Ramazan - 28

İnsana değer veren bir dinin mensuplarıyız

İslam insanın esas alındığı, onun merkeze yerleştirildiği bir dindir. Bu sözde kalmamış bizzat gösterilmiştir de. İşte buna iki örnek:Mescid-i Nebevî'de bir zenci kadıncağız vardı. Mütevazı, gösterişsiz, adeta tabiatla kaynaşmış-bütünleşmiş olan kutsî mekanda.

Temizlik işleriyle meşgul oluyordu. Bir zaman sonra bu kadıncağız vefat etti ve Allah Resûlü'ne (Sallallahu aleyhi ve sellem) haber verilmeksizin götürülüp defnedildi. Şartlar nasıldı, Allah Resûlü'ne (Sallallahu aleyhi ve sellem) niçin haber verilmedi, bilemiyoruz. Ancak bildiğimiz şu ki, Rahmet Peygamberi çok geçmeden bu talihli kadının yokluğunu fark etti ve ona ne olduğunu sordu. "Vefat etti Ya Resulallah! Götürüp defnettik!" dedi sahabe efendilerimiz. O anda Vefa İnsanı adeta muhataplarını itap eder gibi sordu: "Bana haber vermeli değil miydiniz?" Bununla yetinmedi, Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem), "Bana kabrini gösteriniz." diye buyurdu. Ve kabrine gidip orada namaz kıldı ve dua etti.

Bir başka tablo. Yer yine Mescid-i Nebevî. Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve sellem) "gözümün nuru" dediği namaz vazifesini yerine getiriyor. Küçük bir kızcağız var Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) sırtında. Bu, sevgili torunu Ümamete binti Zeynep'ten başkası değil.

Sahabe diyor ki; "Secdeye vardığı zaman onu yere koyar, secdeden kalktığında tekrar sırtına alırdı." Halbuki İnsanlığın İftihar Tablosu (Sallallahu aleyhi ve sellem) için, namaz en önemli ve en ciddi bir vazifeydi. O, namaz kılan kişinin sağa-sola bakışını bile, namaz konsantrasyonu açısından doğru bulmamakta, bunu "şeytanın hırsızlaması" olarak nitelendirmekteydi. Ancak yine O, imanın ikiz kardeşi namaz ibadetini yerine getirirken, sevgili torununu sırtına almakta bir mahzur görmüyordu.

Efendimiz buyuruyor ki; "Uzun uzadıya kılma niyetiyle namaza başlıyorum. Derken bir çocuğun ağlamasını işitiyorum. Onun ağlamasından anasının hissedeceği şiddetli ve derin üzüntüyü bildiğimden hemen namazımı kısaltıyor, hafifletiyorum." Sahabe efendilerimiz, Allah Rasulü'nün işaret buyurduğu bu durumun müşahhas bir örneğini de şöyle naklederler: "Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) bir defasında birinci rekatta altmış kadar ayet okumuşken bir çocuğun ağlamasını işitince ikinci rekatta yalnız üç ayet ile yetinmiştir."


Kıraat ilmi, Kur'an'ın lafzının mucizeliğini ortaya koyuyor

Kıraat denince aklımıza "okumak" geliyor; ama okunacak eser Kur'an olunca iş o kadar da basit değil. Ve "kıraat ilmi" denilen şey de salt okumaktan çok öte, üst düzey bir ihtisas gerektiriyor. Kur'an'ın ilk nâzil olduğu andan itibaren müşrikler, münafıklar ve son asırlarda da oryantalistler başta olmak üzere birçok menfi cereyan Kur'an'ın mucizevi yönünü hedeflerine aldılar.

Konu hakkında bilgisi olmayan insanların kafasını karıştırmak adına yüzlerce 'eser' kaleme aldılar. İşte 'Kıraat İlmi'nin billurlaşması ve disiplin haline gelmesi de bu 'fitneler' vesilesiyle gerçekleşti. Kur'an'da geçen bazı kelimelerin yine Rabb'imiz tarafından çeşitli Arap lehçelerine göre farklı şekillerde okunma izni birileri için, "Bakın hani bir harfi bile değişmemiştir diyordunuz!" garip tepkilerine yol açtı. Cahil insanların kafasını kolayca karıştıran bu 'hin fikir'li insanların fitnelerini kıraat ilmi ve onun mümtaz imamları söndürdü.

