Ramazan - 15

Avustralya'nın ortasında mahzun bir cami

Türkiye'nin on katı büyüklüğündeki Avustralya kıtasının ortasına parmağınızı koyun, işte tam orada bir cami var. Mimarisi ve bulunduğu yer itibarıyla Türkiye'deki küçük Anadolu camilerini andıran özellikleriyle sanki tanıdık bir yerde hissedersiniz kendinizi...

"Afgan Camii" adıyla anılan bu cami, Avustralya'nın ortasında yer alan Alice Springs şehrindeki Müslümanlar tarafından inşa edilmiş ve halen Müslümanların ibadet mekânı olarak kullanılıyor. Cami, o bölgede yaşayan her milletten Müslümanların ibadet mekânı...

Alice Springs ise 27 bin nüfusuyla turizm başta olmak üzere ayrıca Avustralya tarihi için önemli bir şehir. Avustralya'nın kurak ve çöl ikliminin hakim olduğu orta kısımdaki çok geniş alanda adeta bir vaha gibi bölgenin can damarı olma özelliğini taşıyor. "Afgan" kelimesi ise bu bölgede tarihte Avustralya'ya yaptıkları hizmetlerden dolayı saygı ile anılıyor. Çünkü teknolojinin bu kadar hızlı olmadığı zamanlarda Afganistan'dan getirilen Afganlar ve develeri Avustralya'nın çölünü aşmada, tabii zenginliklerini keşfetmede ve ülkeyi bilinmez olmaktan çıkarıp tanımada önemli görevler üstlenmişler. Afganlı deveciler ise Müslüman oldukları için gittikleri her yere dinî yaşantılarını da götürmüşler. Mesela, Ramazan aylarında tuttukları oruç ve son on gün içinde itikafa girmeleri bile bugün bazı torunları tarafından hatırlanıyor. Aborijinler veya başka milletlere mensup kimselerle evlenen Afganlılardan geriye, maalesef kalıcı hatıra olarak develeri ve bir de onların adını alan Darwin şehrinden Adelaide şehrine kadar düzenli olarak işleyen "Afgan Treni" kalmış.

Afgan torunlarının bir kısmı dedelerinin dinini bilmiyor, bazıları ise namaz kılan bir Müslüman gördükleri zaman "Dedelerimiz de böyle yapıyormuş." diyorlar. Müslüman olanlardan bazıları ise çeşitli şehirlere dağılmış vaziyetteler.

Afganlıların hatıraları, Adelaide'den Alice Springs'e, oradan da Darwin'e kadar olan bölgede (Adelaide ile Darwin şehri arası Avustralya ortasından yani çölden geçerseniz birkaç bin kilometredir) hemen her yerde develerle yapılan tarihî seyahatleri resimlerle şehirlerin çeşitli yerlerine işlenmiş durumda. İlgilileri ve meraklılar ise Afganlıların Müslüman olmasından dolayı gittikleri şehirde "Burada Afganlıların inşa ettikleri teneke cami (tin mosque) var mı?" diye sorarlarsa onlara halen kullanılmakta olan veya namaz kılan olmadığı için müze gibi duran veya kalıntıları varsa onları gösterebiliyor. Mesela, yine Avustralya içlerinde olan Broken Hill şehrinde de yine böyle bir cami mevcut. Bu cami, bugün sadece turistler tarafından ziyaret edilen bir mekân olarak korunmakta. Afganlı devecilerin o günlerde kullandıkları at arabası türü malzemeleri ve develer üzerine astıkları eşyalar da muhafaza ediliyor. Ayrıca cami içinde halılar ve seccadeler de mahzun ve kederli şekilde üzerlerinde ibadet edecek bir Müslüman'ı hüzünlü şekilde beklemekte.

Afganlı deveciler, gittikleri yerlerdeki bölgelere de Müslüman ismi vererek kalıcı hale getirmişler. Mesela, iç kısımlarda "İsa Dağı" adını görebilirsiniz veya "Ali'nin yeri" adını da. Alice Springs şehrinde bir caddenin adı "Muhammed Caddesi" konulmuş.


