'İŞİD dünya için terör, Erdoğan ve Bahçeli için Tanrının lütfu'

HABERRUS - Geçtiğimiz hafta Irak'ın başkenti Bağdat'ta meydana gelen ve çok sayıda sivil vatandaşın ölümüne yol açan iki intihar saldırısı ve saldırıları İŞİD'in üslenmesi, son günlerde terör örgütü İŞİD'in yeniden yapılandığı tartışmalarını beraberinde getirdi.

Ahvalnews'ten Ali Çatakçın köşesinde, IŞİD'in tanrının Erdoğan’a gönderdiği sayısız lütuflardan biri olduğunu, hem ülke içinde hem de ülke dışında hasımlarına karşı kullandığı en etkili silah olduğunu yazıyor.

Geçtiğimiz hafta Irak'ın başkenti Bağdat'ta çifte intihar saldırısı gerçekleşti. Tayaran Meydanı'ndaki kalabalık bir pazarda düzenlenen iki intihar saldırısında en az 32 sivil yaşamını yitirdi, 110 kişi de yaralandı. Beklendiği gibi saldırıyı IŞİD üstlendi.

IŞİD’ın en son kanlı eylemi, yine aynı meydanda üç yıl önce gerçekleşmişti.

18 Ocak 2018'de gerçekleştirilen eylemde de 35 kişi yaşamını yitirmişti. Bu sefer ki eylemin en dikkat çekici yanı, Ortadoğu’da yeni güç dengesi düzenlemeleri ve bu güç dengelerinin düzenlemesinde daha önce IŞİD’in korunma sığınağı (bugün de) görevi gören gücün/ güçlerin devre dışı kalma ihtimalinin ağırlık kazandığı bir sürece denk gelmesi.

Bağdat eyleminden sonra değerlendirmelerinin ortak noktası, “Uyuyan IŞİD hücrelerinin güç toplayıp saldırıya geçtiği’’ şeklinde.

O zaman cevaplanması gereken ilk soru şu: Koalisyon güçleri ve bölgesel askeri güçlerin yürüttüğü takip, yakalama ya da imha etme operasyonuna rağmen IŞİD’ın silahlı güçleri nasıl ve nerede saklanma, yeniden örgütlenme, güç toplama ve silahlanıp ortaya çıkma imkânı buluyor?

Bu sorunun cevabı IŞİD denen terör örgütünün ortaya çıkışına hamilik eden güçlerin kimler olduğu, bölgedeki son gelişmelerin hangi güçleri zor duruma soktuğu sorusunda aramak gerekiyor.

ABD’nin İran Mollalarını sınırlama, Erdoğan’ın İslam’ın Ortadoğu halifeliği hevesleri bir 'tüp bebek' olarak döllendirildi. Türkiye, barınma, bakıcılık, büyütme, eğitim ve bakımını Türk devleti üstlendi. İşte IŞİD’ın ortaya çıkışının kısa hikayesi.

Misyoneri olarak yaratıldığı hedeflerin dışına taşınca, kameralar önünde kelle koparınca ve Avrupa ülkelerinde terör eylemlerini yaygınlaştırınca, Türkiye hariç diğer bütün yaratıcılarını rahatsız etti.

El Kaide tecrübesi olan güçler, Frankenstein’a karşı önlem planı geliştirdi. ABD öncülüğünde, AB’nin de içinde yer aldığı, teröre karşı uluslararası mücadele koalisyonu bu önlemin sunucudur.

Musul Konsolosluğu baskını ve rehinelerin serbest bırakılması, Erdoğan’lı Türkiye’nin IŞİD ilişkilerine değişik bir cepheden ayna tutan bir gelişmeydi. Rehinelerin nasıl, ne karşılığında ve IŞİD’a hangi güvenceler verilerek kurtarıldığı hiç konuşulmadı ve muhalefet de böyle bir soru sormadı.

Erdoğan, “Diplomasimizin ve Milli İstihbarat Teşkilatımızın büyük başarısı’’ açıklamasıyla toplumu uyuşturdu.

Türkiye ile IŞİD arasında ne tür anlaşmaların yapıldığının ilk resmi bilgileri Rus askeri jetinin düşürülmesi sonrası Rusya tarafından kamuoyuyla paylaşıldı.

