"Eğitimsizlik, Ortadoğu'da radikalleşmeye yol açıyor"
Rusya’nın başkenti Moskova’da Valdai Düşünce Kulübü’nün 25-26 Şubat günlerinde düzenlediği "Ortadoğu: Şiddetten Güvenliğe" açık oturumuna Rusya’da faaliyet gösteren Uluslar Arası Bilimsel Kalkınma İşbirliği Enstitüsü (MİRNAS) Genel Müdürü Arif Asalıoğlu da katıldı. "Değişiklikler Rüzgarında Ortadoğu" oturumunda bir sunum yapan Asalıoğlu, dünyada artan radikalleşmeye ve sebeplerine dikkat çekti.
ASALIOĞLU’NUN VALDAİ'DAKİ KONUŞMASINDAN ÖNE ÇIKAN BAŞLIKLAR ŞÖYLE:
RADİKALİZMİN ÇIKMAZINDA ORTADOĞU VE ÖNERİLER
“Radikalizm kendini beslemek ve varlığını devam ettirebilmek için dini ögeleri, etnik kimlikleri, ideolojileri ve eğitimsizliği sürekli birer araç olarak kullandı ve kullanıyor. Dünyada artan radikalleşme sorununun toplumsal tepkiler meydana getirerek, ortaya çıktığı toplumların kimyasını bozuyor. En nihayetinde, radikal terör örgütlerinin faal olduğu toplumlarda etkileşim sadece bu örgütler arasında yaşanmıyor. Radikal örgütler kendi sosyal tabanlarını oluşturduğu gibi, karşıt sosyal tabanların oluşmasına da sebebiyet veriyor.”
RADİKALİZMİ TETİKLEYEN UNSURLAR
“Nefret, öfke ve intikam hislerinin bileşkesi ve aynı zamanda birçok yerel unsur bağlamında cehaletin, çaresizliğin ve ‘özne’ olamamanın adı olarak ortaya çıkan radikalizm, İslam coğrafyasının merkezi olarak tanımlayabileceğimiz Ortadoğu’da daha önce ne bu kadar alıcı bulabilmiş ne de bu denli etkin olabilmişti.”
“Bölgedeki artan radikalleşme problemi her ne kadar Arap ayaklanmalarıyla belirgin hal alsa da, sorunun nedenlerini sadece güncel gelişmelerde aramak doğru değil. Radikalizm uzun zamandır bu bölgede var olan kronik bir sorun. Arap ayaklanmaları sonrası kendini daha da hissedilir hale getiren radikalleşme sorunu geçmişten bakiye bir yöne sahip. Bu bakımdan son yaşananlar bölgede uzun zamandır cereyan etmekte olan radikalleşme dalgalarının son halkası olarak da tanımlanabilir. Radikalleşmenin sebeplerine değinecek olursak;
a- Tarihi Sebepler:
1- Ortadoğu ve Arap Ülkelerindeki Seküler/laik akımların başarısızlığı, Filistin meselesi gibi kangren konularda başarının dini kullanan akımlarla mümkün olabileceği inancının yaygınlaşmasına neden oldu. Toplum nezdinde mağduriyet hissi güçlenirken laik yönetimlere olan güvensizlik de arttı.
2- 1979’da gerçekleşen İran İslam Devrimi, bölgede İslamcı popülizmin etkisinin artmasına neden olan diğer bir unsur.
3- 1970 ve 1980'lerdeki Lübnan iç savaşı da radikalizme yönelişi hızlandırıcı bir unsur oldu. Bu duruma 1982 İsrail işgali de eklenince Lübnan, radikal akımları güçlendiren bir merkez haline dönüştü.
4- 90'lar boyunca Balkanlarda özellikle de Bosna'da yaşananlar geniş toplum kitlelerini radikalizm çıkmazına sürükledi.
5- 11 Eylül saldırılarının akabinde özellikle de Afganistan ve Irak işgalleri ise başka bir radikalizmin tetikleyicisi oldu.
6- 2011 yılında başlayan halk ayaklanmaları devrim karşıtı güçlerin başarısı neticesinde yeni bir radikalleşme dalgası doğurdu. Öyle ki geçmişte daha ziyade Filistin, Afganistan, Bosna, Keşmir merkezli yaşananların benzerleri şimdilerde Tunus, Mısır, Irak, Suriye, Körfez ülkeleri ve hatta Türkiye gibi İslam coğrafyasının merkezi kabul edilen coğrafyayı da içine alacak şekilde genişledi.
b- Sosyo-ekonomik Sebepler:
1- Özellikle 1980'lerde ve 90'larda takip edilen neo-liberal politikalar neticesinde, sosyal-devlet anlayışı zayıfladı ve devletin toplumsal işlevinde daralma oldu.