Mevlânâ restorasyonu, çile odalarının saklı gerçeğini ortaya çıkarıyor

Mevlânâ Müzesi'nde Ramazan'la birlikte başlayan restorasyon çalışmaları, çilehane bölümünün aslını ve çile hücrelerinin çeşitli tarihlerde gördüğü müdahalelerin içeriğini ortaya çıkaracak. Mevlânâ Müzesi Müdürü Yusuf Benli, çalışmalarda çile odalarını dış avluya bağlayan bir kapı ile çile odalarının tavanlarının birleşim yerlerinde bacalar bulunduğunu söyledi.

Benli, restorasyon ilerledikçe yeni bulgulara ulaşacaklarını tahmin ettiklerini kaydetti. Çalışmaların başında, şu an müzeyi çevreleyen çilehanenin dış duvarlarının içi dolu kemer şeklinde inşa edildiğinin ortaya çıktığını anlatan Benli, kemerlerin içlerinin taş duvarla örülü oluşunun aslından mı, yoksa sonradan mı olduğunun yapılacak bilimsel incelemeler sonucu belirleneceğini ifade etti.

Yusuf Benli'nin verdiği bilgilere göre, 1920'li yıllardan bu yana kapsamlı bir onarım yapılmayan Mevlânâ Müzesi'nde, hazırlanan proje doğrultusunda bugüne kadarki en büyük restorasyon yapılıyor. Yapılan çalışmalarda, bu hücrelerden bazılarının orijinal zeminine ulaşıldı ve orijinal zeminin şu anki zeminden 30 santimetre kadar daha aşağıda olduğu ve Sille taşıyla döşeli olduğu tespit edildi. Duvarların üstündeki sıva ve eklentilerin temizlenmesiyle de çilehanenin duvarında, o dönemde arka avluda olduğu varsayılan yemekhaneye açılan yeni bir kapı bulundu. Duvar ve tavanlarda devam eden temizlik çalışmalarında oda kubbelerinin birleştiği yerlerde bacalar bulundu.

Mevlânâ Müzesi, yılda 2 milyon 200 bin turistin ziyaret ettiği Topkapı Sarayı Müzesi'nden sonra en çok gezilen ikinci müze. Müzeyi günde ortalama 9-12 bin kişi ziyaret ediyor.

Dervişler, çile odalarında kalıyordu

Mevlevi kültürünün en önemli eğitim evresini çile oluşturuyor. Konya'daki dergâh, Anadolu'da kurulan ve sayıları 140'ı geçen mevlevihanelere derviş yetiştiriyordu. Mevlânâ Dergâhı'nda nefsini eğiten dervişler, 3 gün ya da 18 gün boyunca dergâhın çile odalarında kalıyor, hiç kimseyle görüşmeden ibadet, zikir ve tefekkür ile süreyi tamamlıyordu.


Zekat, malı bereketlendirir

Zekatı verilen mal zâhiren eksiliyor gibi görülse de Allah'ın bereketine mazhariyetle devamlı artmaktadır. Zira bütün kâinat elinde olan Allah, malının zekatını veren insana malını artırma yollarını ilham etmektedir ki, bu hükmü aydınlatan pek çok müşahhas misal bulmak mümkündür.

Kalpler Allah'ın elindedir. O, istediği ve hikmeti iktiza ettiği zaman, kalpleri, emrini yerine getirip zekatını veren kimselere doğru yöneltir ve o insanın ticaretinde ciddi canlanmalar görülür. Bu Allah'ın, zekatı verilen mala bahşettiği bereketten başka bir şey değildir. Aynı zamanda bu mesele, sadece tecrübelerin ürünü olarak ortaya çıkmış bir hüküm de değil, Allah'ın va'di, Rasulü'nün müjdesi ve meleklerin de duâsının neticesidir.

Allah (cc) yüce beyanında meâlen: "İnsanların malları içinde, artması için verdiğiniz faiz, Allah katında artmaz. Fakat Allah'ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekata gelince işte onu verenler, (sevap ve mallarını) kat kat artıranlardır." buyurmak suretiyle, mallarını artırma düşüncesiyle faize yatıranların gerçekte, maksatlarının aksiyle tokat yediklerini; Allah'ın rızası istikametinde zekat ve sadaka verenlerin ise daha fazlasıyla berekete nail olduklarını anlatmaktadır.

