilk bakışta menfi gibi gözüken şeyler de hikmet kategorisi içindedir.

Bu açıdan nisyan hem nikmet hem de nimet olabilir insanoğlu için.

Nasıl mı? Gayet açık; bazı nisyanlar insanın lehinedir. Mesela; bizzat yaşadığım için bu misali vereyim; insanın annesi öldüğü gün sahip olduğu hissiyat; vicdanını derinden derine kanatan acı. Düşünsenize, bu acıyı, bu hissiyatı ömür boyu her an yaşadığınızı! Öyleyse burada nisyan, hiç şüphesiz nimettir. Fakat aynı şeyi insanın yaratılış gayesini nisyana teslim etmesinde söyleyemeyiz. Zira bu noktada nisyan, insanın kendisini gündelik hayatın akışı içine salıp ibadetini terk etmesini, hayata ait tüm planlarını dünya ekseni üzerine oturtup ahiretten bigane kalmasını netice verir. O zaman bu tür bir nisyan nimet değil aksine nikmettir.

İşte Allah'ın namazından orucuna inananlara yüklemiş olduğu ibadetler, bizim kendimize gelmemize vesile olur ki ibadetlerin vaz' ediliş gerekçelerinden birisi de bu olsa gerek. Çünkü yerinde, zamanında ve kamil bir şekliyle eda edilen bu mükellefiyetler bize, bizi hatırlatır; her daim Allah'a kul olduğumuzu idrak ettirir. Tabii ülfet ve ünsiyet engelini aşabilirsek.

Ülfet ve ünsiyet insanoğlu için ayrı imtihan unsurudur. Çokları takılıp kalmıştır bu ülfet ve ünsiyet ağlarının içine. Kıramamış, parçalayamamış ve bir türlü kurtulamamıştır bu ağlardan. Ağlara bağlı yaşayan Müslüman'a gelince; onun Müslümanlık adına heyecan duyması çok zordur. Namaz kılsa da, oruç tutsa da, Kur'an okusa da inanın zordur. Çünkü ülfet ve ünsiyet bu ibadetlerin gerçek fonksiyonlarını eda etmesine mani olur insan hayatında. Eğri oturup doğru konuşalım; bu satırların yazarı da dahil, İslam aleminde binlerce, milyonlarca Müslüman bu hal içindedir şu an itibarıyla.

Pekala ülfetin pençesine takılmamak için ne yapmalıyız? Samimi isek bu sorumuzda; gerçekten duya duya, doya doya, Hz. Peygamber misali, Sahabe misali bir Müslümanlık yaşantısına adım atmak istiyorsak; alın bize altın tepside sunulmuş enfes bir fırsat; Ramazan. Öyle inanıyorum ki namaza rağmen nisyana dalanları, bir başka yolla uyarmak, bir başka metotla kendisini hatırlatmak için vaz' etti Ramazan orucunu Allah. Son tahlilde maddi manevi tüm faydası insana ait olan bu ibadeti farz olarak önümüze koymakla, "aşın şu aşılmaz zannettiğiniz nefis deryalarını" dedi bize.

Bir fırsattır bizler için Ramazan. "Ey İman edenler! İman edin" fetvasınca yeniden iman etmek isteyenler için fırsat.

Hayatını İslam'ın çerçevelediği sınırlar içinde şuurluca yaşamak isteyenler için fırsat. Yeniden öze dönme, kaybettiği, kaybetmek üzere olduğu, kaybettiğini zannettiği değerlere dönmek için fırsat.

Etrafında mesela fakirlik ya da açlık ekseninde cereyan eden hadiselere karşı alabildiğine duyarsız kalıp, bundan rahatsızlık duyanlar için fırsat.

Rutin hayatın boğucu atmosferinden sıyrılıp yeniliklerle tanışmak isteyen ve böylece yenilenmeyi murad edenler için fırsat.

Öyleyse gelin bu Ramazan'ı bir fırsat aralığı bilelim kendimiz için. Oruç, namaz, zekat, sadaka, Kur'an tilaveti ile yenilenelim. Söz verelim Allah'a ve diyelim ki: "Allah'ım! Ramazan'a girişimle çıkışım bir olmayacak. Maddi-manevi mertebe kat etmiş olarak çıkacağım bu Ramazan'dan. Yeter ki Sen benim elimden tut. Bana yol göster. Hayırhah kişileri karşıma çıkar." İnanın samimi olursak bu isteklerde, Allah imdadımıza koşacaktır. Gerekli olan aşk, şevk ve heyacanı bize verdiği/vereceği gibi, maddi sebepleri de karşımıza çıkaracaktır.

Bu düşüncelerle Ramazan'ınız, Ramazan'ımız mübarek olsun. Daha nice Ramazan'lara! Rabb'im tevfikini yar etsin; rızasından ayırmasın.