2- Modernist bir ideoloji olarak milliyetçilik, post-modern gelişmişlik düzeyine ulaşmış uygar Batı ülkelerinde her ne kadar bir ölçüde güç kaybetmişse de Orta Doğu’da henüz ulus devlet olma koşullarına ulaşmamış etnik gruplar için ciddi bir etken.
3- Siyasi otorite boşluğu ve güvenlik açığı bu durumun en önemli sebepleri arasında.
4- Bölgede birbirini besleyen mezhepsel fay hatları, dışlayıcı monolitik rejim yapıları, radikal terör örgütlerinin bölge ülkeleri tarafından bir dış politika unsuru olarak kullanılması, özellikle ABD ve Batı’nın bölgeye yönelik politikalarının Orta Doğu toplumlarında yarattığı travmalar, İran ve Suudi Arabistan gibi uç noktaların varlığı ve zaten düşük bir iş birliği profiline sahip bölge aktörlerinin radikalleşmeye karşı ortak politikalar geliştirememesi öne çıkan etmenler.
5- Uzun yıllar siyasi anlamda etkin olamayan siyasal İslamcı hareketler, Arap ayaklanmaları ile birlikte geniş bir coğrafyada iktidara geldi, ancak bu gruplar beklentileri karşılayamadı. Bütün bunların yol açtığı hayal kırıklığı radikallerin daha da güçlenebilmesine zemin hazırladı.
6- İŞİD gibi terör gruplarına dahil olanlar dinî duygusallığı yüksek ancak bilgi bakımından zayıf kesimler ve suça bulaşmış gençler.
7- Avrupa’da da IŞİD daha çok, kimlik bunalımı yaşayan gençleri kendisine yönlendiriyor. Bu noktada Selefi akımların Avrupa’daki azınlıklar nezdinde çok etkin olduğunu vurgulamak gerekir.
8- Arap Dünyası’ndan katılımlar ise daha ziyade ideolojik gerekçelerle sağlanıyor. Özellikle Selefi ve radikal din adamlarının internet aracılığıyla bütün bölgeye yayılan konuşmaları (dil avantajı ile) bu konuda önemli rol oynuyor. Suudi Arabistan ve Kuveyt başta olmak üzere Körfez sermayesi uzun yıllar Müslüman nüfusun yoğun olarak yaşadığı bölgelere kendi dinî anlayışlarını yayacak yatırımlarda bulunuyor. Bu anlayış zamanla kendini oluşturan akıl sahiplerini dahi şaşırtacak radikal-aşırıcı bir hale bürünmüş durumda. Bunu son haliyle IŞİD’in eylemlerine kaynaklık yapacak nefret ve vahşette görmek mümkün. Aslında bu laboratuvar, İslam’ın siyasallaştığı ve köklerinden uzaklaştığı her deneyde el-Kaide, IŞİD, Boko Haram, eş-Şebap gibi ‘frankeştayn’lar üretmiştir.
9- Bu duruma paralel olarak radikalleşme eğilimlerinin arttığı ülkelerdeki eğitim sistemlerinin de iflas etmiş olduğunu belirtmek gerekiyor. Eğitim sistemlerinde yaşanan sıkıntılar radikal akımlara rağbeti artırıyor. Özellikle dinî eğitimin kimin tarafından ve nasıl verildiği büyük önem arz ediyor. Bu bağlamda Türkiye, Lübnan ve Ürdün’de bulunan Suriyeli mülteci çocuklara ve gençlere radikal unsurlarca eğitim verilmesi ihtimali radikalleşmelerini hızlandırıcı bir rol oynayabilir.
10- Savaş ve çatışmalarla geçen yılların ardından içinde bulunulan sosyal ve ekonomik sıkıntılar.
11- Adil olmayan politikalar ve yasal düzenlemelerin yetersizliği.
12- Durumu daha da zorlaştıran, yaygın kabul gören dinî otoritelerin bile konuyu dinî bir meseleymiş gibi ele alıp konunun siyasi, sosyolojik ve kriminal boyutunu dikkate almadan tartışabiliyor olması.”