Bununla ilgili başka bir ayette de: "Allah, faizi mahveder. Sadakaları ise artırır." denilmektedir. Bir başka ayette de: "De ki: Rabb'im kullarından dilediğine rızkı yayar (geniş rızık imkânı verir) (dilediğinin de) rızkını kısar. Allah için infak ettiğiniz her şeyin (mutlaka Allah) arkasını getirir. (Çünkü) O, rızık verenlerin en hayırlısıdır." te'minâtı vardır.



Padisahlar padisahının kapısında kendisine gizli, özel bir vazîfe verilmis, çabucak faydalı olan, kar bagıslayan kim var? Kim olacak? Oruç!
Hz. Mevlâna (k.s.)





Haksızlık etmekten, haksızlık edilmekten, saldırmaktan, saldırılmaktan, hatâ işlemekten, bağışlamayacağın bir günaha düşmekten sana sığınırım.

Allâh'ım, nefsime takva ver. Onu temizle, nefsi en iyi temizleyen Sen'sin,nefsimin velîsi ve Mevlâsı Sen'sin.


Koş geldin ca ramadzan

Kırgızistan'ın Issıkgöl bölgesindeki tombul yanaklı, çekik gözlü Kırgız çocuklarının Ramazan ayına ait bir sevinci vardır: Ellerinde poşetlerle ev ev dolaşıp 'Ca Ramadzan' söylemek; karşılığında da şeker, bisküvi, çikolata ve cep harçlığı almak. Görev yaptığım Hüseyin Karasayev Lisesi'nde, 1999 yılında etütleri kontrol ederken baktım ki, 11 B sınıfı yok. İlk başta anlam veremedim. İkinci etüdün sonunda bizim 11 B'liler ellerinde gitarla okula girdiler. 'Neredeydiniz? İzin almadan nereye gittiniz böyle?' dedim. 'Hocam, biz cep harçlıklarımızı çıkarttık.' dediler. Meğer Türk öğretmen arkadaşların evlerini bir bir dolaşıp gitarla Ca Ramadzan söylemişler.



Yüksük Çorbası

Malzemeler

Yarım çay bardağı nohut, 2 yemek kaşığı kıyma, 1 yumurta, 1 su bardağı un, 1 yemek kaşığı sıvıyağ, 3 yemek kaşığı tereyağı, 2 yemek kaşığı salça, su, tuz, karabiber, nane, 3 yemek kaşığı limon suyu

Hazırlanışı

Nohudu yıkayıp, 1 su bardağı su ile bir gün önceden ıslatın. Su ile nohutlar yumuşayana kadar haşlayın. Undan 1/2 yemek kaşığını ayırıp, kalan una 1/2 tatlı kaşığı tuz koyun ve karıştırın. Ünün ortasını açarak, yumurtayı kırın, suyunu azar azar ekleyerek katı bir hamur hazırlayın. 2-3 dakika yoğurduktan Sonra üzerine nemli bez örtüp 5 dakika dinlendirin. Hamuru ayrılan undan kullanarak 1 milimetre kalınlıkta açıp, dikiş yüksüğü ile kesin ve dinlendirin. Kıymaya, yeterince tuz ve karabiber katarak yoğurun ve fındık büyüklüğünde köfteler yapın. Teflon tavaya koyduğunuz sıvı yağda köfteleri sallayarak pembeleşinceye kadar kızartın. Salça ve geri kalan tuzu nohuda ekleyip, biraz daha su koyup karıştırın. Hamurları kaynayan karışıma katan, 10 dakika pişirin ve köfteleri ekleyin. 5 dakika daha pişirin. Tereyağını tavada eritip, naneyi ilave edin, limon suyu ile birlikte çorbanın üzerine gezdirip, kaynayınca ateşten alın.

Afiyet olsun.

Kaynak: ZAMAN