"Mihraç Ural, Rusya’nın haberi olmadan Soçi’ye gelebilir miydi?"

| Taha Akyol

Zeytin Dalı operasyonu, askerimizin kahramanlığı ve sahip olduğu teknoloji sayesinde başarıyla devam ediyor, fakat Suriye coğrafyasındaki siyasi tablo o kadar iç açıcı değil.

Siyaseten güçlenen Rusya’dır, İran’dır ve Ankara’nın baştan beri hedef aldığı Esad’dır.

Dini Lider Hamaney’in Dış Politika Danışmanı Ali Ekber Velayeti’nin dünkü sözlerine bakın:

“Amerika Suriye’yi bölmeyi başaramayacak. Ya Fırat’ın doğusundan çıkmak zorunda kalacak ya da onları biz zorla çıkaracağız.”

Bu sözler kısa vadede elbette Türkiye’nin lehine ama uzun vadede Rusya, İran ve Esad üçlüsüne dayanan bir Suriye Türkiye için ne kadar güvenli olur?

Velayeti devam ediyor:

“Dünya’nın kalbi Ortadoğu’da atar, herkes bu bölgede nüfuz sahibi olmak ister. İran’ın bölgedeki nüfuzu kaçınılmazdır ve bölgede temel bir oyuncu olarak devam edecektir. Suriye’de, Irak’ta, Filistin ve Lübnan’da varlığımız bu ülkelerin hükümetleriyle koordinelidir.”

İran bir güvenlik politikası değil, Şii mezhebine ve Hizbullah gibi, Haşdi Şabi gibi silahlı milislere dayalı yayılma politikası uyguluyor.

SOÇİ’DEKİ SİYASİ TABLO

Astana ve Soçi süreçleri, Türkiye için yararlı yönleri olmakta birlikte esasen Rusya’nın inisiyatifinde, Esad lehine gelişiyor. Ortadoğu uzmanı Galip Dalay’ın yazdığı gibi:

“Şu anki haliyle Soçi, rejimin ve rejime yardımcı grupların ‘siyasal çözüm’ platformuna dönüşmüş durumda. Rejim taraftarı milis komutanı Mihraç Ural ile rejim ‘muhalifi’ Kadri Cemil’in Soçi’deki el sıkışma fotoğrafı Soçi’nin ve ‘siyasal sürecin’ mahiyetini iyi bir şekilde ortaya koyuyordu.”

Türkiye baştan beri Mihraç Ural’ı 2013’teki Reyhanlı katliamının sorumlusu olarak ifade etmektedir. Dikkatten kaçacak silik bir kişilik değildir.

Rusya’nın ve Esad’ın haberi olmadan Soçi’ye gelebilir miydi?

Ortadoğu’da ve çevrede güç dengesinin Rusya ve İran eliyle radikal biçimde değişmesi, Türkiye’nin aleyhine olur.

Ankara onun için Ukrayna’yı, Kırım’ı ve Gürcistan’ı desteklemişti.

Osmanlı ve Cumhuriyet hükümetleri Rusya karşısında yalnız kalmamayı temel politika saydı. Türkiye’nin ekonomik geleceği de Batı ile ilişkilerine Rusya ile İran’ın umurunda olmayan demokratik hukuk düzenine bağlıdır.

ORTADOĞU’DA DENGE

ABD, Aralık 2017’de açıkladığı “Milli Güvenlik Strateji Belgesi”nde Rusya ve Çin’i temel rakipler olarak tanımlıyor, İran’ı “dünyada en önde gelen terör destekçisi devlet” olarak niteliyor.

Bu tablo Türkiye’nin yararlanabileceği bir güç dengesini ifade edebilirdi fakat ABD “Fırat’ın doğusunda” PKK’nın Suriye kolu YPG’yi ağır silahlarla donattı, 60 bin kişi olduğu söylenen silahlı bir güç kurdu!

Türkiye’nin hem diplomatik hem sivil kanallardan Amerika’daki ve Avrupa’daki siyaset yapıcılara, düşünce kuruluşlarına, medyaya, akademyaya anlatması lazım: ABD, Suriye coğrafyasında dayanabileceği bir güç sanarak totaliter terör örgütü YPG’yi desleklemekle İran ve Rusya’nın önünü açmaktadır.

Türkiye ile ABD arasındaki büyük ortak çıkarları, bir terör örgütüne feda etmek aptallıktır.

Demokrasi umutlarını da söndürür.

Ortadoğu’da “barış ve istikrar” Rusya ve İran’ı dengelemek için binlerce kilometre uzaktaki despotik Suudlarla mümkün olmaz. Bunun tek yolu, NATO müttefiki Türkiye ile beraber olmaktır.

Hürriyet