“Arap Baharı sonrası Türkiye’nin ‘zorla laiklik’ uygulaması model olamaz”

Rusya’nın Soçi kentinde Uluslararası Valdai Tartışma Kulübü’nün düzenlediği "Arap dünyasının dönüşümü ve Rusya’nın çıkarları" adlı konferansın ikinci gününde ağırlıklı olarak “Arap Baharı” yaşanan devletlerin benimseyecekleri modeller tartışıldı. Türkiye eski başbakanı Mesut Yılmaz “Kazanan ve Kaybedenler” başlıklı konuşmasında Türkiye’nin “zorla laiklik” modelinin bölge için uygun olmadığını söyledi.

Türkiye’nin şu anki demokrasi düzeyine 50 yıldan fazla bir süreçten geçerek ulaşabildiğini dile getiren Yılmaz, “Bence islami partilerin önünü kesmek yerine, Cezayirdeki gibi kesmek yerine, tam tersine bu yolda teşvik etmek gerekir” dedi.

Türkiye modelinin Arap Baharı’nın yaşandığı ülkelere örnek olması yönündeki fikirlere katılmadığını kaydeden Yılmaz, “Çünkü uzun süreç var. Türk modelinin özünde laikliğin devlet tarafından zorla uygulanması yatıyor. Bunun aynen Arap ülkelerine uygulanması zor. Demokratikleşme, özgürlüklerin sağlanması, temel hakların korunması gibi unsurlar çok önemli. Türkiye modelinde olduğu gibi ‘zora dayalı laikliğin’ uygulanması Arap ülkelerinde mümkün değil.” diye konuştu.

Çözüm olarak “İslami partilerin İran tipi baskıcı rejimlere yönelmemeleri için demokrasi vurgusunun öne çıkarılmasını” tavsiye eden Yılmaz, “Bence islami partilerin önünü kesmek yerine, Cezayirdeki gibi kesmek yerine, tam tersine bu yolda teşvik etmek gerekir. Diyaloga açık, insan haklarına saygılı yönetimlere yönlendirmek gerekir. Bunun işaretlerini hem Müslüman Kardeşler hem de diğerlerinde görüyoruz. Bence olayların bu yönde gelişmesini desteklemek lazım.” ifadelerini kullandı.

Yılmaz, Tunus’ta, Mısır’da seçimle iktidara gelen islami partilerin, demokratik kuralla, azınlık haklarının korunması, sivil topluma daha saygılı olmalarının sağlanması halinde ve bunlara yol açacak anayasal düzenlemelerin yapılması halinde zamanla devlet ve din işlerini biri birinden ayrılma sonucunu doğuracağını kaydetti. “Bugün Türkiye’de varılan sonuca Arap ülkelerinin farklı bir kulvardan girmesi sağlanmış olacak” tespitinde bulunan Yılmaz şöyle devam etti:

“Bence soft-İslam diye bir şey yok, siyasi İslam var ve normal İslam var. Biz siyasi İslamı kabul etmiyoruz. Ak Parti de kabul etmiyor. Açık ortaya koydu, biz laik bir partiyiz devlet işi ayrı, din işi ayrı, hatta Mısır’da Erdoğan böyle mesajlar vermişti. Ak Parti’nin geldiği noktaya henüz Arap Baharı’nın yaşandığı ülkelerdeki partilerin uzak olduğunu düşünüyorum. Ben eminimki demokratik süreçler işledikçe ve iktidar sorumluklarını üstlendikçe, onlar da bu noktaya gelecek. Ayrıca İslami bir ülkede, çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede bana göre dinin devlet kontrolünde olmasından başka bir yolu yok.”

Farklı görüşlerini dile getiren uzmanlar arasında, eski diş işleri bakanı Yaşar Yakış ise “Siyasi İslam’ın rolü ve geleceği” adlı sunum yaptı. Sunumunda önce Siyasi İslam’dan neyin kastedildiğini anlatmaya çalışan Yakış bu terimi

“İslami referanslara dayanarak bir ülkenin siyasi, ekonomik ve kültürel hayatını etkilemeye çalışmak Siyasi İslam’dır” şeklinde tanımladı.

Her ülkedeki özel duruma göre bu algının değiştiğini kaydeden Yakış, “Bazı ülkelerde insanlar daha dindardır, bu ülkede siyasi İslam daha önemli rol oynar, toplum tarafından daha katı bir şekilde karşılanır. Bazı ülkelerde gelenekler öyle bir gelişmiştir ki siyasi İslam farklı algılanır. Dolayısıyla geleneklerin değişmesi de başka boyuttur.” dedi.

Siyasal İslam’ın geleceğini tahmin etmenin şu anda zor olduğunu belirten Yakış, “Fakat Arap Baharındaki ülkeleri incelemek gerekirse, Tunus’taki Raşid Gannuşi zaten seçimleri kazandıktan sonra ilk sinyali verdi. Dedi ki biz Şeriatı getirmeyeceğiz, kadınların saçları kapatmaya zorlamayacağız ve lokantalarda alkol servis edilmesini yasaklamayacağız. Böylelikle seçimle geldikten sonra ülkenin ekonomisini sıkıntıya sokmayacak adımlar atabileceği sinyallerini verdi.” şeklinde konuştu.

Mısır’da da buna benzer gelişmelerin olduğunu anlatan Yakış “Orada da birinci parti olan Hürriyet ve Kalkınma partisi, kendisinden daha da tutucu İslami anlayışta olan Selefi’lerle koalisyon ortaklığına girmeyeceğini söyledi. Bütün bunlar iktidara geldikleri zaman İslami kökenden de olsa partilerin halka İslami açıdan çok katı kurallar getirmeyecekleri güvencesi verme ihtiyacı hissediyorlar, dolayısıyla bu mesajı almak lazım.” diye konuştu.

Sunumunda Ak Parti tecrübesini paylaşan Yakış şunları söyledi:

“Ak Parti yöneticileri daha önce Türkiye’deki laik düzene aykırı olması nedeniyle kapatılmış olan mensupları olduklarına göre bunlar bir parti kurarken, artık o geçmişle alakalarını kestiklerine dair kaleme aldıkları programda dine her hangi bir referans yapmadılar. Bu yeterli mi, değil. Halk orada yazıdklarına bakmaz, arazide neler yaptığına bakar. Yine örnek olarak Ak Parti 2002 seçimlerini kazandıktan sonra vaadlerini yerine getirmesi sayesinde daha sonraki seçimlerde oyunu artırabildi.”

Valdai konferansları yılda bir kaç kez Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in himayesinde kurulan Valdai Tartışma Kulübü çerçevesinde 2004’den bu yana düzenleniyor. Yıl içinde dünyanın farklı ülkelerinden önemli uzmanların katılımı ile küresel sorunlar, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimeler tartışılırken, bir toplantıya da Putin katılıyor. Katılımcılar bu toplantıda Putin’e basına kapalı ortamda sorularını yöneltebiliyor.