Hz. Ömer (ra) ile Ashab-ı Kirâm'dan Hişâm b. Hakim (ra) arasındaki bir olay bu konuda oldukça öğretici: Hz. Ömer anlatıyor: Resûlullah'ın (sas) sağlığında, (namaz esnasında) Hişâm b. Hakîm'in Furkân Sûresi'ni okuduğunu işittim. Duydum ki, Hişâm bu sûreyi, Resûlullah'ın bana okutmadığı birtakım harflerle okuyor. Az kaldı üzerine atılacaktım. Fakat selam verinceye kadar güçlükle sabrettim. Selam verir vermez hemen ridâsını göğsünün üzerine toplayıp, "Bu sûreyi sana -bu şekilde- kim okuttu?" diye sordum. Hişâm, "Resûlullah okuttu." dedi. "Yalan söylüyorsun! Çünkü Resûlullah bu sûreyi bana senin okuduğundan başka (bir şekilde) okuttu." dedim ve onun yakasından tutarak Resûlullah'a (sas) götürdüm. "Ya Resûlallah! Şunun Furkân Sûresi'ni bana okuttuğunuzdan başka bir harfle okuduğunu işittim." dedim. Resûlullah bana, "Hişâm'ın yakasını bırak!" buyurdu. Ona da, "Ya Hişâm oku!" diye emretti. O da işittiğim veçhile okudu. Bunun üzerine Resûlullah (sas), "Böylece indirildi." buyurdu. Bundan sonra bana da, "Ya Ömer oku!" dedi. Ben de Resûlullah'ın (sas) bana vaktiyle okuttuğu gibi okudum. Bana da, "Böylece de indirildi." dedi. Ve ilaveten, "Bu Kur'ân yedi harf üzerine indirildi. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse onu okuyunuz." buyurdu.

Pendik Haseki Eğitim Merkezi kıraat hocalarından Talip Akbal, İmâm-ı Cezerî'nin bu yedi harfin 7 vecih olduğunu ilmen ortaya koyduğunu ifade ediyor.

Kıraat ilmine ilgi duyanlar için www.kiraatilmi.com internet sitesi doyurucu bilgi ve makaleler içeriyor.


Fitre

Fitre niçin verilir?

Fitre bir ibadettir. İbadetler ise Allah emrettiği için yapılır. Allah emreder; kulları da bu emri yerine getirirler. Allah'ın emriyle yapılan bu ibadetlerin ferdi ve içtimai pek çok yararı da vardır.

Ancak ibadet faydalar için değil, emredildiği için yapılır ki, ibadetten elde edilecek neticeler yok olmasın.

Fitre kime verilir?

Zekât verilebilecek kimselere fitre de verilir. Burada fitre verenler yakınından başlamak üzere en çok ihtiyaç olan yerleri düşünecek ve fitresiyle toplumsal gelişmeye bir katkıda bulanmayı öne alacaktır.

Müslümanlar hayır adına verdikleri zekât ve sadakaların nereye, hangi ellere gittiğine ve ne amaçlarla harcandığına da dikkat etmelidir. Hiç kimse, fitresinin harama müteallik işlerde kullanılmasını istemez, istememelidir.

Fitre ne zamana kadar ödenir?

Fitrenin ödeme zamanı, fitre verilenin en çok ihtiyaç duyacağı andır. Fitrenin asıl vaktinin bayram günü sabah namazı ile bayram namazı arası olduğu görülmektedir. Ancak günümüzün şartları altında fakirin bayram için o vakitte eline geçen parayla ihtiyacını karşılaması zordur.

Bu yüzden en uygunu bayramdan bir-iki gün önce fitreyi ihtiyaç sahibine ulaştırmaktır.



Midesine düşkün olan, çok mide ağrısı çeker, sızlanır durur. Zaten midesine düskün olanların talihlerinde oruç yoktur.
Hz. Mevlâna (k.s.)





Allah'ım! Mağfiretine yönelmiş, affını umarak yola koyulmuşum. Lütuf ve keremine güvenerek günahlarımı bağışlamanı istiyorum.

Ancak mağfiretini gerektirecek bir şeyim, affını hakkedeceğim bir amelim yoktur. Dolayısıyla sadece senin fazl-u keremine güvenebilirim. O halde, Muhammed ve âline salat eyle ve fazl-u keremini benden esirgeme. Amin.


İyi ki geride kalmışım

Afyonkarahisar'da üniversite 2. sınıftaydık. Bir hayırsever bizi iftara davet etmişti. 6 kişi okul çıkışında durağa gelip dolmuşu beklemeye koyulduk. İftara 15 dakika kala dolmuş geldi. Arkadaşlar bindi; ama ben binemedim, çünkü ağzına kadar doluydu. Durakta tek başıma beklerken tanımadığım birisi beni iftara götürdü. Sonra 150 TL harçlık verdi. O para evdeki arkadaşlarımızla bayrama giderken yol paramız olmuştu.



HÜNKARBEĞENDİ

Malzemeler

2 ADET PATLICAN, 1 BARDAK SÜT, 1 YEMEK KAŞIĞI UN, Y. ÇAY BARDAĞI SIVI YAĞ, 50 GR KAŞAR PEYNİRİ, PUL BİBER, KIRMIZI BİBER, KARABİBER VE TUZ, 500 GR KUZU VEYA DANA ETİ, 1 ADET ORTA BOY SOĞAN, 1 ADET DOMATES, 2 ADET SİVRİ BİBER, 2 DİŞ SARMISAK, YARIM ÇAY BARDAĞI YAĞ,

Hazırlanışı

{flv width="280" height="220"}hunkar_begendi{/flv}

Kaynak: ZAMAN