Rusya Hava Kuvvetlerine ait Suhoy Su-24 tipi jetin 24 Kasım 2015 tarihinde İdlib’te Türk güçleri tarafından düşürülmesinden sonra, Ankara ve IŞİD arasındaki petrol anlaşmalarına dikkat çeken Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Anatoly Antonov, Türkiye'nin Suriye ve Irak'tan 'çalınan petrolün' en büyük alıcısı olduğunu belirtmişti.

Devletin gizli istihbarat bilgilerine dayanan bu açıklamayı, Putin’in “Teröristlerle ticaret yapılmaz diye BM kararı olmasına rağmen Türkiye IŞİD'den petrol alıyor. Elimizde IŞİD ile Türkiye arasındaki iş birliğini ispatlayan görüntüler, belgeler var’’ çıkışı izlemişti. Erdoğan-Putin dostluğundan sonra bu belgeler umuma açık sahadan çekilip sadece baskılama aracı olarak kullanmanın raflarına kaldırıldı.

Türkiye IŞİD iş birliğinin ikinci somut belgesi ise, IŞİD’a silah taşıyan TIR’ların sınırda yakalanması idi. Bu iş birliğini bir gazeteci olarak kamuoyuyla paylaşan Can Dündar, devletin gizli belge ve bilgilerini ifşa etmekle suçlanıp vatan haini ilan edildi.

Ahval Trump dönemine ait bir rapor yayınladı. Bu raporda da ABD’nin önemli kurumlarının Türkiye’yi IŞİD terörünün merkez üssü olarak gördüğünü öğreniyoruz. ABD Hazine Bakanlığı tarafından Trump döneminde hazırlanan ama gizlenen bu rapor Biden’in iktidara gelmesiyle yayınlandı. Bu rapordan biliyoruz ki, ABD de Rusya gibi Türkiye-IŞİD ilişkisini düzenli dosyalamıştır.

Rapor, IŞİD’ın Türkiye içerisindeki merkez üstlerine güvendiğine işaret ederek, IŞİD'in mali fonlarını Irak ve Suriye'nin içine ve dışına taşımak için yaptığı gayri resmi ve resmi finans hareketleri Türkiye’deki merkezlerden koordine ettiğini belirtiyor. IŞİD’ın finans hareketliği 100 milyon Dolarla ifade ediliyor.

Rapor, Türkiye'nin halen örgüt için ''lojistik merkez'' olmaya devam ettiğini, örgütün Irak ve Suriye'ye fon gönderirken ve bu ülkelerden fon çıkarırken yine ''Türkiye'deki lojistik merkezleri'' kullandığını belirtiyor.

IŞİD lideri Ebu Bekir El Bağdadi 2019 da öldürdürüldüğünde Washington Post’ta yayınlanan köşe yazısında Brett McGurk Türk devletine şu soruyu yöneltiyordu: “El-Bağdadi'nin saklandığı yer büyük bir Türk askeri karakolunun yakınında, Türk hükümetinin bu durumu açıklaması gerekiyor.’’

Terörist gruplar Türkiye’nin hem bölgede hem de dünyada güvenilir tek partneri durumunda. Türkiye’nin Suriye’de terör gruplarıyla ittifakı, IŞİD’e karşı savaşan bütün güçlere karşı savaş ittifakıdır.

Libya’da barışı sabote eden güçlerle anılma, Azerbaycan- Ermenistan savaşını başlatıp fakat Barış masasının dışında kalma, Doğu Akdeniz sorununda ABD, AB, Rusya ve Ortadoğu’nun diğer devletlerini karşısına alarak dünyaya meydan okumanın bedeli dört taraftan sıkıştırılmış bir Türkiye ve onu yöneten iki lider.

Başa dönersek, Irak, Suriye, AB, ABD ya da dünyanın başka bir yerinde uyuyan hücrelerin uyanma alarmının merkezi Türkiye’dir. Bu alarmın düğmesi Erdoğan-Bahçeli ikilisinin denetiminde.

Erdoğan-Bahçeli rejimi Türkiye’yi terörün merkezi haline getirmiştir. Dünyada meydana gelecek (İslami patentli) herhangi terör saldırısını bu ikiliden bağımsız düşünmek mümkün değil. Bu görülüp, buna karşı önlem alınmadıkça, hangi uyuyan hücrenin, dünyanın hangi bölgesini, ülkesini ne zaman kana bulayacağı korkusu yok edilemez.